Dünya Anne...

23 Eylül 2023 Cumartesi

Bütün bir yaz boyunca verdiği konserlerle şair kadınların dizelerinden bestelediği eserlerini sundu Fazıl Say. Serenad Bağcan’ın sesinden yeryüzüne “Dünya Anne”nin çığlığı defalarca yankılandı. En sonunda dün Fazıl, şiirlerden şarkılara uzanan albümünü dinleyicilerle buluşturdu. “Dünya Anne”, on bir kadının kendini sözcüklerde bulmasının içtenlikli bir kanıtı gibi. Bir kere daha şiirle şarkının bin yıllık kardeşliği bu defa “Dünya Anne” imzasıyla yeni bir buluşmaya uzanıyor. Albüm boyunca Fazıl Say’ın eserlerine kontrabasta Volkan Hürsever ve davulda Ferit Odman eşlik ediyor.

*

Fazıl Say, yıllar önce bir konuşmamızda şair kadınların eserlerini bestelemek istediğini söylemişti. Demek ki uzun yıllardır yapmak istediği yaratıcılığını “Dünya Anne” üzerinden sundu dinleyenlerine. Albüm müzikal olarak son derece etkileyici olan Furuğ Ferrahzad’ın, “Kuş, sadece bir kuştu...” bestesiyle başlıyor. Doğrusu söylemek gerekirse Furuğ’un hem müzikal olarak hem de kadınların şiir evrenine seslenmesi açısından albümde ilk sırada olmasının farklı anlamları var. Furuğ’un “Sonsuz Günbatımı” kitabını elime aldığımda henüz lise öğrencisiydim. Yazdıklarına, İran’a buz gibi soğuk hava estiren şah döneminin karanlık zindanları, Humeyni’nin ayak sesleri, milislerin öldürdüğü aydınların ardından dökülen gizli gözyaşları sinmişti. Bir yandan da İsfahan çinileri gibi ince, narin aşklarından kalan acının büyüklüğü dizelerine yansımıştı. Öylesine cesurdu ki Furuğ, aşklarını sakınmasızca ortaya koymaktan çekinmiyordu. Günün birinde Tahran’ın en işlek caddelerinden birinde öldü Furuğ. Artık “Küçücük bir kuştu” o. Ama defin işlemi iki gün bekletildi, mollalar cenaze namazı kılınmasına engel olmaya çalıştı. Furuğ, bugün İran’dan yükselen aydınlık bir ezgi. Ve şarkı Furuğ’un da küçük bir kuşa dönüşmesinin hüznüyle bütünleşiyor. Belki de şarkının sonundaki kuş sesleri Furuğ’un son nefesidir, kim bilir? 

*

Furuğ’un dinleyenlerini selamlamasından sonra sözü şiirine yerleştirdiği muazzam bir ironiyle Şükûfe Nihal alıyor: “Zindanda bir suçlu var/ o herkesten bahtiyâr” Fazıl Say, şiirdeki bu ironiyi müziğiyle muazzam bir şekilde yakalamış. Böylece şiirimizde aynı zamanda siyasal atmosferle bütünleşmiş dizelerin öncüsü bir kadına gidiyoruz. Aslında Şükûfe Nihal’in Milli Mücadele döneminden başlayarak ülkedeki işgali yıkmak için ortaya koyduğu eylemciliği, İstanbul mitinginde Halide Edib’in yanında yer alması, işgal yıllarında İngiliz subaylarının kâbusu olmasının yansımalarını görüyoruz. Bu defa ülkemizdeki kadınların özgürleşmesine baş koyan bir şair kadın çıkıyor karşımıza. Fazıl Say, kendisine yapılan sistemli linçten sonra Sezen Aksu’nun yanında yer almış, onun “Avcı” şiirini besteleyeceğini açıklamıştı. “Dünya Anne”nin en özel sürprizlerinden birini de “Avcı” oluşturuyor. Bu defa 50’li yıllardan itibaren ülkemizde şiirin güçlü sesi olmuş Gülten Akın dizeleriyle bir şarkıyı dinliyoruz. Akın’ın ilk dönem şiirlerinden “Kapris” albümde “Sorma Dön” adıyla yer alıyor: “Görülen şeylerin öte yüzündesin/ Karanlık öyle büyüdü/ Sorma dön” Böylece ülkemizin karanlık yıllarına karşı özgürlüğün en kıymetli seslerinden “vicdan teyzemiz” Gülten Akın da olmazsa olmazlardan biri olarak albümde yerini alıyor. 

*     

Metin Celal, “Yeni Türk Şiiri” kitabında, şair kadınlara dair, “Feminist hareketin tüm dünyada kazandığı ivme ve ülkemizdeki popülaritesi ile 80’li yıllarda yazılan yeni Türk şiiri birbirine denk düşüyor. Türk şiiri 80’li yıllarda yeni bir kimliğe bürünürken birçok kadın şair de bu gelişmenin içinde kendi yerini ediniyor” der. Albüm, daha çok çağdaş kadın şairlerin şiirleriyle bizi buluşturmaya devam ediyor. Böylece özellikle 80’li yıllardan sonra şiirimizde kadınların yadsınamaz dizeleri albümdeki farklı isimlerle yerini alıyor: Nilgün Marmara, Ayten Mutlu bu özel imzalardan. Onlar aslında kendinden sonra gelen şair kadınların yolunu onca acıyla ve dirençle açtılar. Bir sonraki kuşaktan Didem Madak, Birhan Keskin, Bejan Matur da Fazıl Say’ın albümünde özenle seçtiği isimlerden. Güçlü romanlarıyla bütünleşmiş Ece Temelkuran’ın neşesine ortak olmak ise çok keyifli. Genç isimlerden Selenay Koçer de bize şiirini sunuyor.  

*

İngilizlerin dahi yazarı olarak nitelendirilen Tom Stoppard -Indian Ink- (Hint Mürekkebi) oyununda, 1900’lerin başındaki İngiliz kadın şairlerin yaşamlarından, özellikle de Flora Crewe’in hayatından bölümler sunar. O dönemde de aynı bizde sanayileşme ve feminist dalgayla birlikte pek çok şair kadın dergilerde görünmeye başlar. Onlardan biri de Flora’dır. Hindistan’a giden şair kadın, orada bir Hint ressamı ile tanışır. Resme uzak olmayan, hatta Modigliani ile arkadaşlığı da bulunan Flora ile ressam Nirad Das, şiir ile resim yapmanın genel özelliklerini tartışırlar:

Flora- Rasa nedir?

Das- Rasa özsuyudur, bir resmin mutlaka rasası olmalı. Resmin kendisiyle ilgili değildir. Rasa bir resmi gördüğünüzde veya müziği dinlediğinizde hissettiğiniz şeydir. Sanatçının sizde uyandırması gereken duygudur.

Flora- Peki ya şiir? Şiirin de rasası var mıdır?

Das- Elbette şiirin zaten kendisi, ruhu rasadır.

*

Fazıl Say, şiirde edebiyata yön veren kadınların şiirlerini bestelerken aynı zamanda “rasası” olan eserler yaratıyor. Şiirin gücüyle notaların asaleti birleşiyor. Cumhuriyetin yüzüncü yılında bambaşka bir özle kadınlara omuz veriyor.  

Kendisi de Dünya Anne için kadın şairlerimizin eserlerini bestelerken “Onlardan çok şey öğrendim, onların şiirlerinde yansıttıkları onuru ve umudu hep hissettim” diyor. Bize de albümden onur ve umut kalıyor. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları