Bağış Erten

Saygı duruşu

27 Temmuz 2016 Çarşamba

Yıl 2006. Wayne Rooney’nin ilk biyografisi çıktı. İyi hatırlıyorum. Birbirimize bakıp “Yahu daha yaşı kaç, başı kaç” demiştik. 21 yaşında bir futbolcu ne kadar anı biriktirmiş olabilirdi ki? Hadi yaşadı diyelim, nasıl yazdı? Bizdeki yaşıtları daha iki kelimeyi bir araya getiremezken, o, 320 sayfalık kitabı nasıl doldurmuştu! Aynı hissi sonrasında sıklıkla yabancı dilde röportaj okurken yaşadık. Cem Yılmaz diliyle söyleyelim. Gencecik, bizimkilerle üç aşağı beş yukarı aynı profilde olan futbolcular kendilerini o kadar sofistike, o kadar derli toplu ifade ediyorlardı ki, “Sen ne zaman hazırlık okudun” tadında espriler yapıyorduk.
Oysa bu işin sırları apaçık ortadaydı. Biri tabii ki o ülkedeki futbol kültürünün ‘eğitici’ etkisi. Ki bunu en kolay Thierry Henry’ye bakarak görebilirsiniz. Kariyerinin başıyla sonu arasında felsefe doktorasını bitirmiş gibi durmuyor mu? Hangi Henry bu? Bırakırayak en kritik maçta elle oynamakla suçlanan sokak ‘fırlaması’! Ama o futbol dünyasında, o futbol kültüründe yıllarca başka türlü gözüktü gözümüze. O rahle-i tedrisat Henry’yi sofistike bir adam haline getirdi.
Diğer husus ise en az futbol kültürü kadar önemli. Kabaca iyi gazetecilik diye tarif edebileceğimiz şey. Yani medyan olmak. İletmek. Birilerinin söylemek istediklerine, tecrübelerine vesile olacak aracılığı yapabilmek. Alex Ferguson gibi İngilizcesini İngilizlerin bile zor anladığı birinden çok-satan kitaplar çıkarabilmek!
Socrates dergisi çıkış aşamasında, Onur Erdem’le İlhan Özgen’in önerisiydi. “Bülent Eken’e köşe verelim” dediler. İlhan ısrarla onun ne zengin hikâyelerle dolu olduğunu, onu konuşturmanın futbol tarihimizi dile getirmek anlamına geldiğini, yeterince genç olan ekibimiz arasında bir hiza noktası olacağını söylüyordu. Hepimiz heyecanlandık ve beklediğimizden de harika çıktı Bülent Eken. 90’ını devirmiş bir çınar olarak ne ufuklar açtı bize. İlhan’la o organik sohbetleri sayesinde bugünün dünyasıyla, bugünün gençliğiyle nefis köprüler kurdu. Yeri geldi Beckenbauer’i ilk nasıl keşfettiğini anlattı. Yeri geldi Baba Hakkı karizmasını ilk elden dinledik. Tatlı tatlı onun korkusuyla ceza sahasına giremediğinden bahsetti! Yeri geldi rakı sofrasında Metin Oktay’la nasıl tartıştıklarını okuduk. Yeri geldi Turgay Şeren’in bugünün Neuer’lerine nasıl yol açtığını gösterdi bize. Her anlattığında bir hikmet, bir nükte vardı, her hepimize yeni bir ufuk açtı. İlhan’la birlikte kuşak çatışmasını, alaylı- okullu ayrışmasını tekzip ettiler 17 sayı boyunca. İşte bu Bülent Eken’i kaybettik. Aslında biraz da tarihimizi kaybettik.

Hep var olacak
Bugün futbol dünyamızdan kimsenin şöyle eli yüzü düzgün okunabilir bir kitabı yok. Hadi haksızlık yapmayalım. Varsa da 1-2 tane. (Misal Tümer Metin’in kitabı) Ama Fatih Terim’in yazdığı kendi kitabı yok. Mustafa Denizli’nin yok. Efsane takımların, efsane dönemlerin bol bol şahitliğe dayanan öyküleri hakkında doğru düzgün bir şey yok. Feyyaz Uçar gibi doğuştan kabiliyet dolu kalemlerin kitabı yok. Rıdvan Dilmen’in yok. Metin Tekin’in yok. Hatta ülkenin en büyük futbol figürlerinden Metin Oktay’ı kuşaklara aktarırken sadece bir filmden bahsedebiliyoruz. Arda Turan 30’una geliyor. Onun da hakkında iki kitap var, biri yabancı imzalı. Direkt kendini anlattığı bir kitap tabii ki yok.
Ama 31 yaşındaki Wayne Rooney’nin kendi imzasıyla dört kitabı, hakkında yazılan onlarca kitap var.
Bülent Eken o yüzden bambaşkadır benim gözümde. Futbolunu bilmem. Teknik adamlığını da bilmem. Tek bir topa vuruşunu görmüşlüğüm de yoktur. Futbolculuğu muhtemelen memleket tarihinde ilk elliye girmez. Ama kalemi vardır, kelamı vardır. Onun kendini iyi ifade etmesini sağlayacak genç bir gazeteci dostu vardır. Böylece futbol tarihinde özel bir yeri vardır. “Vardı” demiyorum. Vardır! Hep olacak. Çünkü o tarihe imza atmanın, ölümsüzlüğün başka bir yolunu biliyor. Toprağı bol olsun!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bu sezon o sezon değil 2 Eylül 2018
Herkes biliyor 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları