Barış Doster

Ekonomik sorunlar nasıl aşılır?

06 Kasım 2021 Cumartesi

Ekonomiye ilişkin haberler ve bu haberlerin nasıl sunulduğu, nasıl yorumlandığı, ideolojik tercihlerden, politik tutumlardan bağımsız değildir.   

Örneğin, iktidar; Türkiye’nin ihracat rekoru kırdığını, Cumhuriyet tarihinde ilk kez, eylül ayında, 20 milyar dolardan fazla ihracat yapıldığını açıklarken, hayata emekten, eşitlikten, ezilenden yana bakanların aklına hayat pahalılığı, işsizlik, yoksulluk gelir. Örneğin, iktidar; 2021’i yüzde 9’u aşan büyüme oranıyla kapatacağımızı söylerken, ekonomide kamuculuğu, planlamayı, halkçı ve devletçi uygulamaları savunanların aklına yüksek döviz kuru, yüksek faiz, yüksek işsizlik, yüksek dış borç gelir. Örneğin, iktidar; herkesin elinde cep telefonu, altında arabası olduğunu savunurken, solcuların, Atatürkçülerin, Cumhuriyetçilerin aklına, büyüme rakamlarından ziyade kalkınmanın niteliği, sürekliliği, vergi adaleti ve gelir dağılımındaki uçurum gelir.  

Örnekleri çoğaltabiliriz. Lakin ekonominin sayılardan, istatistiklerden ibaret olmadığını da biliriz. Çünkü özünde konuştuğumuz, üretim, mülkiyet, bölüşüm ilişkileridir. Kaynağı toplarken ve dağıtırken neleri, kimleri, hangi sınıfları öncelediğimizdir.   

 24 OCAK KARARLARI, TURGUT ÖZAL VE AKP 

Merkezin sağında ve solunda, liberal ve sosyal demokratlar arasında, milliyetçilerden muhafazakârlara, onlardan da kimi sosyalistlere uzanan geniş bir yelpazede hayranı çok olan Turgut Özal’ı, mimarı olduğu 24 Ocak Kararlarıyla anımsarız. 12 Eylül darbesinin getirdiği siyasi yasakları savunmasını, Nakşibendiliğini övünerek anlatmasını, “Federasyonu da tartışmalıyız” demesini, Körfez Savaşı’na ülkemizi sokma çabasını, ABD hayranlığını, aile fertlerinin siyasetteki etkisini, ticaretteki girişimciliğini de unutmayız elbette. Yaşadığımız yapısal sorunların temelinde, 24 Ocak Kararlarının etkisi büyüktür. Zaten o günden bu yana ülkemizi, farklı siyasi partiler fakat tek bir ekonomik program yönetmektedir. Sürecin zirvesi ve en gözü kara uygulayıcısı da AKP iktidarıdır.   

Özal ve takipçilerinin dilinden düşmeyen “rekabete dayalı serbest piyasa ekonomisi”, ne tam rekabet ne de tam serbestlik getirmiştir. Özal döneminde ve sonrasında, iktidara yakınlığıyla bilinen belirli sermaye grupları öne çıkmıştır. İktidarlar, kendi zenginlerini yaratmışlardır. Cumhurbaşkanın, başbakanın, maliye bakanının, dışişleri bakanının uçağına hangi sermaye grupları, hangi patronlar bindiyse, ekonomi politikalarını da dış politikayı da onların öncelikleri belirlemiştir. Devletin havayolu şirketi, uçuş noktalarını, yeni güzergâhlarını bu önceliklere göre saptamıştır.

Liberal, neo-liberal politikaları savunanlara göre, devlet piyasaya müdahale etmemelidir. Piyasa serbest olmalı, devlet buna güvence vermelidir. Ekonomik krizlerin sebebi, devlettir. Gelişmekte olan ülkeler, IMF ve Dünya Bankası programlarını örnek almalıdır. Devlet sınırlandırılmalı, özelleştirmeler hızla yapılmalıdır. Sendikaların etkisi azaltılmalı, emekçilerin kazanımları budanmalı, ücretler baskılanmalıdır.  

Yaşadığımız gerçekler, hele de salgın hastalık sonrasındaki tablo, bu politikaların ne kadar yanlış, temelsiz olduğunu bir kez daha göstermiştir. Çözüm; toplumcu, kamucu, halkçı politikalardır. Üretim ekonomisidir. Planlamadır. Bütüncül kalkınmadır. Bunun için de Cumhuriyetçi bir silkiniş ve kararlılık gerekir. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları