Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Solun Önceliği...
Demokrasinin sağlıklı işlemesi birçok nedene bağlı. Bunu saptamak için de 20. yüzyılın ikinci yarısıyla başlayan çok partili düzenin partilerini ve politikalarını masaya yatırmak gerekir. Benim amacım bu değil. Bugün sorgulamaya çalışacağım konu, demokrasinin sağlıklı işlemesi için solun önceliğinin ne olması gerektiği...
Hepimiz biliyoruz; solun tarihi acılar tarihidir. Ama bu acılar tarihinin altın dönemleri de olmuştur. 14 Mart 1950’de iktidara gelen DP, yani sağ, ona seçim kazandıran “demokrat” özelliğini 1954’ten sonra kaybedince ve dikta hevesine kapılınca, kardeş kardeşi vurmaya başlayınca, 27 Mayıs 1960’ta TSK yönetime el koydu. DP yargılandı, suçlu bulundu, mahkûm oldu.
Yapılan 1962 Anayasasında kişi hak ve özgürlükleri genişletildi. Birtakım çağdaş kurumlar oluşturuldu ve devletin daha sonraki süreçte partizanlık yapması engellendi.
Ardından ülke sağ ve sol partilerce kurulan koalisyon hükümetlerince yönetildi. Bu yönetimler içinde zaman zaman barıştan, huzurdan, mutluluktan uzak günler, yıllar yaşandı. 12 Mart 1971 Muhtırası geçici bir işlev yerine getirdiyse de ülke yönetimine hiçbir katkı sağlamadığı daha sonra anlaşıldı. Tersine etki-tepki yasası gereği toplumsal tepkilere yol açtı. Tepkiler çığ gibi büyütüldü, darbe ortamı hazırlandı ve 12 Eylül gerçekleştirildi. 12 Eylül 1980 darbesiyle sol darmadağın edildi.
Gelelim son döneme…
3 Kasım 2002’de büyük bir çoğunlukla iktidara gelen tek parti, demokrasiden yararlanarak seçimleri kazandı. Ancak yavaş yavaş her demokrasi ölçütünü kendine göre ayarlamaya başladı ve hukuk açısından meşruiyetten tümüyle uzaklaşma durumuna düştü. Kapatılmaktan kıl payı kurtuldu. Ne var ki bu partiye oy verenler bunu algılayamadı. Ama parti bir miktar oy yitirip yine iktidarda kalmayı başardı, bu da her şeyin yolunda gittiği biçiminde sanal bir görüntü sergiledi. Öte yandan sol, 22 Temmuz 2007 genel ve 29 Mart 2009 yerel seçimler sonrası biraz kendini toparlasa da aldığı oy, iktidar olmaya yetmedi. Muhalefette kaldı. Ancak demokrasiyi işletmek açısından üzerine düşeni yaptı. Demokrasiye, rejime aykırı işlemler için yargıya gitti. İyi ki vardı da bu kadarını yaptı. Ya hiç olmasaydı?
Sağlıklı bir demokrasi için sağ ve solun parlamentoda kesinlikle temsil edilmesi gerekir. Çünkü barış için uzlaşı kaçınılmazdır. Bu ilkeden yola çıkarak, solun tüm gücünü temsil eden bir yapıyı ortaya koyması, tüm çalışmalarını buna paralel olarak yapması gerekir. Her seçim döneminde ortaya atılan slogan “Solda arayış”tır. Oysa artık “Solda arayış”ın tamamlanmış olduğunu ortadadır. Bu nedenle olacak ki, CHP’nin 29 Mart 2009 yerel seçimlerinde yükselen oyları, şimdilerde daha da artmış görünüyor. Bu artış, hızla yoksullaşan toplumun bu partide bir umut gördüğü anlamına gelir. Ama bu artışı kendi gelecekleri için tehlike sayanlar bundan ürküyor olacaklar ki, bunu engellemeye, parçalamaya çalışıyorlar. Böyle bir durumda solun önceliği hiç duraksamadan, kişisel hesapları bir yana bırakarak, başkalarının kişisel hesaplarına da malzeme olmadan, CHP’de bir araya gelmek olmalıdır.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Türkiye'deki sağlık sistemi ne durumda? Mersin Tabip Oda
- Çorlu tren faciası davasında 6 yıl sonra karar çıktı!
- Beslenme çantalarının içi boş kaldı...
- Böylesi görülmedi: Tavuk mu horoz mu?
- Özel yeni üye kampanyasını başlattı
- Bugün 23 Nisan! Arşiv görüntüleriyle Meclis'in açılışı..
- Erdal Sağlam'dan ekonomi analizi!
- Belediye başkanı 'sıkıntı olmayan belediyemiz yok' dedi
- Özdağ'dan hükümete Dünya Bankası tepkisi
- Meclis'te gerilim
En Çok Okunan Haberler
- Kayyum rektörün paylaşımına tepki
- Milletvekili sayısı artacak
- Taksim bombacısı için karar çıktı
- Kadınları 'çarşaf'a çağırdılar
- Özgür Özel 'kırmızı motosiklet' sözünü tuttu
- Metin Külünk'ten, Şimşek'e 'fotoğraflı' uyarı
- Altın fiyatları güne nasıl başladı?
- Kapısı açık seyreden otobüsten böyle düştü!
- Perinçek’in danışmanı Adanur tutuklandı
- 'Dükkânı kapat gel diyor'