Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Su kendi yolunu bulur

07 Ocak 2024 Pazar

Yılbaşı gecesi tam 12’de gözlerimi kapatıp öylece durdum. Ve “Daha kaç yılbaşı yaşayacağım” sorusu gelip beni buldu. Bilmek zor. Öyleyse dedim dostlarıma, okurlarıma yeni yıl hikâyeleri anlatmakla işe başlayayım. Gün gelir beni hikâyelerimle anımsarlar.

Gecenin terk ettiği kent kıpır kıpır. Her yeni gün doğurgan bir dişi gibi yepyeni umutlara, acılara, sevinçlere ve binlerce maceraya gebe. Usul usul kımıldıyor. Evlerde bir okul, bir iş telaşı. Sıcak ekmeğin ilk partisi çoktan bitti. Sabah vardiyasına giden işçiler, gece nöbetinden dönen telefoncu kızlar, sıcak ekmeği severler. Yürekleri ısınır. 

Gün kentin varoşlarına daha erken gelir. Temizlikçi kadınlar, eteklerinden çekiştirip duran boy boy çocuklarını bir an önce doyurup yola koyulmaya bakarlar. Çünkü onları varoşlardan alıp kent merkezine taşıyacak halk otobüsleri saat sekizden sonra tıklım tıklım doludur. Sabahın o uykulu saatlerinde dolu bir otobüste bir saat yol gitmek, temizlik işinden daha çok yorar insanı, kimse kimseye de yer vermez, gebe kadınlara bile. Bu nedenle temizlikçi kadınlar, “Erken kalkan yol alır” sözüne çok sıkı uyarlar. Ve kentin sabah seslerinde en çok çocuklar vardır. Çocukları bol bir kenttir İstanbul, bu nedenle sabah saatlerinde gençleşir, umut dolar. 

Sonra ilk ders zili çalar. İlk vardiya düdüğü öter, ilk tren yola koyulur, gün başlamıştır. 

Bir yerlerde balıkçı Hüseyin gecenin ganimetleriyle kıyıya döner. Yüzünde yorgun bir gülümseyiş vardır. Sepetindeki diri balıklara dokunur, adeta okşar onları. Sonra başını gökyüzüne kaldırıp bunca ışığı, bunca maviyi, bunca kıpır kıpır balığı verdiği için hayata şükreder.

Güneş yoksul huzurevinin bahçesine biraz nazlanarak girer. Işık önce görmüş geçirmiş çınar ağaçlarının dallarına vurur, ardından köhne binanın yüzyıllık renkli camları aydınlanır. İşte o saatlerde Hacer Hanım günlük makyajını yapmaktadır. Özenle seyrelmiş saçlarını kabartır, yaşlı dudaklarını boyayla renklendirir. Siyah rugan ayakkabılarını da ayağına geçirdi mi, hazırdır artık. Odanın kapısını açıp koridora çıkar, etrafına bakınır. Evet, işte oradadır. Hacer Hanım’ı bekliyordur. Hiç şaşmaz bu Şevki Bey, gene tıraş olurken çenesini kesmiştir, kravatını da bir türlü doğru dürüst bağlayamaz, olsun Hacer Hanım’ı beklemektedir ya. Kol kola, birlikte girerler huzurevinin küçük yemek salonuna. 

Görevini gündüzcü arkadaşına devreden gece nöbetçisi asistan doktor kaygılıdır. Sabaha karşı getirilen uyuşturucu bağımlısı genç adam, kanı temizlenmesine rağmen henüz komadan çıkmamıştır, genç doktor bir şeyler yapmalıdır ama ne? Yeniden kitaplarına bakmak için kapıdan döner. 

Ali bütün bir gece uyuyamamıştır. Heyecandan. Vakit de bir türlü geçmemiştir. Ama işte sabah olmuştur, Ali hızla yataktan inip karyolanın altındaki spor ayakkabılarına bakar, işte orada durmaktadır. Rüyalarına giren, onu bilmediği topraklara, bilmediği kentlere taşıyan spor ayakkabıları oradadır. Spor ayakkabılarına sevgiyle bakar ve neredeyse onları okşayarak ayaklarına geçirir. Ayakları hafiflemiş gibidir. Usulca bir adım atar, bir adım daha. O da ne? Ali uçuyordur işte, kimseler inanmasa da Ali uçuyordur. Dağları, denizleri geçip aydınlık bir vadide durur. Vadinin tam ortasından geçen derenin sularına doğru eğilir. Su da kendi mutlu yüzünü görür, bu Ali’dir. Bu arada küçük gri bulutlar bir an güneşi kapatıp sonra yeniden pıtır pıtır yollarına devam ederler. Gün yeniden renklerine kavuşur. Kavuşur kavuşmasına ya bir gariptir şu dünya hali. Gün ilerledikçe umut ve umutsuzluk, acı ve sevinç birbirine karışır. Kimi zaman bir cenaze arabası çıkar camiden, kimi zaman bir doğumevinde genç bir baba sevinç çığlıkları atarak havaya sıçrar. Bir gariptir şu dünya hali, biz de hep peşinden koşturur dururuz. 


Yazarın notu: Filmim “Seni Seviyorum Rosa”nın güzel çingenesi Ayla Algan dünyadaki uzun macerasını bitirip bir Anka kuşu gibi uçup gitti. Onu hep gülerken anmamızı isterdi. Öyle yapalım. Bu arada dostlarım, kardeşlerim bu satırların yazarı artık bildik sloganlardan bıktı. Verilmeye çalışılan sahte umuttan da! Kendini kaderin akışına bıraktı. Tek tesellisi, “Su ne yapar ne eder yolunu bulur” cümlesinde gizli. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları