Tüzük, Kılıçdaroğlu, Özel ve İmamoğlu

Tüzük, Kılıçdaroğlu, Özel ve İmamoğlu

15.06.2023 03:00
Güncellenme:
Takip Et:

Geçen hafta Türkiye’nin en tanınmış gazetecileri SZC TV’de Kemal Kılıçdaroğlu ile söyleşi yaptılar. Belki izlediniz, belki izlemediniz. O akşam, en değerli duayen gazetecilerimizden Uğur Dündar, Kılıçdaroğlu’na Parti’nin yenilenme açılımı içerisinde, geçen hafta yazdığım makalemdeki noktaları gündeme taşıyarak, iki yıl önce hazırlayıp gündeme getirdiğimiz Demokratik Dijital Devrim Tüzüğü konusunda düşüncesini sordu. Kılıçdaroğlu ne yazık ki o soruya kaçamak cevap verdi “Tüzük öyle hızlı değişmez ki, Kurultay’da kabul edilmesi lazım…” mealinde durumu savuşturdu. Koskoca 6’lı Masa planını veya daha önceki seçimlerde Cumhurbaşkanı adayını istediği gibi Kurultay’a, MYK’ya, Parti’ye, kısacası her yere her istediğini kabul ettiren Genel Başkan, o anda Parti’nin demokratikleşmesi ve kapılarını halka açması konusunda atılacak bir adım için Kurultay’da liderlik yapmayacağını, öncü olmayacağını ve aslında konunun pek kendisini ilgilendirmediğini itiraf etmiş oluyor. Neden mi bunu söylüyorum? Çünkü zaten iki yıl önce bir büyük devrimle Parti’nin ciğerlerine nefes dolmasını sağlayacak olan bu hamleyi kendisine Genel Merkez’de sunduğumda da, Kılıçdaroğlu aynı nazik ama konuya pek de ilgi göstermeyen bir ifade ve vücut dili ile beni dinlemişti. Normalde bir Genel Başkan’dan benim bekleyeceğim, farklı ve tecrübeli Partililerin de katkılarıyla özenle hazırlanmış bir çalışmayı en azından kurullarında ele alıp, artısını veya eksisini değerlendirip, hele bu ilerlemiş olgun yaşında, tam da böyle bir çalışmayla Parti’nin toplumda en çok eleştirilen noktasının nihayet bir açılıma gireceğini görerek mutlu olmaktır. Ama Sayın Kılıçdaroğlu, geçen hafta o topu taca atıp yoluna bilindik cümleleriyle devam etti. Çünkü Parti’nin kapılarını ve insan seçme metodolojisini değişime açacak istek ya da şevk, Kılıçdaroğlu’nda maalesef yok. İşin özü bu kadar net. Amerikalıların çok sevdiğim sözü vardır: “If there’s a will, there’s a way.” Yani “Sorunu çözmek için gerçekten bir arzu varsa, illaki bir yolu bulunur!”

Bir yol bulunamamasın nedeni ise gayet açık. Kılıçdaroğlu’nun, mevcut pozisyonu üzerinden CHP’ye karşı yaklaşımı, otoriter bir babanın kendi hanesinde eşine, çocuklarına ya da torunlarına gösterdiği tahakkümünden farksız. Kılıçdaroğlu Parti’yi kendi evini yönetir gibi idare etmeyi sürdürmek istiyor. “Aile reisi ben olduğuma göre kimin ne iş yapacağını, ne okuyacağını, nerede çalışacağını, hatta torunların nerede okula gideceğini veya ne renk giyeceklerine de ben karar veririm” diyor. Abarttığımı mı zannediyorsunuz? 

Kılıçdaroğlu bütün teşkilatı kendisine bağladı. Yani il ve ilçe başkanlarını kendisi seçiyor. Milletvekili adaylarını da zaten kendisi belirliyor. Büyük ihtimalle belediye başkanlarının hepsini veya çoğunu kendisi atar gibi aday yapmak isteyecek. Zaten Parti Meclisini ve MYK’yı da, CHP’nin politikalarını neredeyse tamamen kendisi belirliyor, grupta kendisi konuşuyor ve artık milletvekili olmamasına rağmen bunu sürdüreceğini yeniden açıkladı. Yani iplerin tamamını kendi elinde tutmaya devam ediyor, net arzusu bu!

PARTİ İÇİ DEMOKRASİDEN ISRARLA SÖZ EDEN BİZLER İSE NE İSTİYORUZ? 

Yeryüzündeki insanların objektif olarak artıları ve eksilerini, yüksek meziyet ya da noksan taraflarını keskin bir berraklıkla görebilecek tek bir güç varsa, o da ancak Tanrısal güç olabilir. Bu “röntgen vasfı” biz insanlarda olamadığına göre, bir pozisyona getirilecek ismin sahada ne kadar fonksiyonel olduğunu bilemeden, onu kilometrelerce ötedeki Parti merkezinin 12. katından tayin etmek ne kadar akılcı? İçinde birebir çalışmadığınız bir bölgede, hangi doğru insanların milletvekili veya belediye başkanı veya il başkanı veya ilçe başkanı olacağını, sahaya uzaktan bakan “tek insan” bilemez, bu saptama hakkını kendisine saklayamaz. Bu hak, her yörede oturan o partinin bölgesel üyelerine aittir. Derdimiz bu noktada adaletin sağlanması, gücün ve söz söyleme hakkının, etkin ve demokratik olarak tüm üyelere yayılmasıdır. Daha önce Deniz Baykal’ın, bugün de Kemal Kılıçdaroğlu’nun ellerinde tutmak ve hiç bırakmak istemediklerini bu güç, tamamen şahsi faydayı korumaya yöneliktir ve kitleye/partiye/davaya hiçbir hayrı olmadığı gibi büyük zararlar getiren anlamsız güçtür. Akıl almaz şekilde Parti’deki her sıfatı, her pozisyonu üstlenecek öznelerin kim olacağına tek başına karar vermek ve bu mekanizmayı sürekli elinde tutmak, bir “tek adam” refleksi değildir de nedir?

Geçen hafta detaylı olarak izah etmiştim: bu sıfatları dağıtma gücünü elinde tutan bir insanın, dağıttığı sıfatlar karşılığında alacağı destek imzalarının “Genel Başkanlık yolunda” hiçbir ağırlığı yoktur. Böyle bir işe girişmek bile hiçbir demokrat lidere tabii ki yakışmaz…

Adaylara verilen destek imzasına gelince… 2003’e kadar bu imzanın hiçbir şekilde “oy” ağırlığı yoktu. O sene Deniz Baykal’ın CHP Kurultayı’na yaptığı görülmemiş tüzük darbesi ile sadece o anda fiili olarak başkanlık yarışına müdahil edilmedi; genel başkanlık yarışı resmen illegal hale getirildi. Çünkü CHP tüzüğüne göre “Genel Başkan, gizli oy-açık tasnifle seçilir.” Halbuki o yüz kızartıcı olayların yaşandığı Kurultay gününden itibaren, kullanılan destek imzaları artık yalnız tek adaya verilebildiği için, o saatten sonra anlam olarak “isimli-imzalı” birer oya dönüştü.

Aynı televizyon programında gazeteciler -galiba İsmail Saymaz- Kılıçdaroğlu’na “Genel Başkanlığa tekrar aday olacak mısınız?” diye sordu. Kemal Bey’in yanıtı şu oldu: “Ben hiçbir zaman CHP Genel başkanlığına aday olmam-olmadım, beni aday gösterdiler-gösterirler.” İşte maalesef bu cümlenin etik ve gerçekçi bir duruşu yoktur. Çünkü sıfatları dağıtma hakkını, delegasyonları doğrudan etkileme, kontrol etme, belirleme hakkını elinde tutan bir insanın, bu cümleyi sarf etmesinde hakkaniyetli bir anlam olmadığı gibi, kendisi demokratik-bağımsız iradeyle seçilebilmişliğin gururu ve hazzını da taşıyamaz. Çünkü Parti’nin zirvesinde duran insan, kimin kendisini destekleyip desteklemediğini denetlemekle kalmamakta, bu denetim neticesinde “titr bahşetme iradesiyle” yerini ve gücünü beslemektedir. Bu kabul edilemez bir demokratik iflastır. Hiçbir sosyal demokrat parti, kendini bu duruma düşüremez. 2003’te yaşadığımız o üzücü Kurultay’dan önce, delegeler Genel Başkan aday adaylarına yine imza desteği verirlerdi. Yurtiçi delegelerin yani 1.250 civarındaki delegenin yüzde beşinin ıslak imzasını alanlar aday adaylığından, adaylığa terfi etmiş olurlardı. O tarihten beri CHP’ye yakışmayan bu ucube sistemin değişmesi için, elimden gelen her şeyi yaptım, yapmaya devam ediyorum. Hiçbir şey beni bu yoldan alıkoyamayacak. Çünkü bu halk, bunu hak ediyor.

TÜZÜK DEĞİŞMEZSE, KURULTAY’DA YALNIZ VİTRİN DEĞİŞİR! 

Bu kararlılığımın nedeni gayet basit: Bu kabul edilemez uygulamalar var oldukça CHP hiçbir zaman kapılarını tam olarak halka açamayacak, doğru ve liyakatli adayları seçemeyecek ve Türkiye’deki siyasi karanlıklara bir merhem oluşturamayacak. Kesinlikle büyüyemeyecek! AKP’nin üye sayısına ulaşmak bir yana, bunu aklına bile getiremeyecek! Bütün seçimlerde büyük halk kitlelerini ikna edemeden ve örgütünü harekete geçiremeden toplumda güdük kalacak; gerilemezse bile, en fazla aynı oyu alacaktır!

Kemal Bey kendi iddiasına göre delegelerin “tabii olarak” kendisine destek vermesini bekleyecek. Geçen gün, aday olacağını açıklayan Özgür Özel ve kendisini CHP’nin şu andan itibaren doğal lideri olarak hisseden Ekrem İmamoğlu şimdi kendilerini bu parti içi cadı kazanında bulacaklar. Medyanın çok seveceği gürültülü bir ortam bu; ama ben olgunluk içinde geçeceğini temenni ediyorum.

Fakat gelelim esas söylemek istediğim şeye: Bu ucube tüzük yapısı değişmedikçe liderin isminin değişmesi hiçbir şey fark ettirmeyecek. Hatırlatırım ki, 2010’da Deniz Baykal’ın ardından Kılıçdaroğlu’nun koltuğu devralmasıyla hepimiz büyük bir iç demokrasi rüzgarının hızla partiye egemen olup, herkese nefes aldıracağı yanılsamasına kapılmıştık. Halbuki neredeyse tam tersi oldu! Şimdi de şu aşamada hadi diyelim ki, bir mucize ile Kılıçdaroğlu’nun görevini bırakması ve enerjileri, güler yüzleri, mücadeleci ruhları ve güven verici ses tonları ile çok sevdiğim bu iki değerli arkadaşımdan birinin göreve gelmesi halinde -evet ilk aşamada şayet başarılı olabilirlerse- bu “CHP üst yapısını da yeniledi” dedirtebilir. Ancak Demokratik Dijital Devrim Tüzüğü’ne geçiş yapmadan ve bununla ilgili partiler yasası üzerinde gereken paralel düzenlemelere girişmeden, son iki haftadır köşemde sözünü ettiğim her “sakıncalı konu” varlığını aynen sürdürecek. Liderin adı değişse bile…

Özel ve İmamoğlu’nun da hedeflerinin Kılıçdaroğlu’nun koltuğuna oturmak değil, her sıfat sahibini Parti’de kendi başına belirlemeye kalkışmadan, gücü tüm örgütle paylaşan, tüm üyeleri kucaklayan büyük bir demokratik liderlik profili oluşturmaları lazım.

Yazarın Son Yazıları

CHP kurultayı: Kazananlar ve kaybedenler

1970’lerde, İstanbul’da Tenis Eskrim Dağcılık Kulübü’nde eski şampiyonlarımızdan Fehmi Kızıl vardı.

Devamını Oku
04.12.2025
CHP kurultayı demokrasiyi aydınlatacak!

CHP kurultayı, bu hafta sonu her zamanki gibi büyük bir medya ilgisi altında yaşanacak.

Devamını Oku
27.11.2025
Mustafa Kemal’i hazmedemeyen solcular!

İddianame açıklaması yüzünden geçen hafta yazamadığım konuya hemen giriyorum.

Devamını Oku
20.11.2025
İddianame ve kritik yönlendirme

Pek de sürpriz olmadı.

Devamını Oku
13.11.2025
Sahte dünyalar kuşatması

Paranın sahtesi vardır, kalpazanlar basar.

Devamını Oku
06.11.2025
Cumhuriyet, iki kahraman ve yarınlar

Dün Cumhuriyet Bayramımızı kutladık.

Devamını Oku
30.10.2025
CHP davasına dikkat!

Siyaset, insanların daha iyi yaşaması için yapılır, dünyanın neresinde olursa olsun.

Devamını Oku
23.10.2025
Yok olan Nobeller ve edepler

Trump bozulmuş, “Nasıl olur da Nobel Barış Ödülü bana verilmez?!” “Ben yedi savaş durdurdum, gidip hiçbir şeyi yapamamış birine verecekler o ödülü” deyip duruyordu.

Devamını Oku
16.10.2025
Özel-Bahçeli düellosu, cevapsız sorular

Sinan Ateş cinayetinin dumanı tütmeye devam ederken bu cinayetin bir numaralı sanığı 90’lı yılları anımsatan bir şekilde güpegündüz öldürüldü.

Devamını Oku
09.10.2025
‘Bombalı Nobel’ ve barış!

Bugünlerde, Trump ve Netanyahu’nun anlaşarak Ortadoğu’ya ve Filistin’e dayattıkları yeni düzenin ve “sözde” barışın hangi hızda yaşama geçip geçemeyeceğini öğreneceğiz, tabii yeni sürprizlerle karşılaşmazsak...

Devamını Oku
02.10.2025
Fenerbahçe, Türkiye ve demokrasi dersi!

Fenerbahçe Spor Kulübü’nde nöbet değişimi oldu.

Devamını Oku
25.09.2025
Misyonlarını tamamlayamayan kayyumlar!

Daha iki yıl önce kazanması için elimizden geleni yaptığımız, uğruna 24 saat koşturduğumuz Kılıçdaroğlu’nun, o gece kendisine umut bağlayan milyonların neredeyse tamamını karşısına alacak pasif duruşu ve agresif sessizliğiyle, Vito’larına binip kaybolmasına şahit olmak bize nasipmiş...

Devamını Oku
18.09.2025
Demokrasimizin açık yarası ve vazgeçilmez ikazlar

Türkiye, darbe günlerinde gördüğü sahneleri yaşadı.

Devamını Oku
11.09.2025
Kayyuma karşı halk, partisiyle direniyor!

Bunu da gördük.

Devamını Oku
04.09.2025
Anne Frank bana Gazze hakkında mektup yollamış…

Dün aldığım bu mektubu sizlerle paylaşmak istedim.

Devamını Oku
28.08.2025
Cerahatin içinde yüzüyoruz...

Haftada bir köşe yazısı kaleme alarak gündemi yakalamak için, şapkadan üç değil, beş tavşan çıkarmanız lazım!

Devamını Oku
21.08.2025
Diyanet İşleri Başkanı’na açık mektup

Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Erbaş...

Devamını Oku
14.08.2025
Komisyon başladı: Ufukta neler olabilir?

Cumhuriyet Halk Partisi, tabanından ve partinin ileri gelenlerinden yapılan bütün uyarılara rağmen komisyona katıldı.

Devamını Oku
07.08.2025
CHP komisyona katılmamalıdır, tersine...

CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve MYK’sının bu ikazları dikkatle değerlendirmeye alacaklarına inanıyorum.

Devamını Oku
31.07.2025
Bir "Altan Bey" geçti bu topraklardan

Yıl 1955, genç gazeteci Altan Öymen ve iki polis Ankara kışının ortasında…

Devamını Oku
24.07.2025
15 Temmuz’dan terörsüz Türkiye’ye...

Gündem aşırı yoğun. Ekrem İmamoğlu’na açılan en akıl almaz davalardan biri dün karara bağlandı.

Devamını Oku
17.07.2025
Satranç oynarken şahınızı veremezsiniz!

Gündem belli: AKP’nin “muhalefetsiz demokrasi modeli” için yaptığı çalışmalar...

Devamını Oku
10.07.2025
Sivas'tan bugüne... Karanlıklar ve tehditler devam ederken

Dün, 2 Temmuz’du… 32 yıl önce yobazların 35 aydınımızı yakarak katletmesinin yıldönümü...

Devamını Oku
03.07.2025
‘Mutlak butlan’a karşı CHP kararlılığı!

Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu sayesinde CHP’nin birinci parti konumuna yükseldiğini gören AKP, ne yapıp edip bu iki lideri durdurmak için her şeyi yaptı ve yapmaya da devam ediyor.

Devamını Oku
26.06.2025
Cahil ve faşist liderlerin savaşı

Aslında bu köşe yazısını kaleme almanın hiçbir anlamının olmayacağı 36 saatlik süreç yaşıyoruz...

Devamını Oku
19.06.2025
Özgür Özel’in samimi gözyaşları

Her ölüm dayanılmaz bir acıdır. Şayet o ölüm, kalp krizi, trafik kazası, elektrik çarpması, cinayet veya intiharla gelmiş ise insan nefes alamaz hale gelir.

Devamını Oku
12.06.2025
Hiçbir şey, göründüğü gibi değildir

Yaşam akıp giderken, siyasi olaylara karşı yorumlar -tahminlerim bazen çok emin görünseler de- altüst olabiliyor.

Devamını Oku
05.06.2025
Çağdaş Türkiye mutlulukları ve üzüntüleri

Hayat, iyi ve kötü olaylar arasında oluşan düğümler şeklinde akan öznel bir film gibi. Seviniyoruz, üzülüyoruz, kahroluyoruz, âşık oluyoruz, şaşırıyoruz, kâh siyasetçilere kâh en yakınlarımıza kâh tuttuğumuz takıma kızıyoruz.

Devamını Oku
29.05.2025
Hayatınızda kaç tıkanıklık var?

Bazen içiniz tıkanır ya, nefes alamaz gibi olursunuz. Uyumak istersiniz ama uyuyamazsınız. İçiniz isyanlardadır, konuşacak kimseniz yoktur. Bütün bunları yaşarken bir de kapana kısılmış fare gibi trafikte kalmışsınızdır mesela!

Devamını Oku
22.05.2025
Yoksa bu bir savaş bildirisi mi?

Hayatı terör yüzünden kararmış aileler için acaba 12 Mayıs 2025 itibarıyla acılar son bulacak mı, yoksa bu tarih iç ve dış siyasetimizi daha da büyük kargaşaya taşıyacak kritik bir eşik mi olacak?

Devamını Oku
15.05.2025
Sokaktaki kediden lidere kadar her yer şiddet!

Sokaktaki kediden lidere kadar her yer şiddet!

Devamını Oku
08.05.2025
Dünyanın sahte demokrasi parodileri (Trump ve ötesi)

Dünyanın sahte demokrasi parodileri (Trump ve ötesi)

Devamını Oku
01.05.2025
Subianto-Nutuk-Abdullah amcamız!

Subianto-Nutuk-Abdullah amcamız!

Devamını Oku
24.04.2025
Erdoğan’ın, yenilmez bir İmamoğlu’na katkıları

Erdoğan’ın, yenilmez bir İmamoğlu’na katkıları

Devamını Oku
17.04.2025
‘Parti devleti’ ve öncü muhalefet

‘Parti devleti’ ve öncü muhalefet

Devamını Oku
10.04.2025
Gezi ve Saraçhane farkı!

Gezi ve Saraçhane farkı!

Devamını Oku
03.04.2025
Çok 'özel' bir lider, Özgür Özel

Çok "özel" bir lider, Özgür Özel

Devamını Oku
27.03.2025
İmamoğlu ve demokrasi halka emanet

İmamoğlu ve demokrasi halka emanet

Devamını Oku
20.03.2025
Çifte standartlar ülkesinde demokrasi mücadelesi

Çifte standartlar ülkesinde demokrasi mücadelesi

Devamını Oku
13.03.2025
Tarih nedir, ne değildir?

Tarih nedir, ne değildir?

Devamını Oku
06.03.2025