Sosyal devlet ve demokrasi kaybolursa…

17 Mart 2020 Salı

Elimde çok ucuz parçaları bir araya getirerek hobi olarak yaptığım bir baston: ama birleştirerek, bütünleştirerek bir araya getirildiklerinde değeri 10 kat, 20 kat artıyor. 

Aynen bir ressamın tablosunun boya ve tuval maliyeti ile ölçülemeyeceği gibi. Toplumlar da böyledir, örneğin Türkiye: Aliağa rafinerisi, Seka, Toprak Mahsulleri Ofisi, şeker fabrikaları, Tank Palet Fabrikası ve “elden çıkarılmış” yüzlerce kamu kuruluşu: çalışırken tarımdan sanayiye, dış ticaretten istihdama işler yolundadır, ülke refahını yükseltirler. Çünkü dolaylı katkıları, mikro değerlerinden daha büyüktür.

Hele bir de 1961 Anayasası gibi bir düzen, halkın gerçek temsilcisi gibi kuvvetler ayrılığı esasına göre işleyen bir yapı ve planlı, programlı ekonomik politika varsa. Refah (ve demokrasi) işte o zaman oluşabilir.

Ama ekonominin ve siyasetin içini boşaltırsanız: TBMM işlevsiz hale gelirse, tek adam rejimi kurarsanız: devletin elindeki kamu iktisadi kuruluşlarını özelleştirip “içerdeki ve dışarıdaki yandaşlara satarsanız”: 2+2 eskiden 10 ederken, şimdi (1) bile etmez hale gelir. Devlet hastanesinden askeri hastaneye eliniz boşalır.

Eli kolu bağlanmış bir insan gibi: sanayi üretimi geriler, işsizlik artar, dış açık ve dış borç hızla yükselir. Dört tekerli otomobili bir tekerlek üzerinde yürütmeye kalkarsanız duvara toslamak kaçınılmazdır.

Yalnız yolcular değil, şoför de kazadan kurtulamazlar. Ekonomi ve siyaset bir bütündür: katılımcı demokrasi varsa, yalnız özgürlükler değil, ekonomik refah da vardır. Sular altındaki Hollanda, bu sayede bir refah devleti olarak ayakta kalabilmiştir. Okyanusların karayı işgalini bile önleyebilmişlerdir, akılla ve bilimle.

Aynen bir otomobilin işlemesinde ve istenildiği gibi yürümesinde olduğu gibi: toplumların iktisadi, sosyal, kültürel ve siyasi olarak gelişebilmeleri için “uygulanması gereken nesnel kurallar bellidir”. Bunları bir kenara itip hurafelerle, inanç ve din istismarı ile, “bu dünyayı boş verdirip” öbür dünyayı satarak aldatmaya kalktığınızda, hem bunalımlardan kurtulamayız hem de koskoca Türkiye Cumhuriyeti’ni Afrika’daki ve Ortadoğu’daki birçok ilkel toplumun durumuna düşürürüz.

Koronavirüs ya da deprem mi?

Demokrasi ve onunla birlikte “sosyal devlet” ortadan kalkarsa: “özelleştirilmiş, yabancılaştırılmış ve yandaşlaştırılmış” bir düzen adı altında düzensiz, adaletsiz, hukuksuz demokrasiden ve sosyal devletten koparılmış bir rejim oluşturulduğunda deprem ve koronavirüs gibi felaketler toplumsal bir faciaya dönüşürler.

Bu tür “olası felaketler” ancak demokratik bir sosyal devlet şemsiyesi altında çözülebilir.

- Tarımdan gıda sektörüne, hastanelerden eğitim düzenine, bireysel yaşamdaki özgürlüklerden ulusal güvenliğe her şey “ulusal çıkarlar ve toplumsal refah aleyhine  işlemeye başlar”: aynen 4 milyonluk “Suriyeli saatli bombasından” İdlib bataklığına saplanmamızda  görüldüğü gibi: Trump ve Putin arasında sıkışmamızda yaşandığı gibi: tutuklanan gazetecilerden hapishanelerin durumunda “rekor negatiflere” düşmemizde olduğu gibi…

- Bu coğrafyada Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı siyasal İslamcı yönetimler (ve rejimler) sosyal bir demokratik devletten uzaklaşarak, küresel güçlerin “himayesine” girmeye mahkûmdurlar. “Çıtayı sürekli yükseltme pahasına bile olsa”, ayakta kalmaları, bunun sonucudur. Katar, S.Arabistan, BAE örneklerinde görüldüğü gibi.

Türkiye’de Seydişehir’den Aliağa’ya, şeker fabrikalarından Seka’ya, Et ve Balık Kurumu’ndan TMO’ya özelleştirme ve yabancılaştırmalarla: işi koylara, nehirlere (HES’ler) kadar uzatarak ülkenin içinin boşaltılması “adalet sisteminin ve bürokrasinin de omurgasını çökertmiştir”, TSK dahil…

Bu manzara koronavirus ve deprem gibi olası felaketlerde ülkenin (ve toplumun) direnme gücünü zayıflatmıştır. Beklenen deprem felaketine karşı uzun yıllardan beri ciddi hiçbir önlem alınamaması, “demokrasi ve sosyal devlet zaaflarının” sonucudur.

Toplumsal sorunları bu yaşadığımız dünya yerine “öbür dünyada cennet ve hurilerle çözmeyi dayatıp” bilimden, çağdaşlıktan ve demokrasiden uzaklaşan zihniyet bu çağdışı sonucu doğuruyor. 2+2 artık 4, 5, 6 değil, (1) bile etmez hale geliyor…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları