AYM 5 Ocak’ta Darbeci 6 Ocak’ta Demokrat!

08 Ocak 2015 Perşembe

En iyi demokrasi, Anayasa Mahkemesi’ne hiç gereksinim duyulmayan demokrasidir. Böyle bir ülkede hukuk tıkır tıkır işliyordur. Yargının ilk başvuru kapıları ardına kadar açıktır, orada tüm sorunlar çözüldüğü için bir üst mahkeme gerekmiyordur.
Türkiye’de öyle mi? Ne yazık ki tam tersi. Siyasi iktidarlar demokrasiyi içine sindiremedikleri için hep kendilerini denetlemek isteyen kurumları sindirmeyi, etkileri altına almayı isterler. Bu gelenek AKP iktidarıyla bir adım daha ileri gitti; AKP, kendi kontrolünde bir yargıdan öte, “yargı benim” diyor.
Yüce Divan tartışmaları bunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) hiç güvenmediğini ilan eden AKP, yüksek mahkemeyi darbenin de en yüksek katı yapıverdi. 5 Ocak günü 4 eski bakanla ilgili Yüce Divan oylaması sırasında bunu haykıran AKP’liler, ertesi gün AYM’nin yüzde 10’luk seçim barajı konusunda, “Bizim bu konuda düzenleme yapmaya yetkimiz yok, bu yetki Meclis’e aittir” kararı verince 180 derece dönüş yaptılar.

***

Başkan Haşim Kılıç’ın emekliliğe giderken yaptığı açıklamalar gerek AYM’ye gerekse yargının öteki katlarına yönelik AKP baskılarını biraz daha konuşulur hale getirmişti. Kılıç’ın sözleri ve Yüce Divan oylaması gölgesinde toplanan AYM, özellikle son bir yıldır “özgürlüklerden yana karar veren makam” özelliğinin dışına çıktı, dünyada hiçbir ülkenin bu kadar yükseğe çıkaramadığı baraj seviyesine dokunmadı.
Kılıç’ın, “üyelerimiz üzerinde müthiş baskı var” sözü ile oylama sonucunu yan yana koymakla yetinelim.
Parlamenter sistemlerde seçimlerden iki şey beklenir; temsilde adalet, yönetimde istikrar.
Biri ötekine feda edilmemesi gereken iki önemli sütun. Bunlardan biri kısa öteki uzun olursa görünüm nasıl olur? Türkiye’deki demokrasi gibi olur.
AKP temsilde adalet deyince, “O
benim işte, adımda da adalet var” diye
özetleyebileceğimiz akıl dışı bir bencillik içinde. Yönetimde istikrar deyince de
“İstikrar da benim. Ben gidersem istikrar da gider, ben varsam istikrar var” diyor.

***

Son 50 yıllık demokrasi tarihimize baktığımızda iktidarların ayakta kalmak için başvurdukları başlıca güç şu olmuştur; iç düşman!
Yoksa da yaratmışlardır.
Soğuk savaşın bitimine dek başlıca iç düşman komünizmdi. Öyle ki, değil sosyalist, komünist, içinde sosyal sözcüğü geçen her kavramın komünizme hizmet olduğu iddia ediliyordu. Bir ara belki de dünyada en çok komünisti olan ülke bizdik!
Bunu “bölücü” kavramı izledi. Sovyetler’in çökmesinden sonra bu kez iktidara muhalefet eden herkes bölücü ilan edilmeye başlandı.
AKP, toplumu kamplara bölmekten güç aldığı için “bölücü” kavramına sığınamazdı. Onlar da herkesi “terörist ve darbeci” ilan edip çıktılar. Aralık ayı başında Giresun’a gitmiştim. Yolda Tirebolu’da durup çay bahçesinde sohbet ettik. O ara AKP Tirebolu İlçe Örgütü’nün kongresi varmış. Doğal olarak genel merkezin belirlediği tek adayla seçime giriliyor. İkinci bir aday çıkınca onu, “darbeci” ilan etmişler.
Bütün bunlardan öte Türkiye’deki en üst yargı yolu olan Anayasa Mahkemesi 5 Ocak’ta Yüce Divan korkusuyla darbeci ilan edildi, 6 Ocak’ta ise baraj için verdiği devam kararıyla demokrasinin bir kurumu oldu.
Demokrasinin, hukuk devleti kavramının rayına oturması için daha çok fırın ekmek yememiz gerekecek diyeceğim, ama bunca hırsızlığın, arsızlığın ortasında fırında ekmek bulmak da zor...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Çare demokrasi! 5 Haziran 2024
Bahardan sonra... 4 Haziran 2024

Günün Köşe Yazıları