Seçimin düşündürdükleri...

30 Mart 2024 Cumartesi

Benim yaşımda olanlar Türk milletinin çok partili seçimlerinin hepsini de gördüler. İki sün sonra da aslında “yerel” olmasına rağmen önceki tüm yerel seçimlerden önemli hale gelen bir yeni “yerel seçim” daha yaşayacaklar. 

Bizim kuşağın bilinçle yaşadığı çok partili ilk seçim 1946 yılının 21 Temmuz günü yapıldı. Okullar yaz tatiline girmişti ve biz her yıl olduğu gibi aile büyüklerinin yaşadığı memleketimize gitmiştik. O nedenle seçimi, Mesudiye/ Ordu’da yaşadım. 

Ben o zaman ortaokul birinci sınıftan ikiye geçmiş bir çocuktum. Merhum babam “bağımsız aday” sıfatıyla seçime katıldığından, “seçim” bizim için, başka çocukların yaşadığından daha önemliydi. 

Neticede babam seçilemedi. Gerçi bizim tanık olduğumuz sandıklarda önemli bir itiraz veya ihtilaf yaşanmadı ama Türkiye’nin birçok ilinde, oy ayrımı kapalı yapıldı. Kamu görevlilerinin iktidarda bulunan CHP lehine sonuçları değiştirdiği iddiaları yükseldi. 

Bunun üzerine dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü önce CHP ile muhalefet partisi Demokrat Parti arasındaki gerilimi yumuşatmak için Başbakan Recep Peker ile DP lideri Celâl Bayar’ı, köşke çağırarak iki tarafı dinledi. Sonra onları uzlaştırarak meşhur “12 Temmuz (1947) Beyannamesini” yayımladı. 

Ardından yine İsmet İnönü’nün inisiyatifiyle iktidardaki CHP ile muhalefetteki DP’nin işbirliğiyle 5545 sayılı Seçim Yasası kabul edildi ve 1950 seçimlerinde uygulandı. Neticede DP, 408 milletvekiliyle seçimin galibi oldu. CHP’nin kazandığı sandalye 69’da kaldı. 

CHP kaybetmişti ama İsmet İnönü, iktidarın serbest seçimle el değiştirmesini “Benim en büyük zaferim” diye niteledi. 

İlginçtir, “demokratik” yoldan iktidara gelen DP, birkaç yıl sonra giderek despotik bir yönetime dönüştü ve 27 Mayıs 1960’ta gerçekleşen “darbe” ile iktidardan düşürüldü. 

Ne yazık ki benzeri bir süreç, 3 Kasım 2002’de iktidara gelen AKP döneminde de yaşanıyor. AKP de serbest seçimle iktidara geldikten bir süre (yaklaşık 5 yıl kadar) sonra DP’nin çizgisini benimsedi. İktidardan gitmemek için her yola (sahte videolara, iftiralara, tehdide, bazen örtük şekilde, bazen açıkça yapılan şantaja, din ve dini duyguları istismara, tarikat ve cemaatlere bol keseden yardım yapmaya ve seçimde kazanmak için onları sonuna kadar kullanmaya) başvurmaktan çekinmedi. 

Peki, iki gün sonraki seçimler, Cumhuriyet boyunca yapılan belki 40 yerel seçimden sadece biri olduğu halde neden önem kazandı? 

Bence iki nedenle: 

1- AKP iktidarı bu seçimden de başarılı çıkarsa, Türkiye Cumhuriyeti’ni bir şeriat devletine çevirmek için önünde hiçbir engel kalmayacağını düşünecek ve anayasa değişikliği dahil tüm adımları atacak. 

2- Özellikle İstanbul’u kaybederse, beş yıldır özlediği büyük bir rant kaynağından mahrum kalacak ve şeriatı getirme davasından şimdilik vazgeçecek. 

Unutmayalım: Bunları görüp sandığa gitmek ve oyumuzu ona göre kullanmak en önemli ve tek kozumuz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları