Halkımız asla cahil (yani masum) değildir

07 Ağustos 2022 Pazar

Evet, iddialı bir başlık attım. Dilerseniz önce fıkra gibi bir Facebook paylaşımıyla başlayalım. Adamın biri Allah’a seslenmiş: “Tanrım, senin işin de zor, koskoca evreni yarat, Güneş’i, Ay’ı, Dünya’yı yarat sonra gel Türkiye’de yumurta fiyatlarını ayarlamaya çalış!”

Şimdi gelelim iddialı başlığımızı açıklamaya. Bu konuda pek bir araştırma olmadığından bendeniz, gördüklerim ve duyduklarımla işi çözmeye çalışacağım. Şimdi herkesin dilinde bir söylem var; “Halkımız cahil, onlara ne verdik ki ne bekliyoruz?” Özellikle solda yaygın olan bu söyleme ben hiç katılmıyorum. Birincisi halkımız öyle cahil (yani masum) filan değil, ayrıca mazoşist bir tavırla sürekli kendimizi suçlamayalım. Evet, Şükrü Erbaş’ın cesur “Köylüleri Neden Öldürmeliyiz?” şiirinde anlattığı gibi ülkemizde köylülük, şimdilerde kentlere taşındı ve öyle çok cahil (yani masum) değildir.

(Kadınlar her yerde olduğu gibi köylülükte de kahramandırlar.)

Şimdi gelelim, sürekli çok üzüldüğümüz cahil (yani masum) halkımızın davranış biçimlerine. Dünyanın her yerinde böyledir, örneğin Che Bolivya’da köylüleri kurtarmak için devrim ordusu kurmaya çalıştığı köyde, köylülerin ihbarı nedeniyle köyü kuşatan bir bölük asker tarafından öldürülmüştür. Gittiğimde öğrendim, aynı köy şimdilerde Che’yi köyün azizi ilan etmiş, araba son anda uçurumdan uçmuyorsa Aziz Che nedeniyle, evini tamir ederken çöken damın altında kalan kişi altı saat sonra sağ çıkarılıyorsa gene Aziz Che nedeniyle. Köylülerin ihbarları nedeniyle ülkemizin en yetenekli, en vatansever çocukları da dağlarda askerler tarafından öldürüldü. Kimseler Nurhak dağlarında yapılan katliamı, Kızıldere’yi unutmasın ve lütfen bildiklerimizi unutup, kendimizi suçlamayalım.

Dikkatinizi çekti mi, eskiden de şimdi de köylerden geçerken köy kahvelerinde okey oynayan ya da öyle aşağıdaki vadi manzarasını bininci defa seyreden köylülere rastlarsınız. Kadınlara lafım yok, onlar çocukları kucaklarında hayvanların peşinde koşarlar, sırtlarında torbalar en yalçın uçurumlarda çay toplarlar. Ama erkekler köyden üç adım uzaktaki dağlardaki zeytin ağaçlarını bile ilaçlamaya üşenirler, onlara göre zeytin ağacının bakıma ihtiyacı yoktur. Ana yoldan köye ulaşan yol toz toprak içindedir. Ha deseler hep birlikte bu toz toprak 5 kilometre yolu bir günde adam ederler, ama ne gam, “devlet yapsın” diye oyuna devam ederler.

Asla cahil (yani masum) değildirler ama çok kurnazdırlar. Çıkarlarının nerede olduğunu iyi bilirler. Büyük çoğunluğu “Vatan bizim canımız!” derken topraklarını satın almak isteyen yabancı uyruklu kişilerden en çok parayı alabilmek için aralarında örgütlenirler. Hep birlikte ant içerler: “Beş kuruş aşağı satmak yok!” Ve en büyük hayalleri kentlere gidip, kent insanı olmaktır. Köylerini yıllık erzaklarını yaparken hatırlarlar.

Bir zamanlar kentlere göçüp Boğaz kıyılarında, en güzel tepelerde hemşerilik dayanışmasıyla gecekondularını kurmuşlardır. O gecekondu semtlerinde onlara yardım eden, haklarını savunan sol düşünceli insanlara inanmış gibi yapmak o zamanlar işlerine gelmiştir. Sonra iktidarlar oy için onlara tapu verdiğinde bayram etmişlerdir, şimdiler de boğaza bakan dört-beş daire sahibidirler ve altın, döviz alarak paralarına para katmaktadırlar. Hiçbiri onlara sınıf bilincini aşılamaya çalışan ve bu uğurda ölen gencecik insanları anımsamazlar.

Gene büyük kentlerde hemşerilik dayanışması onların bir kısmını kapıcı yapmıştır. Öyle ki bu konuda hemen her semtte küçük mafyalar vardır. Su, elektrik, ısınma için para ödemezler, kadınları temizlik işçisi olurlar ve en büyük amaçları bir ev ve araba almaktır. İkinci ev rüyalarını süsler.

Haklarını yemeyelim, büyük kentlerde işçi olarak çalışmaya başlayanlar vardır. Ve büyük çoğunluğun Türkiye işçi sınıfının kazanımlarından haberleri bile yoktur. Çünkü hiç merak etmezler, onların da tek amaçları bir ev ve bir araba sahibi olmaktır. Çocuklarını imam, polis, bekçi yapmayı büyük bir kazanım sayarlar.

Özellikle erkekler, kadınları sabahın köründe temizlik işi için yollara düşerken onlar kumar oynamaya, at yarışı oynamaya başlarlar. Tek bildikleri vakit geçirme işi budur. Ha bir de cuma günü camiden içeri girerler, toplu halde namaz kılıp, Tanrı’ya karşı görevlerini yerine getirirler, bir de Kurban Bayramı’nda “ya Allah!” diyerek bıçağı kapıp masum masum bekleyen kuzuya saldırırlar, el ayak kesenleri pek bir çoktur.

Sevgili dostlarım, meydanlarda, dağlarda, ateş yakanlar, bu ülke için her türlü konforundan vazgeçip yollara düşenler, işkencelerden geçenler, faili meçhul cinayetlerle öldürülen çocukları için hak arayanlar, acı çekenler “Biz bu halka ne verdik?” diye sürekli kendimizi suçlamayalım, maya bu!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Alay ettiler... 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları