Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Elif'in Kırkıncı Yıldızı
\n\n\n
1991 yılı yazıydı. Çalıştığım medyada bir başkasını görmek için çıktığım “patron katı”ndan, onunla dost olarak indim. Beline kadar uzun sarışınlığıyla çok alımlı bir genç kızdı. Ama onu, başka alımlı “yirmilik”lerden ayıran bir üstünlüğü vardı: Az rastlanır keskinlikte zekâsı.
\nPapuç kadar dili, benimki kadar sivri ve kıvraktı. Aramızdaki fark, benim acı dilimle sindirip sokuşturduğum yılanı, tatlı diliyle deliğinden çıkarıp kafasını ezmesiydi!
\nTüm üstün zekâlar gibi, yaşıtlarında bulamıyordu aradığı cevapları. Aramızdaki yaş farkına rağmen, o benim beynimi kimsenin sormadığı taze sorularla fethetti, ben ona aradığı yanıtları veren oldum. Abla kardeşliği unuttuk, “alter ego” olduk.
\nDostluğumuz, yaşamın duraklarında el ele tutuşup kimisi utkularımızı, kimisi umutlarımızı alıp götüren ihanet zamanlarına birlikte direnirken pekişti ve bilendi. Çoğu arkadaşlarımız binip gittiler o ihanet katarlarına, sahne ışıklarının çekimine, paranın sahte mutluluk vaatlerine kanıp...
\nYıllar yılları izledi, biz ne kimseye ihanet ettik, ne kendimize. Ve çok eğlendik, çok güzel anılarla ördük geride bıraktığımız ömür dilimini. Derken, yedi yıllık bir lanete vurulduk biz de… Tüm doğrular, ihanet trenlerine binmeyi reddedip dik duranlar gibi, bizim için de namusun bedelini ödediğimiz, zor zamanlar başladı.
\nElif, başka kimsede görmediğim zekâsının yanı sıra kimsede tanık olmadığım kadar büyük bir vicdan sahibi olduğunu kanıtladı. Her şeyini yitirdi, zorla aldılar elinden hatta işini, ama o vicdanını satmadı.
\nKimseye eyvallah demedi, temenna çakmadı, boyup büküp el öpmedi. Mıh gibi durdu, uğrunda her şeyini yitirdiği o vicdanın arkasında.
\nBir yazar, güneşte ve yağmurda hiç elini bırakmayan, hak olup hakkını ödeyemeyeceği arkadaşına nasıl bir armağan verebilir ki kırkıncı yaş gününde…
\nYüreğini koyup kırkları karıştırdığı ve okurlarıyla paylaştığı bir yazıdan başka?
\n***
\nHer sayının bir büyüsü vardır ve 40, kadim tarihin dönüşüm sayısıdır. Ödül ya da cezayla bitecek bir bekleyiş, hazırlık ve sınavın sonunda erişilen olgunluğun simgesidir: Eski Mısır inancına göre, insan varlığı 40 billur kaynaktan beslenir. Uçan ruh, duran gövdeden 40 gün sonra ayrılıp evrenin enerjisine karışır.
\nKavimlerin helakı Nuh Tufanı, 40 gece sürer denizlerde. Hz. Musa 40 yıl vurur kendisini dağlara. Hz. İsa 40 gün 40 gece aç biilaç yürür çöllerde.
\nTevrat, Hz. Davut’u gökkubbede 40 fersah yüksekliğinde, ateşten bir tahta oturtur. Çünkü iyiliği savunan Davut, kötülük devi Calut’u tam 40 gün dövüştükten sonra yenebilmiştir.
\nÇarmıha gerilmeden önce 40 kırbaç yiyen Hz. İsa, öldükten 40 gün sonra dirilir. Zaten en genç ölen bu Tanrı sözcüsü, hepi topu 40 ay boyunca vaaz verebilmiştir.
\nKutsal Budha, 40 yaşında açıklar insancıl bilgeliğini.
\nHz. Musa’ya Sina dağındaki bir mağarada geçirdiği 40 gün 40 gece sonunda iner Allah’ın on emri.
\nHıra dağındaki bir mağarada, Hz. Muhammet’e tam 40 yaşındayken iner ilk vahiy. Ona ve öğretisine herkesten önce 40 yoldaşı inanır. Zaten İslamiyet’e göre evrenin 40 payandası, Kudüs’teki Mescidi Aksa’nın da 40 kubbesi vardır…
\n***
\n40’ların kutsallığı böylece sürer gider ve gizemine kırklar karışırken... Kötüler elbette 40 harami olarak çıkar karşımıza. Kırk katır mı, kırk satır mı diye ölümlerden ölüm beğenmek düşer iyilere.
\nBebek nasıl kırk hafta kalırsa ana rahminde ve yaşayacağı ancak kırkı çıkınca kesinleşirse, ölen de kırkı çıkınca yeniden uğurlanır dualarla.
\nDüğünler de 40 gün 40 gece sürer, yaslar da.
\nBaşka bir deyişle 40, evrenin uyumu demek olan ikiz karşıtlığın kavşağı, birinden ötekine açılan gizemli geçittir.
\nKırkından sonra azanlar vardır, saz çalanlar vardır.
\nSen vicdan sözünle çal sazını, seç yolunu, Elif. Yedi yıllık lanet bizim için bitti, başkaları için başladı. Kırkın da çıktı artık: Yanındaki cesur yürek, Mete’nle birlikte mutlaka mutluluğa yelken açacaksın artık.
\nMadem bir kahvenin kırk yıl hatırı var, daha yirmi yıl hatırımız var, ortak!
\n\n\n‘G’ NOKTASI
\n\n\n‘Karantina’yı bir tecrit eylemi olarak bilirsiniz. Ama hangi dilden alınıp ne anlama geldiğini bilir misiniz?
\nBir ülkeden bir ülkeye giden yolcular, bulundukları taşıtta bulaşıcı hastalık olduğu takdirde karantinaya alınırlar. Karantina, yabancı diyarlardan gelen canlı ve cansız varlıkların, sağlıklı olsalar da bulaşıcı hastalık taşımadıklarını belirlemek için tecrit edildikleri sürenin de adıdır, aynı zamanda.
\nKarantina sözünün kökeni, popüler Latincede “quarranta” olup dilimizde “kırklık” demektir ve karantina süresinin 40 gün oluşu da elbette bir raslantı değildir!
\nKarantina, 40 sayısının latince karşılığı “quarranta”dan gelir...
\n\n\n“Dostlara uzanan elin parmakları açık olmalıdır.”
\n\nDİYOJEN (İÖ 4. Yüzyıl)
\n\nYazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'