Öner Yağcı

Sanatçının görevi

08 Ekim 2022 Cumartesi

Nasıl bir dünyada yaşıyoruz sorusunun yanıtı, sanatçının kendisini nasıl var edebileceğinin, varlığıyla dünyayı nasıl etkileyebileceğinin de yanıtı olacaktır.

Yaşamın güzelleştirilmesi için binlerce yıldır çaba harcayan sanatçı hâlâ savaşların, sömürünün, eşitsizliğin, bağnazlığın, zulmün sürdüğü bir dünyada vicdanı rahat yaşayamaz.

Öyleyse, vicdanının verdiği görevi gerçekleştirmenin adımları, bir uzun koşucu olan sanatçının zorunlu adımları olacaktır.

SANATÇININ UZUN KOŞUSU

Sanat, yaşamdan dersler çıkarılması, yaşamdaki yanlışlıkların giderilmesi, doğruların egemen olduğu bir güzel yaşamın yaratılması için bir uzun koşuya çıkan kimi insanların anlamlı bir serüvenidir.

Sanatın görevi, dünün yaşamını bugüne, bugünün yaşamını yarına aktarmakla başlar.

Sanatçının uzun koşusu, uzay ve devinimle birlikte maddenin temel varoluş biçimlerinden biri olan zaman içinde sürer.

İnsanlığın yaşamıyla bütünleşen sanat, zamanı aşarak dünden yarına akar.

SANAT VE ZAMAN

Zaman, sanatçının içinde olduğu, onunla yarıştığı, onu taşıdığı, yaşattığı bir süreç olarak varlığını sürdürür.

Sanat, tarih dediğimiz geçmiş zaman içinde, insanın dün yaşananları bugüne aktardığı bir kültür ürünü olarak bugün yaşananların da yarına aktarılmasında insanın kendi isteğiyle eline aldığı önemli bir araçtır.

Sanatçılar, zaman içindeki yaşamı, daha güzel yaşamların arayışını bugüne aktarır. 

Sanat, zamanla yarışarak bilincimizden bağımsız olarak bizi kuşatır, var olan her şeyi bir zincirin baklaları gibi birbirine bağlayarak geleceğe doğru akar.

ZAMANI AŞMAK

Yaşamımızın dününü nerelerden öğreniyoruz sorusunun temel yanıtlarından biridir sanat.

Yunus Emre’nin “Yanan kömür/ Kızan demir/ Örse çekiç/ Vuran biziz” dizeleriyle tanımlanan insan, zamanla savaşan sanatçıların asıl konusudur. 

Karacaoğlan’ın “Sual eylen bizden evvel gelene/ Kim var imiş biz burada yoğ iken” dizeleriyle sorduğu sorunun yanıtı da aynı sonuca vardırır.

Nabi’nin “Bağ-ı dehrin (dünyanın) hem hazanın hem baharın görmüşüz/ Biz neşâtın (sevincin) da gamın da rüzgârın görmüşüz” beytini Ziya Paşa’nın “Ya dehre gelmeseydim/ Ya aklım olmasaydı” beytiyle tamamlarsak acılarla, sevinçlerle, hüzünlerle, coşkularla bir yaşam süren insanlığın dramıdır sanatın asıl konusu.

Nâzım Hikmet’in Şeyh Bedreddin Destanı’nın girişindeki “Ne ah edin dostlar/ ne ağlayın,/ dünü bugüne,/ bugünü yarına bağlayın!” dizeleri, bir sanatçının sanatçılığının altyapısını oluşturur.

UMUT OLMAKTIR SANAT

Toplumsal etkilerle gelişen, değişen ve toplumsal gelişmeleri etkileyen, “insanın doğaya eklediği bir şey” olan sanat (Alain), zamana yayılan insan yaşamının serüveninin yoğunlaştırılarak, seçilerek, estetize edilerek sunulmasıdır. 

Arayışla süren sanat, insanlığın dününün perdelerini aralamaya çalışırken yarınının ışıltılarının da yolunu açar.

Sanatçı, dünyanın bugününe bakınca, kanların üzerinde uygarlığını sürdüren insanlığın ikiyüzlülükle dünyayı güzelleştiremeyeceğini düşünür ve aşması gereken zorlukların ne denli büyük olduğunu görür.

Toplumsal gerçekler ne kadar acıtıcı olursa olsun insanlığın mutlu geleceğine inandığı için hep iyimser olan sanatçı, bugünkü görevinin, sömürüyle, eşitsizlikle, zulümle, savaşlarla kirletilen dünyanın bu gidişinin değiştirilmesi uğrunda savaşım vermek olduğunu düşünür.

Bağnazlık Mahsa Amini’leri, barbarlık Onur Şener’leri katletse de yeni “sansür” yasaları bunaltsa da “laiklik” toz duman edilse de gerçeği, düşündüğünü, duygularını, düşlediklerini birleştirip yapıtını doğurarak insana, insanlığa umut olur sanatçı, özgürleştirir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Zaman, savaş ve insan 7 Aralık 2024
Tüketilmek 30 Kasım 2024
Günümüzün Nazizmi 23 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları