Odadaki filler

08 Nisan 2024 Pazartesi

Bir haftadır, “Peki şimdi ne oldu-ne olacak?” türünden tartışmaların yapıldığı “odanın” ortasındaki, üçü yetişkin, bir de yeni büyümeye başlayan dört “fil” var. Bu “fillerin” varlığını yadsıyarak o sorulara doğru cevaplar bulunamaz. “Süreç olarak faşizm” durdurulamaz.

Birinci “fil”, siyasal İslam: Sİ aslında bir toplumsal hareket (çok parçalı yapısı bu gerçeği değiştirmez) , 20+yıldır, “bağımlı kapitalist” bir ekonomik/siyasi zemin üzerinde devleti, ekonomiyi, toplumu dönüştürerek kendi siyasi ideolojik egemenliğini inşa ediyor. Bu dönüşümün, özellikle son genel seçimlerden sonra hızlanan sonuçları, dikkate almadan ilerlenemez. Örneğin, “adam” giderse “hareket” ve “dönüşümler” eriyip gider beklentisi, onu orada tutan güç ilişkilerini, toplumsal “artık-değeri” edinen ve bölüştüren, yaygın ve derin “sosyal/ kültürel sermaye” dinamiklerini görmezden geliyor. Bu dinamikler bir “adamın” gitmesiyle sönümlenmez.

Neoliberalizm: Siyasal İslamın kökleri 1970’lere, Soğuk Savaş ilişkilerine, hatta Cumhuriyetin ilk yıllarındaki iktidar savaşlarına kadar gider ama devleti ele geçirmesi, neoliberalizmle yapılandırılarak uluslararası sermayenin kullanımına tamamen açılmış, “bağımlı” Türkiye kapitalizminin içinde gerçekleşmiştir.

Son ekonomik krizin gelişme sürecine bakınca (uluslararası mali piyasalardaki dalgalanmaların bu “bağımlı” kapitalizmin dış kaynak edinme kapasitesi üzerindeki etkileri bir yana), siyasal İslamın toplumsal “artık-değerin” bölüşümü üzerinde etkisi arttıkça kaynakları, kendi egemen sınıfının özelliklerine uygun bir iktidarı inşa etme, devleti dönüştürme yolunda kullanmaya başlamasıyla, krizin derinleşmesinin örtüştüğü görülür: Siyasal İslam, “artık-değeri” edinme süreçlerini, “bağımlı” Türkiye kapitalizminin krizinin yönetimine değil de kendi siyasi-kültürel sermayesini üretmeye yönlendirdikçe ekonomik kriz daha da derinleşti. Karşımızda, “irrasyonel”, yanlış ekonomi bir yönetimi değil, farklı sınıfların farklı rasyonaliteleri arasındaki, adeta yaşamsal uyumsuzluk var.

Uluslararası sermaye ve yerli uzantıları, yüksek faiz, kamu harcamalarında kısıntı, ücret artışlarında sınırlama, hâlâ kaldıysa özelleştirme, kısacası tüm kaynakların borç servisine yönlendirileceği konusunda güvence istiyorlar. Ancak, bu ekonomik model krizi, dolayısıyla yoksullaşmayı daha da derinleştirmekle kalmayacak, toplumsal dokuyu seyreltirken, siyasal İslamın “artık-değer” edinme, paylaşma düzeninin direnişine de çarpacaktır.

Odadaki 3. “fil” devlettir. Siyasal İslam 2002’den bu yana devleti, moleküler (kadro, teknoloji, ideoloji, finans...) düzeyde ve kimi zaman cepheden ataklarla (anayasa, başkanlık sistemine geçiş, 15 Temmuz sonrasındaki büyük “temizlik”) yeniden şekillendiriyor. Bu sürecin getirdiklerinin, “güçler ayrılığının” ortadan kalkmasında, seçimlerde devlet kadrolarının rejim için çalışmasında, yargının bir cezalandırma aracına dönüşmesinde, adaletin keyfileşmesinde, polisin siyasal İslamın militanlarının, tarikatların gösteri yürüyüşlerini seyrederken sosyalistlerin ve Kürtlerinkini şiddetle bastırması gibi pratiklerde görüyoruz.

Bu üç “fil”, rejimin tepesindeki “sıkışma”, ekonomide çözümsüzlük, devletin aldığı özgün biçim, “bağımlı” Türkiye kapitalizminin uluslararası sermaye açısından kullanılamaz duruma geldiğini gösteriyor.

Bu da bizi yeni büyümeye başlayan “fil”e getiriyor. “Bağımlı” Türkiye kapitalizminin tarihine bakınca, finans oligarşisinin (yerli ve yabancı) çıkarlarına önce 1960 anayasasının dar geldiğini görüyoruz; sonra taleplerini 1980 anayasasına sığdıramadılar. Son yıllarda, ekonomik krizin toplumsal krize dönüşme riski artıyor, oligarşi de siyasal İslamın 2010 anayasasının düzenine yerleşmiş görünüyordu. Ancak mart seçimlerine giderken siyasal İslamın ekonomik ve kültürel düzenine karşı öfke yükselince, sanırım oligarşi, Leopard romanındaki aristokratın deyimiyle “Şeylerin aynı kalmasını istiyorsak şeyler değişmek zorunda kalacak” noktasına geldi, şimdi devletin başına politikalarını benimsemeye hazır ama siyasal İslamla da uyumlu yeni bir “adam” arıyor. Sosyalistlerin ve laik demokratik Cumhuriyetçilerin, Kürt siyasi hareketinin dikkatine sunulur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları