Çoklu organ yetmezliği, şizofreni ve Türkiye...

Çoklu organ yetmezliği, şizofreni ve Türkiye...

04.01.2024 03:00
Güncellenme:
Takip Et:

Ne yazık ki insan vücudunda çeşitli organlarda bozulmalar ve görevini yapamamalar söz konusu olunca, bildiğiniz gibi adım adım “tablonun geneli” çöküş yoluna girer. Sağlıklı insanın kalbi, böbrekleri, ciğerleri, midesi, dalağı beyni, kan dolaşımı, nefes alma ve yeme içme fonksiyonları ile beraber ahenk içinde çalışırken, önce bir, derken iki organ pes etmeye başlayınca acı son, hızla “çoklu organ yetmezliği” adı altında belirmeye başlar. Görevini yapmayan organlar birbirlerini kısa süreler içinde tetikleyerek kaçınılmaz sona doğru getirirler.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılını, yani 2023’ü yeni devirdiği şu günlerde yaşananlar, maalesef yukarıda tarif edilen tabloya doğru bir kayışa işaret ediyor. Üst üste yaşadıklarımız, her açıdan birbirinden çok farklı görevleri olan Cumhuriyet kurumlarının ağır şekilde hastalandığını bize gösteriyor! 

Hatta tıp üzerinden kullandığımız “çoklu organ yetmezliği”ne doğru kayışa paralel olarak, yine başka bir tıbbi terimden, “şizofreni”den de neredeyse çift yönlü olarak söz edebiliriz.

ŞİZOFRENİ NEDİR?

“Şizofreni; etkilenen kişinin gerçeklikle bağlantısının belirli bir seviyede kesilmesiyle, gerçekte var olmayan ses, görüntü veya duyuları algılaması; gerçek olmayan olgulara inanması ve bu doğrultuda anormal ve bazen tehlikeli davranışlar sergilemesiyle tanınan, kronik bir hastalıktır. Öyle ki, kişinin yaşam kalitesini ciddi anlamda olumsuz etkileyebilir, sosyal yaşamı tamamen engelleyebilir ve uzun dönemde önemli komplikasyonlara yol açarak yaşamı tehdit edici bir boyut kazanabilir.”

ÜLKEMİZDE YAŞANANLARA GELİNCE:

En hafifinden başlayalım. Hafif derken, tabii ki konunun evrildiği noktada ana hattı “spor müsabakası” olmasına karşın hiçbir hafifliği kalmış değil. Riyad’da yapılması planlanan Süper Kupa Finali, artık neredeyse dünyanın her yerinde sağır sultanın da duyduğu büyük bir skandal sonucunda iptal edildi, olay fiyasko boyutuna terfi(!) etti. Zaten bu maçın yer seçimi baştan ofsayta düşmüştü. Bu sütunda, sözde Riyad finalinden bir ay önce önce TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi’ye açık mektup yazmıştım. Bakın neler vardı içinde:

“Sayın Büyükekşi, bugün size aktarmak istediğim konu tahmin edeceğiniz gibi Türkiye Süper Kupa finalinin, ülkemiz yerine Suudi Arabistan’ın Riyad kentinde oynanacağını ısrarla ‘iddia’ etmeniz. ‘İddia’ diyorum, çünkü bunun gerçek olabileceğini düşünmekte gerçekten çok zorlanıyorum. Bu karara karşı artan yoğun tepkilere rağmen dünkü bildirinizde, ‘Süper Kupa’nın yurtdışında oynanması projesi ve yetkisi Türkiye Futbol Federasyonu’na aittir’ söylemiyle karar merciinin sadece kendiniz olduğunun altını kalın kalın çizmekten çekinmediniz; bu özellikle üzücü geldi bana… Halkın sağduyulu çağrılarına keşke biraz değer verseydiniz…

Sayın Büyükekşi, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında Atatürk’ün anısı ve devrimleri her alanda heyecanla kutlanırken, sizin bu değerleri hiçe sayarcasına, Türkiye’nin en güzide ve en çok taraftara sahip iki futbol takımının, Türkiye’nin en büyük kupasının finalini, Atatürk devrimlerinin tamamen karşıtı bir siyasal profil olan Suudi Arabistan’da oynatmaya kalkışmanız, makamınızın temsil etmesi gereken sorumluluğu uzaktan yakından yansıtmıyor. Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’un ‘Final, Atatürk ilkelerine karşı bir ülkede oynanmamalı’ sözlerini lütfen ciddiye alınız! Galatasaray’ın kupa finalinin, Atatürk Olimpiyat Stadı’nda oynanması teklifini ciddiye alınız.”

Büyükekşi tabii ki ciddiye almadı, ne kulüp başkanlarının sözlerini, ne Yüksek Divan Kurulları’nın çağrılarını, ne benim, ne de İsmail Küçükkaya’nın feryatlarını… Sonuç malum. Hiç pişmanlık duydu mu, gerçekten merak ediyorum…

AYM KARARLARINA ÖNCE CUMHURBAŞKANI SAHİP ÇIKMALI, ÇÜNKÜ:

Nedeni malum! Türkiye’de Erdoğan, her şeyden önce kendi Cumhurbaşkanlığı koltuğunu bugünkü Anayasa’ya borçlu. İster Erdoğan’ı destekleyin, ister eleştirin ve karşısında olun, hiç fark etmez. Bugünkü Anayasa (ve onun malum yorumları) sayesinde Erdoğan bu ülkede Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturmaktadır. Bakın çok basit konuşacağım: Bir alt mahkeme (ki, tüm diğer yargı organları, Anayasa Mahkemesi önünde alt yargı organıdır), Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını uygulamamaya başladığında sistem alarm zilleri çalar! Ardından AYM yılın son haftasında yaptığı gibi en sert şekilde gerekçeli kararını açıklayıp, Anayasa’nın ve AYM’nin tartışılmaz üstünlüğünü hatırlattıktan sonra hala o Anayasa, bugün tekrar Yargıtay 3. Ceza Dairesinin -Anayasa Mahkemesini adeta hiçe sayarak- yaptığı kabul edilemez çıkışla askıya alınabiliyorsa, bundan en büyük rahatsızlığı duyacak kişi Erdoğan olmalıdır. Çünkü Anayasa artık uygulanmıyorsa, o Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanı olan Erdoğan’ın durumunu tartışmaya açmak isteyecek olanlara ne yanıt verilecektir? Ülkeyi buna benzer münasebetsiz krizlere sokmamak için Erdoğan derhal bu aymazlığa el atmalı ve Yargıtay’a, AYM’ye daha fazla gölge etmemesi için kesin talimat vermelidir.

GAZZE GÖSTERİLERİ ŞERİAT ÇAĞRILARINA DÖNÜŞÜNCE…

Orta Doğu, her zamanki gibi kan gölü… HAMAS’ın alçakça 7 Ekim’de başlattığı korkunç terör olaylarını adeta fırsat bilen ve iç politikadaki ağır tartışılır durumunu kurtarmak için bir bahaneye dönüştüren Netanyahu, ne yazık ki sivil, kadın, çocuk demeden on binlerce insanı gözünü kırpmadan öldürtmüştür. Her iki tarafa yapılan “ateşkes çağrıları”na ısrarla hayır diyen de Netanyahu’dur. Dolayısıyla vicdanı olan herkes bu katliamlara dur diyecektir, demektedir. Fakat, vahşice katledilen çocuklara ve sivillere yönelik bu soykırıma varan saldırılara ülkemizde “dur demek” için yapıldığı söylenen gösteriler, akıl almaz şekilde adeta Cumhuriyetimiz aleyhine kalkışmalara dönüşmektedir! Geçen Pazar, sözde ulvi şekilde Filistin halkına destek için Galata Köprüsü’nde yapılan mitingde, kimilerine göre PKK ve İsrail terörü lanetlenmiş, izleyenlerin çoğu açısından ise açık açık şeriat ve hilafet çağrısı yapılmış, laik Cumhuriyet ve tartışılmaz yasaları yok sayılarak hilafet bayrağı açılmış, olay laik Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı bir kalkışma çağrısına dönüşmüştür. Kimilerine göre ise Hilafet bayrağı, üzerinde “Allah’tan başka ilah yoktur” yazan masum bir bayraktır. (Bunun orada “Hilafet” bayrağı maksadıyla açılmadığına(!) inananların öznel yorumu) Yani sizin anlayacağınız, yasalarımızda açık suç olan fiiller, alçakça Gazze’de öldürülen masum çocukların kanı öne sürülerek, bu Cumhuriyet’e karşı darbe çağrıları için araç olarak kullanılır hale gelmektedir! TCK’nın 309. Maddesi’ne göre ağırlaştırılmış müebbetlik suç olan bu rejim değiştirme çağrıları, hiçbir kılıfla örtülemez! O günün bir diğer olayında ise, Yıldız Teknik, 4. sınıfta elektronik okuyan Ege Akersoy isimli öğrenci, bu bayrağı açıp halifelik çığırtkanlığı yapan bir göstericiye yumruk atmış, bunun sonucunda sadece kendisi tutuklanmıştır. Daha da ötesinde, onu savunan gazeteci Fatih Altaylı hakkında da soruşturma açılmıştır.

BAŞA DÖNERSEK…

Şimdi lütfen elinizi vicdanınıza koyun: Bu ülkede kim hangi yasalara göre yargıçlık, hangi yasalara göre polislik, hangi yasalara göre gazetecilik, hangi yasalara göre üniversite öğrenciliği yapacaktır? Bu ülkede artık neyin suç, neyin mubah olduğu belirsiz hale geldiğinden, her türlü çift yönlü delirme emareleri ve şizofrenik algılar yaşanabilmektedir! Mesela TFF Başkanı, Türk sporunun göz bebeği olan 100. Yıl Süper Kupa finalini Suudi Arabistan’a alacağım diye kimseleri dinlemeden tutturabilmekte, başlangıçta fahiş fiyatlara satılan biletlerin, ilgisizlikten 10 riyale (79 TL) kadar düştüğü bomboş görünen bir stadyumda fiyasko patlak verdikten sonra sosyal medyadan “Bunlar dezenformasyon!” diyerek maça 1-2 saat kala dahi maçın oynanacağını iddia edebilmektedir! UEFA ve FIFA ile ilgisi olmayan bir maç için, bu kurumlar bir bahane olarak kullanılmakta, bu maç hakkındaki tüm tasarrufların normalde doğal Akışta TFF’ye ait olduğu gizlenmektedir. Örnek: Zaten UEFA’ya bağlı bir maç olsaydı, milli marş çalmak tabii ki gündeme gelemezdi. UEFA’ya göre milli marşlar sadece ülkeler arası milli maçlarda kabul edilir. Halbuki bu karşılaşma tamamen 100. Yıl için yapılan, büyük bir efsane “Türkiye Finali”dir, Cumhuriyet ve Atatürk, sloganları ve görüntüleriyle bu maçın doğal merkezindedir. Suudiler’in tabii ki ne formalar, ne de sloganlar konusunda bize söyleyebilecekleri hiçbir şey olamaz! Yeter ki onları doğrudan hedef alan bir şey içermesinler… Her iki kulübümüz de o gün şiddetli alkışı hak ederek yurda dönmüştür. Koç’un “Atatürk yoksa, Türkiye de yok, biz de yokuz, maç da yok!” sözleri artık tarihe kalmıştır. Son günlerde ise yandaş medyanın Koç’a yönelik münasebetsiz saldırıları, faturayı yalnız Fenerbahçe’ye çıkarmayı amaçlayan beyhude ve zavallı girişimlerdir. Bu arada Galatasaray’ın da karara ortak olduğunu saklamadan ve zaman kaybetmeden bu yiğitler meydanına korkusuzca atlaması, sorumluluk alması lazımdır.

Keza Türkiye bugün hangi hukuk sistemi ile, kim tarafından, nasıl yönetilmektedir? Anayasa geçerliliğini hala korumakta mıdır?

Polis, sokak gösterilerinde Atatürk Türkiyesi’nin yasalarını mı uygulayacaktır, yoksa söylemi ve gücü kendinden menkul şeriatçıların tarif ettiği Türkiye’nin yasalarını mı?

Polis sokakta Hilafet bayrağı ile gösteri yapana mı yönelecektir, yoksa ona “Sen kim oluyorsun?” diye tepkisini veren Atatürkçü’ye mi?

Hizb ut-Tahrir, Antalya polisinin yaptığı gibi üzerine gidilecek bir terör örgütü müdür, yoksa Ankara’da yapıldığı gibi görmezden gelinecek bir yabancı misyon mu? Adamlar zaten açıkça laik Anayasayı kabul etmediklerini haykırırken…

Parlamento, milletvekili yemini etmiş şerefli siyasilerin buluştuğu dokunulmaz bir mekan mıdır, yoksa korkmadan bölücülük yapılabilen, “özerklik rahatça tartışılsın” denilebilen ne olduğu belirsiz bir saha mıdır?

Türkiye, 6-7 yaşında kızların Kuran kursuna gönderildiği ve oradan şu ya da bu tarikatçıya “eş” olarak sunulduğu yobaz bir ülke midir, yoksa Cumhuriyet’in tartışılmaz Medeni Hukuk ve Eğitim yasalarının geçerli olduğu bir çağdaş ülke mi?

Apartman güvenlik görevlimizden örnek verecek olursak; zilinizi çalıp misafirliğe geldiğini söyleyenler size çiçek mi getiriyorlar yoksa evinizi ve yaşamınızı kastedecek bombalar mı, artık onun da bilmesine imkan yok; hatta daha da beteri, belki bilse de anlasa da yine kımıldamaya artık hakkı yok!!!

Bu soruları ve örnekleri çoğaltmak ve bu makaleyi uzatmak gayet mümkün… Ancak siz beni anladınız. Şizofreniyi bu arada kimin yaşadığı, kimin içselleştirdiği, kimin yaşattığı da belirsizdir. Ancak, bu ülkeyi “çoklu organ yetmezliği”ne kurban vermek istemiyorsak, acilen bu ülkenin her sorumlusu, her kurumu, her ferdi, aklını başına alıp vidaları çıkmış, ipini koparmış mevcut ortama müdahale ederek, bu gidişata dur demeye mecburdur.

Burada ilk hamle de Erdoğan’dan gelmelidir. Anayasa’yı koruyarak kendi güç ve yetkilerinin sahibi olduğunu kanıtlamalı, AYM kararlarının tartışmasız şekilde uygulanmasına bekçilik etmelidir. Ayrıca FETÖ darbesine karşı çıkmış olmak yetmez! Cumhurbaşkanı her türlü darbeye karşı olduğunu göstermelidir. Bu ülkede ne yargı yoluyla, ne sokak ve şiddet yoluyla, marjinal oluşumların darbe yapmayı aklına dahi getirmeye hakkı olmadığını vurgulamak, önce Cumhurbaşkanı’na, ardından her birimize düşer!

Yazarın Son Yazıları

CHP kurultayı: Kazananlar ve kaybedenler

1970’lerde, İstanbul’da Tenis Eskrim Dağcılık Kulübü’nde eski şampiyonlarımızdan Fehmi Kızıl vardı.

Devamını Oku
04.12.2025
CHP kurultayı demokrasiyi aydınlatacak!

CHP kurultayı, bu hafta sonu her zamanki gibi büyük bir medya ilgisi altında yaşanacak.

Devamını Oku
27.11.2025
Mustafa Kemal’i hazmedemeyen solcular!

İddianame açıklaması yüzünden geçen hafta yazamadığım konuya hemen giriyorum.

Devamını Oku
20.11.2025
İddianame ve kritik yönlendirme

Pek de sürpriz olmadı.

Devamını Oku
13.11.2025
Sahte dünyalar kuşatması

Paranın sahtesi vardır, kalpazanlar basar.

Devamını Oku
06.11.2025
Cumhuriyet, iki kahraman ve yarınlar

Dün Cumhuriyet Bayramımızı kutladık.

Devamını Oku
30.10.2025
CHP davasına dikkat!

Siyaset, insanların daha iyi yaşaması için yapılır, dünyanın neresinde olursa olsun.

Devamını Oku
23.10.2025
Yok olan Nobeller ve edepler

Trump bozulmuş, “Nasıl olur da Nobel Barış Ödülü bana verilmez?!” “Ben yedi savaş durdurdum, gidip hiçbir şeyi yapamamış birine verecekler o ödülü” deyip duruyordu.

Devamını Oku
16.10.2025
Özel-Bahçeli düellosu, cevapsız sorular

Sinan Ateş cinayetinin dumanı tütmeye devam ederken bu cinayetin bir numaralı sanığı 90’lı yılları anımsatan bir şekilde güpegündüz öldürüldü.

Devamını Oku
09.10.2025
‘Bombalı Nobel’ ve barış!

Bugünlerde, Trump ve Netanyahu’nun anlaşarak Ortadoğu’ya ve Filistin’e dayattıkları yeni düzenin ve “sözde” barışın hangi hızda yaşama geçip geçemeyeceğini öğreneceğiz, tabii yeni sürprizlerle karşılaşmazsak...

Devamını Oku
02.10.2025
Fenerbahçe, Türkiye ve demokrasi dersi!

Fenerbahçe Spor Kulübü’nde nöbet değişimi oldu.

Devamını Oku
25.09.2025
Misyonlarını tamamlayamayan kayyumlar!

Daha iki yıl önce kazanması için elimizden geleni yaptığımız, uğruna 24 saat koşturduğumuz Kılıçdaroğlu’nun, o gece kendisine umut bağlayan milyonların neredeyse tamamını karşısına alacak pasif duruşu ve agresif sessizliğiyle, Vito’larına binip kaybolmasına şahit olmak bize nasipmiş...

Devamını Oku
18.09.2025
Demokrasimizin açık yarası ve vazgeçilmez ikazlar

Türkiye, darbe günlerinde gördüğü sahneleri yaşadı.

Devamını Oku
11.09.2025
Kayyuma karşı halk, partisiyle direniyor!

Bunu da gördük.

Devamını Oku
04.09.2025
Anne Frank bana Gazze hakkında mektup yollamış…

Dün aldığım bu mektubu sizlerle paylaşmak istedim.

Devamını Oku
28.08.2025
Cerahatin içinde yüzüyoruz...

Haftada bir köşe yazısı kaleme alarak gündemi yakalamak için, şapkadan üç değil, beş tavşan çıkarmanız lazım!

Devamını Oku
21.08.2025
Diyanet İşleri Başkanı’na açık mektup

Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Erbaş...

Devamını Oku
14.08.2025
Komisyon başladı: Ufukta neler olabilir?

Cumhuriyet Halk Partisi, tabanından ve partinin ileri gelenlerinden yapılan bütün uyarılara rağmen komisyona katıldı.

Devamını Oku
07.08.2025
CHP komisyona katılmamalıdır, tersine...

CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve MYK’sının bu ikazları dikkatle değerlendirmeye alacaklarına inanıyorum.

Devamını Oku
31.07.2025
Bir "Altan Bey" geçti bu topraklardan

Yıl 1955, genç gazeteci Altan Öymen ve iki polis Ankara kışının ortasında…

Devamını Oku
24.07.2025
15 Temmuz’dan terörsüz Türkiye’ye...

Gündem aşırı yoğun. Ekrem İmamoğlu’na açılan en akıl almaz davalardan biri dün karara bağlandı.

Devamını Oku
17.07.2025
Satranç oynarken şahınızı veremezsiniz!

Gündem belli: AKP’nin “muhalefetsiz demokrasi modeli” için yaptığı çalışmalar...

Devamını Oku
10.07.2025
Sivas'tan bugüne... Karanlıklar ve tehditler devam ederken

Dün, 2 Temmuz’du… 32 yıl önce yobazların 35 aydınımızı yakarak katletmesinin yıldönümü...

Devamını Oku
03.07.2025
‘Mutlak butlan’a karşı CHP kararlılığı!

Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu sayesinde CHP’nin birinci parti konumuna yükseldiğini gören AKP, ne yapıp edip bu iki lideri durdurmak için her şeyi yaptı ve yapmaya da devam ediyor.

Devamını Oku
26.06.2025
Cahil ve faşist liderlerin savaşı

Aslında bu köşe yazısını kaleme almanın hiçbir anlamının olmayacağı 36 saatlik süreç yaşıyoruz...

Devamını Oku
19.06.2025
Özgür Özel’in samimi gözyaşları

Her ölüm dayanılmaz bir acıdır. Şayet o ölüm, kalp krizi, trafik kazası, elektrik çarpması, cinayet veya intiharla gelmiş ise insan nefes alamaz hale gelir.

Devamını Oku
12.06.2025
Hiçbir şey, göründüğü gibi değildir

Yaşam akıp giderken, siyasi olaylara karşı yorumlar -tahminlerim bazen çok emin görünseler de- altüst olabiliyor.

Devamını Oku
05.06.2025
Çağdaş Türkiye mutlulukları ve üzüntüleri

Hayat, iyi ve kötü olaylar arasında oluşan düğümler şeklinde akan öznel bir film gibi. Seviniyoruz, üzülüyoruz, kahroluyoruz, âşık oluyoruz, şaşırıyoruz, kâh siyasetçilere kâh en yakınlarımıza kâh tuttuğumuz takıma kızıyoruz.

Devamını Oku
29.05.2025
Hayatınızda kaç tıkanıklık var?

Bazen içiniz tıkanır ya, nefes alamaz gibi olursunuz. Uyumak istersiniz ama uyuyamazsınız. İçiniz isyanlardadır, konuşacak kimseniz yoktur. Bütün bunları yaşarken bir de kapana kısılmış fare gibi trafikte kalmışsınızdır mesela!

Devamını Oku
22.05.2025
Yoksa bu bir savaş bildirisi mi?

Hayatı terör yüzünden kararmış aileler için acaba 12 Mayıs 2025 itibarıyla acılar son bulacak mı, yoksa bu tarih iç ve dış siyasetimizi daha da büyük kargaşaya taşıyacak kritik bir eşik mi olacak?

Devamını Oku
15.05.2025
Sokaktaki kediden lidere kadar her yer şiddet!

Sokaktaki kediden lidere kadar her yer şiddet!

Devamını Oku
08.05.2025
Dünyanın sahte demokrasi parodileri (Trump ve ötesi)

Dünyanın sahte demokrasi parodileri (Trump ve ötesi)

Devamını Oku
01.05.2025
Subianto-Nutuk-Abdullah amcamız!

Subianto-Nutuk-Abdullah amcamız!

Devamını Oku
24.04.2025
Erdoğan’ın, yenilmez bir İmamoğlu’na katkıları

Erdoğan’ın, yenilmez bir İmamoğlu’na katkıları

Devamını Oku
17.04.2025
‘Parti devleti’ ve öncü muhalefet

‘Parti devleti’ ve öncü muhalefet

Devamını Oku
10.04.2025
Gezi ve Saraçhane farkı!

Gezi ve Saraçhane farkı!

Devamını Oku
03.04.2025
Çok 'özel' bir lider, Özgür Özel

Çok "özel" bir lider, Özgür Özel

Devamını Oku
27.03.2025
İmamoğlu ve demokrasi halka emanet

İmamoğlu ve demokrasi halka emanet

Devamını Oku
20.03.2025
Çifte standartlar ülkesinde demokrasi mücadelesi

Çifte standartlar ülkesinde demokrasi mücadelesi

Devamını Oku
13.03.2025
Tarih nedir, ne değildir?

Tarih nedir, ne değildir?

Devamını Oku
06.03.2025