Leyla Tavşanoğlu

"Amacı diktatörlük"

30 Temmuz 2012 Pazartesi

Olfa Khalil Arem Tunus’un üst düzey ailelerinden birisinin kızı. Üniversitede insan kaynakları eğitimi almış. Şimdi profesyonel olarak yaşam koçluğu yapıyor. Bir de bu işte uzmanlaşan bir enstitüsü var. Ayrıca Tunus’ta önde gelen bazı sivil toplum kuruluşlarında aktivist olarak görev alıyor. Olfa Khalil ilk kez Tunus’ta başlayan “Arap Uyanışı”nın ülkesinde yaratacağı sonuçlardan çok kaygılı. Öyle kimileri gibi Tunus’a demokrasi geldiğine inanmıyor. Ülkesinin eskiden de bugün de çeteler tarafından yönetildiğini düşünüyor. Büyük ortağı İslamcı En Nahda partisi olan koalisyon hükümetinin ülkesine şeriat rejimi getirmesinden ödü kopuyor. Çeşme’de düzenlenen “Arap Baharı’nın Türkiye’ye Etkileri” konu başlıklı uluslararası konferansa katılan Olfa Khalil’le Tunus’u konuşuyoruz:

- Ülkenizde Arap Uyanışı’yla birlikte neler olduğunu anlatır mısınız? Devrilen Bin Ali rejiminin gırtlağına kadar yolsuzluğa batmış olduğunu biliyoruz. Şimdi işbaşında şeriatçı En Nahda önderliğinde bir koalisyon hükümeti var.

Olfa Khalil - Nahda seçim kampanyasının başlangıcında halka ılımlı olduklarını, iktidara geldiklerinde kadın ve genelde insan haklarına saygı gösterecekleri sözünü verdi. Seçildikten sonra da hâlâ ılımlı olduklarını savunuyorlar. Şimdi anayasa taslağını hazırlıyorlar. Anayasanın dibacesine (girişine) Tunus’un bir şeriat devleti olduğunu yazmayı planlıyorlar. Şeriat, anayasanın temeli olursa, ki olacak, o zaman Tunus’ta kadın haklarına elveda. Kadınlar olarak haklarımızı kaybetmek bizi çok korkutuyor.

- Tunus’ta başlayan Arap kalkışmasında insanlar sadece refahtan eşit pay alabilmenin telaşına kapılmışlardı. Demokrasi ve insan haklarından söz edilmemişti. Oysa Batılı güçler Arap kalkışmasının demokrasi ve özgürlük isteklerinden kaynaklandığı izlenimini yaratmaya çalışıyor. Hangisi doğru?

- Bakın, Binali Hükümeti’nde kadınlar haklarını savunabiliyordu. Kâğıt üzerinde haklarımız vardı. Ama iş uygulamaya gelince o kadar kolay değildi. Binali gittikten sonra insanlar, “Şimdi özgürlük istiyoruz” dediler. Bugün ben Türkiye’ye gelebildiysem bu En Nahda Hükümeti sayesinde oldu. Binali rejimi altında ülkeden dışarı adım atmama izin verilmezdi. Çünkü ülke dışına çıktığımda yabancı basına anlatacaklarımdan korkuyorlardı. O nedenle bu devrim bir bakıma bizim yararımıza oldu. Eğer kadınlar Binali’nin gitmesi için baskılar kurdularsa bunun nedeni onurlarını geri alabilmekti. Ama bugün kadınlar açısından işler daha da kötüleşti. Yolsuzluklar artarak devam ediyor. İnsanlar işsiz. Fırsat eşitliği diye bir şey yok. En büyük sorun da ülkedeki selefilerin her istediklerini yapabilmeleri, önlerinde engel tanımamaları. Hükümet ise bunların karşısında hiçbir önlem almıyor. Bu selefi sorunu yüzünden artık turizm sektörü de öldü.

Bunların bir kısmı işsiz güçsüz gençler. Bu gençler Binali’nin partisinin adamlarıydı. Binali bunları halkın arasına salıyor, onların vasıtasıyla istihbarat topluyordu. Yaptıkları iş karşılığında da para ödenmiyor, sigara gibi maddelerle ödüllendiriliyorlardı. Şimdi de Binali döneminde yaptıkları işleri En Nahda hesabına yapıyorlar. Ayrıca Libya ve Cezayir sınırında uyuşturucu, besin maddesi ticareti yapıyorlar. Bu selefilerin çoğunluğu dinci fanatikler değil. Bu işleri sadece geçinebilmek için yapıyorlar. Bunlara neden En Nahda’ya yanaştıklarını sorduğumda şu yanıtı aldım: “Bir başka parti bize aynı işi versin. Ona çalışırız.” Aslında aşırı sol da onları kullanıyor. Bana göre hükümet bu insanları çok ciddi biçimde zapturapt altına almalı. Yasadışı iş yaptıklarını tespit ettiğinde hapse atabilmeli.

- Tunus’un yakın geleceğini nasıl görüyorsunuz?

- Bu, muhalefetin izleyeceği yola bağlı. Muhalefet, sosyal demokratlar, solcular ve demokrat modernistlerden oluşuyor. Daha yakın saf tutmaya çalışıyorlar. Ama bir yandan da birbirleriyle kavga ediyorlar. Bir de şöyle bir sorun yaşıyoruz: On iki milyonluk Tunus’ta şu anda yüzden fazla siyasi parti faaliyette. Ama dört büyük parti şu anda ülkede etkili.

 

Hükümet beceriksiz muhalefet dağınık

- Şu anda Tunus’ta dincilik ne kadar yaygın hale geldi?

- Aslında sorun İslamda değil, dinin siyasete alet edilmesinde. Koalisyon hükümetinin büyük ortağı En Nahda da diktatörlük kurma hevesinde. Giderek bu yolda adımlar atıyor. Ama halk kitlelerinin tepkisiyle karşılaşıyor. Ben bu tepkileri gördükçe memnun oluyorum. Çünkü bu tepkiler insanların artık harekete geçme reflekslerinin geri geldiğini gösteriyor. Binali rejimi döneminde bunu göremiyorduk. Öte yandan Tunus’ta bugün öbür sorun muhalefet. Muhalefet sürekli hükümeti eleştirmekle yetiniyor; hiçbir proje, projeksiyon üretmiyor; o taraftaki partiler birbiriyle kavgalı. Bu da insanlara umut vermiyor. Bakın, birinci olarak, beceriksiz bir hükümetimiz var, ikincisi, muhalefet partileri dağınık, birbiriyle didişiyor. Ülkede tek umut kaynağı sivil toplum kuruluşları. Örneğin, anayasanın girişine Tunus’un bir şeriat devleti olduğunun yazılacağını öğrendiğimiz anda sokaklara döküldük. Bunun üzerine anayasanın birinci maddesi olduğu gibi korundu.



‘Bir mafya hükümeti gitti yerine yenisi geldi’

- Selefiler sanat galerileriyle içki satan dükkânları basıp cam çerçeve indirmişler. Doğru mu?

- Doğru. Bakın, bugün Tunus’ta bir mafya hükümeti gitti, yerine yenisi geldi. Ama gerek Binali’nin hükümetinde gerekse de En Nahda’da iyi siyasiler de var. Aslında Binali’nin bürokrasisi hâlâ yerinde duruyor. Nahda da bu eski sistemin adamlarıyla çalışmaya devam etmekte hiçbir sakınca görmüyor. Bir de Binali döneminde ya hapiste ya da yurtdışında olan birtakım insanlar bugün En Nahda hükümetinde görev yapıyor. İşleri yüzlerine gözlerine bulaştırıyorlar. Çünkü hiçbir şekilde liyakat sahibi değiller. Hiçbir şeyden haberleri yok. Üstelik yıllarca hapis yattıktan sonra özgürlüklerine kavuşup hükümette yer alan bu insanlar ruh hastası. Dolayısıyla da psikolojik tedavi görmeleri gerekiyor.
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tedavi olsunlar 1 Mart 2015

Günün Köşe Yazıları