Leyla Tavşanoğlu

Tedavi olsunlar

01 Mart 2015 Pazar

Psikiyatri uzmanı Prof. Dr. Şahika Yüksel’den cinsel dürtülerini kontrol edemeyen erkeklere tavsiye:

Bazı insanlar vardır, cinselliğini kontrol edemez. Bu bir hastalıktır. Bunlar bizim hastalarımız olabilir. Cinsel olarak bu kadar uyarıldıklarını söyleyen erkekler üzerinde ciddi çalışmalar yapmak lazım. 

2015’in ilk kırk gününde 41 kadın öldürülmüş. Kadınlara yönelik cinayetlere baktığımız zaman bunun temelinde cinsiyetçi söylemlerin ağır bastığını görüyoruz. 

Psikiyatri uzmanı Prof. Dr. Şahika Yüksel, son yıllarda katlanarak artan kadınlara yönelik erkek şiddetinin siyaset adına dini istismar edenlerden cesaret bulduğunu söylüyor. Cinsel taciz ve cinsel tecavüz olaylarında kadınların mini etek giyip açık saçık dolaşmalarını mazeret olarak gösterenlere çok tepkili. “Madem cinsel dürtülerini kontrol edemiyorlar o zaman tedavi olsunlar” diyor. Bir de cinsel dürtülerini kontrol edemeyen erkeklere tavsiyesi var: “Sokaktaki mart kedilerinden ibret alsınlar. Dişi kedi istemezse erkek kedi ısrarcı olmuyor.”
- Türkiye’de son on yıldır kadınlara yönelik cinayetler, cinsel taciz ve cinsel tecavüz olaylarının ciddi biçimde artmasının nedeni ne olabilir?
Ş.Y.- Dediğiniz gibi cinsel taciz, tecavüz ve cinayetlerin sayılarının her yıl katlanarak arttığını görüyoruz. Hatta 2015’in ilk kırk gününde 41 kadın öldürülmüş. Bu kayıtlarda var.
O kadınların öldürülmesinde, katiller ve kadınlar arasındaki öykülerin vesile olduğunu söyleyebiliriz ama o bireysel öykülerin bunun sebebi olduğunu söyleyemeyiz. Şiddet olayını yapan kişi var ve maruz kalan kişi, kişiler ya da gruplar, bir de bunun olduğu ortam var. Bunları birbirinden bağımsız olarak değerlendiremeyiz.
ABD’yi yeniden keşfetmeye gerek yok. Kadınlara yönelik cinayetlere baktığımız zaman bunun temelinde cinsiyetçi söylemlerin ağır bastığını görüyoruz.
- İyi de Türkiye’de ne zaman kadınerkek çok eşitti de ne oldu da son on yıldır bu şiddet olayları arttı?
Ş.Y.- Doğru. Türkiye’de cinsiyetçilik her zaman belli bir ölçüde vardı. Her ne kadar Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte kadınlara verilen bazı özel haklar ya da kadınların eğitimi desteklense de her zaman kadınlar yönünden bir sorun bir zorluk söz konusu olmuştur.
Ama özellikle son beş yıla bakacak olursak iktidardaki ya da onlara yakın olan kişilerin ve bu tür düşünen çevrelerin kadınlara karşı ayrı muamele edilmesini, kadın ve erkeğin eşit olmadığına ilişkin yetkili ağızlardan söylem çok arttı. Tabii ki resmi ağızlar kadını doğrudan vurup öldürmüyor. Ama bunlar şiddeti kolaylaştırıp teşvik edebiliyor.
Bir savaş alanı düşünelim. O savaş alanında karşı tarafa zarar vermek, yaralamak, öldürmek mubahtır. Dolayısıyla, ahlaki normlara göre insan öldürmek insan haklarının ihlalidir ve doğru bir davranış değildir. Ama savaşlarda biz bunu mubah görüyoruz.
-Yani, sizce Türkiye’de cinsiyetçi söylemi kullananlarla buna karşı çıkanlar arasında bir savaş mı patlak verdi?
Ş.Y.- Bu bir savaş gibi. Bir sosyolog bu ülkede yaşananları 50 yıl sonra incelese eminim çok ilginç bulgulara ulaşacaktır. Geçenlerde bir haber okudum. Sedat Peker 1980’li yılların ortasında üst düzey bir askeri yetkilinin yakınına cinsel saldırıda bulunulduğunu, bu askeri yetkilinin kendisinden yardım istediğini ve kendisinin de yardım ettiğini anlatıyordu.
Bakın, 1980’li yıllarda askerin her dediği neredeyse kanun sayılıyordu. O dönem yetkili mevkide olan bir asker, Sedat Peker’den cinsel şiddete maruz kalan yakınına yardım etmesini istiyor. Yani bu olay bu ülkede kanun dışı cezalandırmaların ne kadar yaygın ve mazereti olan durumlar olduğunu gösteriyor. Ayrıca da bu cinsel şiddete karşı bizde uygulanan yaptırımların ne kadar yetersiz kaldığının ipucunu veriyor.

Mart kedileri bile bunlar gibi değil
Sokaktaki mart kedilerinin bile kendi aralarında belli bir nizamları var. Dişi kedi izin vermiyorsa erkek kedi çok da fazla ısrarcı olmuyor.

- İyi de insanımızda hukuk anlayışı olsa şiddete başvuran kişinin cezalandırılmasını istedikleri zaman mahkemeye mi yoksa mafya babasına mı başvurur?
Ş.Y.- Size televizyon dizilerinden örnek vereyim. O televizyon dizilerinde konu edilen olaylar aslında toplumun bir gerçeğini yansıtıyor. Diyelim adam paraya sıkışıyor ya da alacağını tahsil edemiyor. Derken ortaya neredeyse komisyoncu gibi birtakım “yetkililer” çıkıyor. Bu insanlar meslek gibi bu işi yapıyorlar.
Hukuk devletinde kurallar varsa o kurallar uygulanır. Bugün bir haber aldık ve çok memnun olduk. Ama memnun olmamız bile çok garip. Gezi davalarında, polis tarafından dövülen, gazlanan, ilaçlı su sıkılan vatandaşlara yardım eden doktorlara açılan davanın mahkeme düşmesine karar verdi. Biz doktorlar olarak bir yaralı, bir hasta gördüğümüzde ona yardımcı olmaya yemin ettik.
Doktorlara doktorluk yaptıkları için dava açılıyor, kadınlara da cinsel saldırı yapıldığı zaman sürekli mazeretler üretiliyor.
- Münevver Karabulut cinayetinde o genç kız birileri tarafından hafifmeşrep gibi gösterilip neredeyse bu şekilde öldürülmeyi hak etti demeye getirmediler mi?
Ş.Y.- Bakın, cinsel saldırılarla ilgili çok net doğrularımız var. Cinsel saldırıyı yapan saldırgandır, saldırıya maruz kalan da mağdurdur. Herhangi bir şekilde saldırı yaşayan kişi ya da mağdur hiçbir şekilde suçlanamaz.
-Özgecan cinayetinde de olduğu gibi neden tek başına sokağa çıktı demeye getirdiler...
Ş.Y.- O mantığa göre kadınlar ikiye ayrılıyor. Edepli, anne, masum kadınlar ve uygunsuz kadınlar. Böyle bir şey olabilir mi? Bakın, seks işçisi örneği vereyim. Seks işçisinin işi parayla seks yapmaktır. Ama ona istediğiniz gibi tecavüz edebilirsiniz diye bir şey yok. Seks işçisine cinsel saldırı açık bir suçtur.
1984’te Diyarbakır Fırat Üniversitesi’nde zorunlu öğretim üyeliği yapıyordum. Bir asistan arkadaşımız bir hastaya uygunsuz teklifler yaptı. Hasta da bu durumu yönetime ihbar etti. O sırada üniversitenin rektörü olan Prof. Dr. Halil Cin derhal soruşturma açtırdı. Bir komisyon kuruldu. Kuruldaki kıdemli hocalardan birisi şu hayret verici soruyu sordu: “O asistanın karısı çirkin mi yoksa hamile mi?”
Benim tepem attı. “Karısının ne olduğu bu soruşturmayı nasıl ilgilendirir?” diye tepki gösterdim. Aynı hoca şunu söyleyebildi: “Erkekler cinsel bakımdan doyumsuz olabilirler.”
Cinsiyetçi sistemde erkekler her şeye egemen, kadınlar da onlara hediyedir ve korunmaları gerekir, anlayışı var. O zaman şunu soralım: Karısı hamile olan erkek üç gün cinsel ilişkide bulunmuyorsa ve kendini kontrol etmekten uzaksa kadınları nasıl koruyacak? Sokaktaki mart kedilerinin bile kendi aralarında belli bir nizamları var. Dişi kedi izin vermiyorsa erkek kedi çok fazla da ısrarcı olmuyor. Erkekler bu tür cinsel istismar olaylarına mazeret arayacakları yerde itiraz etmeliler. Yani erkek demek saldırgan demek değil. Yalnız şöyle de bir anlayış var cinsiyetçilikte: Erkek istediğini elde eder. Cinayet davalarına bakıyoruz. Adamın mazereti şu: “Üç kere üst üste teklif ettim. Beni reddetti. Onuruma dokundu.” Hâkim de, tahrik indirimi veriyor.
- Hazır, erkeklerin libidolarını kontrol edememelerinden söz etmişken, annesinin diz kapağını görünce cinsel bakımdan tahrik olduğunu söyleyenlere psikiyatride ne tanı koyarsınız?
Ş.Y.- Annesinin diz kapağından tahrik olan bir vakaya rastlamadım. Ama bazı fetişist durumlar vardır. Bazı insanlar alışageldiğimiz değil de sıra dışı bir objeden etkilenebilir. Örneğin kırmızı, siyah renkten, omuzdan, bilekten... Ama bu oldukça seyrek görülen vakalardandır. Çok özel bir durumdur.
Ama böyle birisinin çıkıp da, “Ben dizden etkileniyorum. Bütün kadınlar dizlerini kapatsın. Etekleri bileklerine kadar uzun olsun. Beni tahrik etmesin” dediğine tanık olmadım. Annesinin dizinden tahrik olduğunu söyleyen kişinin tamamıyla siyasi dürtüleriyle kadınları kapatmak, bu yolda korku yaratmak amacıyla bu sözleri sarf ettiğini, bunun planlı ve stratejik yapıldığını düşünüyorum. Bunlar kasıtlı olarak kadınları kamudan çekmek için söylenmiş sözlerdir.

Edepli kadın, uygunsuz kadın ayrımı
- Edepli kadın - uygunsuz kadın ayrımı kadınlara cinsel saldırıları teşvik etmez mi?
Ş.Y.- Bu söylem cinsel saldırıları arttıracaktır. Kadınlara yapılan cinsiyetçilikten kurtulmanın ve korunmanın en önemli yolu örgütlenmektir ve kadınlar ve erkekler olarak hep birlikte ses çıkartmaktır. Bu yüzden “Sen de anlat” şiarıyla sosyal medyada dolaşan mesajlara çok önem veriyorum.
- Annesinin diz kapağından tahrik olan adam aynı zamanda ensest bir ilişki istiyor olabilir mi?
Ş.Y.- Annesinin dizinden böylesine tahrik olan birisi varsa zaten tedavi edilmelidir. Pek çok hasta, bende bir sorun var, diye tedaviye geliyor. Oradaki sorunun kendine ait olduğunu o kişi biliyor.
Ama esas sorun kadını politik olarak kamusal alandan uzaklaştırmak. Küçük kızları dokuz-on yaşından itibaren başını örtmeye zorluyorlar. Bunun ideolojik olduğu kadar ekonomik politikaları da şekillendirmek için yapıldığını düşünüyorum.
Bundan birkaç yıl önce bir çalışma bakanı, “İşsizliğin nedeni bellidir. Kadınlar arasında çalışanların oranı artıyor. Bu oran arttıkça erkekler işsiz kalıyor” demişti. Bu çok net, kadın-erkek eşit değildir, mantığıdır.
-Hamile kadının sokağa çıkması erkeği tahrik edebilir mi?
Ş.Y.- Bakın, cinsellik konusunda çalışan bir hekim olarak özellikle hamilenin karnından etkilenmenin alıştığımız bir fetişizm biçimi olmadığını söyleyebilirim. Bunun mantığını kavramak çok mümkün değil. Sadece şunu söyleyebilirim:
Bazı insanlar kendilerine verdikleri yetkiyle, donanımla öbür insanların nasıl davranacaklarına ilişkin söylemlerde bulunuyorlar. Bu söylemler de basın tarafından yaygın biçimde izleniyor. Onlarla ilgili programlar yapılıyor.
Televizyon kanallarında bir iki kişi dışında din uzmanı olduklarını söyleyen birtakım insanlar beliriyor. Dinin kadın cinselliğine, kadının giyimine, doğurmasına ya da doğurmamasına nasıl baktığını anlatıyorlar. Bu söylemlerin amacı kadınlara korku aşılamak. Aynı programlara çıkan kişiler de sürekli olarak kendilerinin dinsiz olmadıklarını ispat etme çabası içindeler. Bunlara tartışma değil, bir çeşit beyin yıkama programları diyebiliriz.

El sıkmakla aptest nasıl bozulur
- Karşı cinsin elinin sıkılması aptesti bozacak gibi bir de yaygın söylem var. Sizce bu ne demek?
Ş.Y.- Cinsel istek o kadar kolay kıvılcımlanamaz. Çok beğendiğimiz birisinin elini sıkarsak etkilenmemiz mümkündür. Ama her kadının ya da her erkeğin elini sıktığınızda karşı taraf etkilenir diye bir şey yok.
İnsanlar birbirlerinin elini sıkmadan da birbirlerinden etkilenebilirler. Aptest bozulması cinsel bakımdan uyarılmak anlamına gelir. Cinselliği bu kadar ayağa düşürmemek lazım. Her şey bizi uyarabiliyor mu? Bazı insanlar vardır, cinselliğini kontrol edemez. Bu bir hastalıktır. Kontrolsüz olarak cinsel taleplerde bulunur. Bunlar bizim hastalarımız olabilirler. Bir de bunadıktan sonra bu tür kontrolsüz davranışlarda bulunan insanlar olabilir. Onlar bu işi gizlilikle yapmazlar. Açıktan yaparlar. Çünkü kendilerini kontrol edemezler.
Cinsel olarak bu kadar uyarıldıklarını söyleyen erkekler üzerinde ciddi çalışmalar yapmak lazım. Çünkü cinsel olarak bu kadar uyarılmış insan işini de iyi yapamaz. Yani bir banka müdürü bankasına bir kadın müşteri geldiğinde ya da okul müdürü kadın öğretmenler olduğunda çalışamayacak mı? Burada abartının derecesi çok fazla. Bu dini söylemlerin kadınları ikincilleştirmek için özellikle kullanılan bir yol olduğunu düşünüyorum. Bu durum özellikle beş-altı yıldır feci şekilde arttı. 

PORTRE
PROF. DR. ŞAHİKA YÜKSEL 
İstanbul Kız Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi mezunu. Psikiyatri Anabilim Dalı öğretim üyeliği yaptı; aynı kurum bünyesindeki Psikososyal Travma Programı’nı kurdu. Londra Psikiyatri Enstitüsü’nde davranış psikoterapisi eğitimi, Londra Kadın Terapi Merkezi’nde feminist terapi eğitimi, Londra Grup Analizi Enstitüsü’nde grup tedavisi eğitimi çalışmaları yaptı. Türkiye Psikiyatri Derneği’nin bir dönem başkanlığını yürüttü. 2013’te 41 yıldır görev yaptığı Psikiyatri Anabilim Dalı’ndan ayrıldıktan sonra eğitim, klinik psikoterapi ve danışmanlık çalışmalarını bağımsız olarak sürdürüyor. 35 yıldır ağırlıklı olarak travmatik etkenler ve şiddetin ruh sağlığına etkisi üzerine çalışıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tedavi olsunlar 1 Mart 2015

Günün Köşe Yazıları