Devlet ve deprem

09 Şubat 2023 Perşembe

Erdoğan/AKP iktidarı yirmi bir yılda, özellikle de 2007’de Gül Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, devletin temelini oluşturan yargı mekanizmasını ele geçirdi...

Yargı yoluyla, askeri, polisi, üniversiteyi, bağımsız devlet kurumlarını, medyayı kendi emrine aldı, bu kurumları çökertti...

Ve sonunda “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” dediği, “Şahsım Devleti” rejimini kurdu...

Ama çökerttiği devlet kurumlarının yerine yenilerini inşa edecek bilgisi, deneyimi ve de kadroları olmadığı için, bizzat kendisi, çökerttiği bu devletin enkazı altında kaldı.

***

Depreme karşı önlem almak devletin görevidir:

Kent planlaması yapmak...

Yerleşim yerlerine, nerelerde nasıl inşaat yapılacağına karar vermek...

İnşa edilecek binaların standartlarını belirlemek...

Ve bunları kurallara bağlayarak denetlemek...

Devletin görevidir.

Türkiye’de Devlet bu görevini köylerden kentlere büyük bir göç dalgasının yaşandığı 1950 yılından beri ihmal etmiş ve etmektedir.

Hemen hemen her seçim döneminde “imar affı” adı altında yapılan oy avcılığı, plansız ve çürük inşaatları, kentlerimizin belirgin özelliklerinden biri haline getirmiştir.

Deprem felaketiyle karşılaşan halk, devleti arar...

Bu felakete karşı devletine sığınmak ister...

Devleti yanında bulamayan halk, ona sitem eder.

***

On ilimizi etkileyen 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş/Pazarcık/Elbistan Depremleri...

1950’den bu yana yaşanan...

Bütün kentleri avcuna alan kent yağmasının yarattığı gecekondulaşma sürecinin ürettiği plansız, programsız, denetimsiz yapılaşmanın kahredici sonuçlarını suratımıza çarpmıştır!

Şu anda karşı karşıya olduğumuz sorun, depremin yarattığı yıkımın sonuçlarına karşı hızlı önlem almak sorunudur.

Önce enkaz altında kalanların kurtarılması...

Sonra yaralıların tedavisi...

Daha sonra evleri yıkılanların hayati gereksinmelerinin karşılanması...

Tam bir seferberlik ve eşgüdüm gerektirmektedir.

Ne yazık ki “Şahsım Devleti”, enkaz altında kalanların kurtarılması konusunda, yeterli hızı yakalayamamış, gerekli çevik refleksi gösterememiş ve eşgüdümü sağlayamamıştır.

Üstelik, önce “Parti Devleti” ve sonra “Şahsım Devleti” haline getirdikleri devletin, deprem felaketi karşısında yetersiz kalmasından dolayı yapılan sitemleri, eleştirileri, partisel ve kişisel olarak almakta, devlet kurumlarını, bu sitemleri ve eleştirileri yapanları cezalandırmak için kullanmaktadır.

Özetle bu iktidar hem devleti kişiselleştirmiş hem deprem karşısında yeterli hızda ve çeviklikte bir refleks gösterememiş, hem de sitemleri, eleştirileri ve önerileri kişisel olarak algıladığı için susturmaya yönelmiştir.

Yirmi birinci Yüzyıl’da “Şahsım Devleti”nin çelişkisi ve çıkmazı işte tam da bu noktadadır:

Hem devlet yönetiminde, özellikle de doğal felaketler karşısında karar almakta ve uygulamakta yetersiz kalır hem de devlete yönelen eleştiri ve önerileri kişisel olarak algıladığı için bunları yapanları cezalandırmaya, medyayı susturmaya kalkar!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları