Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Bir cihatçı kaç Mehmetçik eder?
Hükümet, Suriye belasını başımıza açtığı günden beri sınır ötesinden atılan havan ve top ateşleri sonucu kaç sivil vatandaşımızı kaybettiğimizi öğrenmemiz için hayli derin bir arşiv çalışması yapmamız gerekir. Suriye topraklarında yaptığımız üç harekâtta, Fırat Kalkanı 67, Zeytin Dalı 46 ve Barış Pınarı Harekâtı’nda 7, Münbiç’te 2 olmak üzere toplam 122 askerimiz şehit oldu. Bu üç harekâtta verilen şehitleri kimse sorgulamadı. Sonuç olarak sınırımızda bizi tehdit edecek ve ülke içinde terörist faaliyeti gösteren gruplarla komşu olmamak adına yapılan operasyonlarda şehit verilmesi anlaşılabilir bir durumdur. Ama İdlib’de önce 5, ardından da verilen 8 şehidin ne için, hangi dava uğruna, kimleri korumak adına verildiğini anlamak da gelecek kuşaklara anlatmak da mümkün değildir.
Geçen hafta içinde törenle uğurlanan şehit Mehmetçiklerden bazılarının bayrağa sarılı tabutlarının başında kimi kız kimi oğlan küçük çocukları da vardı. Babalarının resimlerini öpen ya da tabutuna elini süren bu çocuklar büyüdüklerinde annelerine “Babam Suriye’de niçin şehit oldu, kimlerle neden savaşmak zorundaydı” sorularını elbette soracaklardır. Ne diyecek anneleri? Vatan toprağını savunmak için dese değil. Türkiye’yi tehdit eden terör gruplarını vurmak için dese o da değil. “Yavrum senin baban Suriye’de meşru yönetime karşı silahlı mücadele eden grupları korumak için şehit oldu” dese çocuktan doğal olarak “Niye ki, biz onları neden korumak zorundaydık” sorusu gelecek. “Sivil halkı katletmesinler diye oradaydık” dese “Bizim askerlerimizi BM Barış Gücü olarak mı görevlendirdiler” sorusunu cevaplamak zorunda kalacak. Çocuk, biraz o dönemi araştırdığında “İyi ama biz Libya’da meşru yönetimi korumak için bizimle komşu bile olmayan bir ülkeye asker gönderirken komşumuz olan bir ülkenin meşru yönetimi devrilsin diye neden ona karşı silahlı mücadele eden gayri meşru grupların yanında yer aldık” diye sorduğunda ne cevap verilecek? Nihayetinde biz bu çocuklara İdlib’deki şehitlerimizin orada neden bulunduğunu hiçbir şekilde anlatamayacağız. Aynı Kore’de neden şehitler verdiğimizi bugünkü nesile anlatmakta zorlandığımız gibi.
İdlib’e yuvalanmış küresel güçlerin koruyup kolladığı, silahlandırıp uluslararası teröristleri korumak için verdiğimiz 13 şehit yetmezmiş gibi şimdi de Suriye’nin meşru yönetimine parmak sallayarak “Eğer Soçi Mutabakatı öncesindeki sınırlara dönmezseniz artık sizi her yerde vururuz” tehdidini yöneltiyoruz. Tehdidimizde ciddi olduğumuzu göstermek için de kilometrelerce uzayan askeri konvoylarımızı sınıra gönderiyoruz. Suriye yönetimi “çekilmiyorum” derse savaşa gireceğiz. Tabii blöf yapmıyorsak. Diyelim ki yapmıyoruz, kiminle savaşacağız? Sadece Suriye ordusu ile değil elbette. Rusya ve İran’ın bölgedeki güçleriyle de savaşmak durumundayız. O zaman verilecek şehitleri düşünmek dahi ürkütücü. Ne adına? Bir cihatçının canını kaç Mehmetçik eder diye hesap yapan olmuş mudur bilemeyiz ama görünen tablo bu.
Savaş ilan ediyoruz da TBMM’den yetki alındı mı? Alınmadı ama gerek de yok. TBMM dediğin nedir ki, Saray savaş ilan eder TBMM de eksik prosedür varsa arkadan tamamlar. Muhalefet partilerinden itiraz eden olursa gelecek şehitler nedeniyle ülkede oluşacak duygusal ve milliyetçi iklimi basın yoluyla pompalar seslerini kısmak zorunda kalırlar nasıl olsa diye mi düşünülüyor?
Belki de “Rusya ile bir şekilde yine arayı buluruz ya, olmadı yine bir uçak, füze ya da helikopter neyim alırız” diye düşünüyorlardır kim bilir. Ama bu saf ve hayalci düşünceleri nedeniyle bugüne kadar Amerika ve Rusya arasında ülkeyi tenis topuna çevirdiklerinin de artık bilincine varmış olmaları gerekir. Uluslararası diplomasi ile Sultanhamam piyasasını karıştırınca böyle çuvallamalar kaçınılmaz.
Soçi Mutabakatı’nda neyimize güvenerek El Kaide uzantılı cihatçı teröristlerin yok edilmesi için “Siz dokunmayın biz hallederiz” dedik anlamak güç. Onlarla hatırlı münasebetlerimiz oldu da bizim hatırımız için ricada bulununca silahlarını bırakıp teslim olacaklardı. O El Kaide ki, Türkiye’de Singoo, konsolosluk ve HSB baskınıyla yüzlerce insanımızı katleden bir örgüttür. Tam tersine Suriye ve Rusya’dan önce bu örgütün ortadan kaldırılması bizim önceliğimiz olmalıydı. Ama elimizi ateşe sokmadan. Bıraksaydık Suriye ve Rusya bu terörist grupları tehlikesiz hale getirseydi. Ama bizim bilmediğimiz köprülerin altından çok su akmış demek ki...
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması