Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Can Yanıyor!

21 Ağustos 2011 Pazar
\n

\n

Mezar başında içki içilmiş,” “mezar başındaki heykele yol olsundiye şarap dökülmüş, hepsi bahane. Onların Can Yücele tahammülleri yok! Onların yalansız bir dünyaya tahammülleri yok, onların günebakan çiçeklerindeki özsuyuna tahammülleri yok, onların hayatı değiştirmek için kendilerini yakanlara tahammülleri yok. Onların sana, bana tahammülleri yok. \n

\n

İşte inlerinden çıkıp, ellerinde baltalar yürüyorlar. \n

\n

Oysa şiir bu ülkenin en can damarıdır, tahammülü olmayanlara inat, usul usul insanların özsuyuna karışır ve her bir kişiyi bir günebakan çiçeği yapar. Can Baba, bu işi bildiğinden şöyle demiş: \n

\n

TÖREN:\n

\n

Körmen Burnundan dönüşte / Bir dostun bostanından / Ayçiçeği kopardık, / Yanlış dedim, bir günebakan... / Taraçanın duvarına astık önce, / Sabah oldu oturdum karşısına / Günebakan bana bakar / Ben ona / Güneş Tanrısına tören bu!.. / Adana Cezaevinde de aynısını yapmıştım, / Müdür haber almış, alındı / Aldırttı günebakanı başucumdan / Adi koğuşlardan mahkûmlar da / Katılırlar diye törene…”\n

\n

Ellerinde baltalar gelmişler mezarın başına. Mezarın başucunda bir heykel, Can gibi şeffaf, Can gibi kırılgan ama yaşamın özsuyuyla beslendiği için, yeniden doğumlara, yeniden ölümlere alışık. Ve rahimdeki yavruyu, anaya bağlayan bir kordon bağı, hepimiz aynı kordon bağıyla geldik dünyaya, ama birilerinin anayı çocuğa bağlayan, yaşamın sürekliliğini gösteren, bu kordon bağına tahammülleri yok. Bu güzelim ülkeyi, karanlık bir örtüyle yaşamın bütün renklerinden yoksun kılmak istiyorlar. Tek renk siyah olsun istiyorlar! Oysa burası Anadolu, renklerin en güzel söylencelere, danslara sindiği topraklar. O kordon bağını kimseler kesemez, öyle sihirlidir ki, hiç olmadık bir zamanda bir günbatımında, bir nisan sabahında yeniden yeniden doğar. En çok da Hıdrellez de! Can Baba bu işi ekmek su gibi bildiğinden gene şöyle demiş: \n

\n

Bu, satırına bile dokunulmadan, yani söylendiği gibi yazılmış, yazdırılmış, doğaçtan bir şiir denemesidir.\n

\n

HIDIRELLEZ: \n

\n

Bütün kızlar, erkeklerin lodoslarına karşı / Hem giyinmiş hem soyunmuşlar /Hem de kapanmışlar içlerine / Badem tanesi gibi / Ve lodos vurdukça / O etekleri kaldıran lodos / Doğdukça doğurdukça kendilerini / Kocasız bebekler gibi / Deniz tanrısı gelecek de o güzelim kızları / Öpüp okşayacakmış / Başka ve o yaşta / Niye beklesinler ki / Kayaların başında / O dallı giysileriyle /Kimi bekler ki onlar / Poseydondan başka / Bu kayalarda durmuş / Bu kızlar ne bekler ki / Bir aşk için boğulmaktan başka… \n

\n

Hepsi de karaya vurup / Zeytinlerle keçiboynuzlarına / Kendilerini dağıtıp verip / Kökten çıkan dallardan / Yaprak olmaya / Rüyası bu Datçanın / Kadınları okudukça / Okunacak bir güzel kadınlık ve güzellik...\n

\n

Datça olacak Datça / Kadınların yarımadası... / Boşuna değil o dediğim / Burası Afrodiça / Ve gördüğüm bütün her şey / Sevda, Aşk ve Tazelik / Ve Zeytinlerden ve yaşamaktan / başka bişeyi olmayanların yeri / Kara Maçaya karşı / Fallarda kurtulmuş görünen / Ademi Bademiyle / İyi bilir bir kişiylen / Yaşamı bilmeyiylen / Yaşanan belki de bir haç / Denizin üstüne vurulmuş \n

\n

Ama şeklini derhal bozabilir / En ufak bir esinti. / Mesela bir hilal de olabilir. / Korkutucu olan şey benim gördüğüm /Ne haç, ne acı, ne haraç olmasıdır / Burayı ben gözlerimi kapadıktan sonra dünyaya / Yaşamayı hızla öğrenemediğimizden ötürü / Bu yarımadaya, yarım yarım derken / Ufalaya ufalaya / Zaten bitirmişsiniz ya Ufalarsanız eğer / İki elim boynunuzdadır derler a / Ben de bu yarımadayı / Kucağıma kapıp öleceğim, / Ne gavurun, ne müslümanın / Hiçbiriniz görmeyeceksiniz artık o güzel yeri / İşte bu şairin ve ölümün emri... \n

\n

Mekânım Datça olsun \n

\n

Ellerinde baltalarıyla geldiler.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları