Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Atatürk’ü Anarken... (10.11.2013)
Hiç kuşkusuz, Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri Mustafa Kemal Atatürk öncülüğündeki Kurtuluş Savaşı ile atılmıştır.
Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması sadece bağımsız bir Türk Devleti’nin ortaya çıkmasına yol açmamış, aynı zamanda bu savaşın muzaffer komutanı olarak Mustafa Kemal’i de karizmatik bir lider seviyesine yükselterek, Cumhuriyeti kurma yolunda ona büyük bir güç vermiştir.
Bir başka deyişle, topraklarımızı işgal eden Birinci Dünya Savaşı’nın galip devletlerinin işgal ordularına karşın, Batı’dan saldıran Yunan’a, Doğu’dan saldıran Ermeni ordularına, içerde isyan eden Halife’nin çetelerine karşı kazandığı zafer, Mustafa Kemal’in liderlik gücüne güç katmış, hem Cumhuriyetin ilanını hem de bir din-tarım imparatorluğundan çağdaş bir devlete geçiş için gerekli devrimleri yapmasını kolaylaştırmıştır.
***
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun altında bir askeri zaferin yatmasına karşın, hatta belki de bundan dolayı, Mustafa Kemal Atatürk, orduyu siyasetin dışında tutmaya özel bir özen göstermiştir.
Hiç kuşkusuz bu politikasında, İttihat Terakki döneminde, ordunun siyaset içinde yarattığı sorunlar ve bunun getirdiği sıkıntıları bizzat yaşamış olması da etkiliydi.
Nitekim bu politikanın bir sonucu olarak, yakın çalışma arkadaşları siyaset yapmak istedikleri zaman onlara, ya orduda kalmaları ya da ordudan ayrılarak siyasete atılmaları için iki seçeneği birbirini dışlayan bir biçimde sunmuştur.
Bu politikasındaki en büyük yardımcılarından biri de Mareşal Fevzi Çakmak olmuştur.
***
Ne yazık ki ‘Çok Partili Düzen’e geçiş döneminde Demokrat Parti’nin demokrasiyi geliştirmek yerine rafa kaldıran politikası, ordunun genç subaylarının 27 Mayıs 1960’ta müdahale etmesinin de yolunu açmış ve bu müdahale, demokrasi yolundaki büyük bir adım olan 1961 Anayasası’na karşın, Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın idamıyla kana bulanmış, kana bulanmakla da kalmamış, günümüze kadar gelen bir kan davasına yol açmıştır.
Üstelik yine aynı ordu, bu kez kurumsal kimliğiyle, hem de Atatürkçülük adına, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 müdahalelerinde, 1961 Anayasası’nın getirdiği özgürlükçü sistemi tümüyle ortadan kaldırmış, yeniden baskıcı rejimlerin önünü açmıştır.
***
Atatürk’ün yolu akıl ve bilim yoludur. Atatürkçülük, aklın ve bilimin günümüzde işaret ettiği çağdaşlıktır, onun hedeflediği çoğulcu ve özgürlükçü demokrasiden, insan haklarından, özellikle de kadın haklarından yana olmaktır.
Ama ne yazık ki artık çağdaşlıktan, çoğulcu demokrasiden, temel hak ve özgürlüklerden yana olmak da zorlaşmıştır ülkemizde!
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi