Öner Yağcı

Yaz sıcağında kitap

22 Ağustos 2020 Cumartesi

Virüsün ve her alanda yaşananların bunalttığı yaz sıcaklarında serinlemenin, yalnızlığı, kaygıyı, korkuyu aşmanın, her şeye karşın umudu çoğaltmanın bir yolunun da okumak olduğunu bilmek güzeldir demiştim.

Boris Akunin: Tarihsel polisiye

İlk gençliğimde polisiye roman okumayı çok severdim. Özellikle Agatha Christie’nin kitaplarından ve Mayk Hammer’den vazgeçemezdim.

Rusya’nın çağdaş polisiye roman yazarı olan Boris Akunin’in (d. 1956) romanlarına çarpıldım desem yerinde olur. Tarihle coğrafyanın, olayla kurgulamanın, gerilimle ironinin iç içe olduğu, derinlikli bilgileriyle okuyanı şaşırtan romanlarla karşılaşmıştım çünkü. Kendimi klasik Rus edebiyatından kitaplarla buluşmuş gibi duyumsadım.

Erast Fandorin, aynı zamanda Rus filoloğu, edebiyat eleştirmeni, oyun yazarı, Japonca çevirmeni olan ve yapıtları otuzdan fazla dile çevrilen Akunin’in tarihsel polisiye romanlarının başkişisi.

19. yüzyılda Çarlık Rusyası’nda yaşayan, iyi eğitim görmüş, beş dili rahatça konuşabilen, akıllı, becerikli, meraklı, atılgan ve cesur biri olan Fandorin’in detektiflik mesleğinde yükselişini de izlediğimiz dizi romanlar, olanca sürükleyiciliğiyle okuyanı içine alıyor.

Azazel, Türk Gambiti, Kar Kraliçesi

Akunin’in daha önce okuduğum Azazel romanında Fandorin, bir polis karakolunda işe yeni başlamış olan, yirmi yaşında, hafifçe kekeleyen yakışıklı bir genç olarak karşımıza çıkıyor. 19. yüzyıl sonu Rusyası’nın olanca renkliliğiyle canlandırıldığı yapıtta sanki klasik Rus roman kahramanlarıyla buluşuyoruz. Fandorin, 1876 Petersburgu’nun beyaz gecelerinden Londra’nın sisine uzanan büyük bir gizli örgütü ortaya çıkarıyor.

Kar Kraliçesi’nde, Cinayet masasında yazman olarak çalışmaya başlayan Fandorin’i, 1876’da Moskova ve St. Petersburg’da genç ve varlıklı insanların ardı ardına intiharlarının ardındaki gizi araştırırken çok güzel bir kadının peşinden Berlin, Paris ve Londra’ya uzanan uluslararası bir entrikanın ve tehlikelerle dolu bir kovalamacanın içinde görüyoruz.

Türk Gambiti’nde, bu kez Rus ajanı olarak buluştuğumuz Fandorin’i, OsmanlıRus Savaşı’nın (93 Harbi) olduğu 1877 yılında, genç bir nihilist kadınla birlikte Balkanlar ve İstanbul’da sıra dışı entrikaların içinde buluyoruz.

Leviathan

Alfa Yayınları’ndan çıkan, Gül Bakioğlu’nun gönderdiği, Akunin’in Leviathan ve Akhilleus’un Ölümü romanlarını görünce çok sevindim.

Leviathan’da (Çev. Sabri Gürses), Japonya’ya göreve giden Rus diplomat Fandorin’le buluşuyoruz.

Gazete haberleriyle, polis ve adli tıp raporlarıyla zenginleştirilen romanda Fandorin, 1878’de Paris’te işlenen bir toplu cinayetin ipuçlarının izini sürmek için Port Sait’ten Kalküta’ya giden Leviathan adlı gemiye biniyor. Gemideki olağanüstü tarihsel bilgilendirmeleri, dönemin kriminoloji tartışmalarını, Hint, Japon söylencelerini ve yaşanan şaşırtıcı serüvenleri izlerken sürpriz üstüne sürpriz sonuçlarla karşılaşıyoruz.

Akhilleus’un Ölümü

Fandorin Akhilleus’un Ölümü’nde (Çev. Uğur Büke), 1882 yılında Moskova Valiliği özel görevlisi ve usta bir detektif olarak karşımıza çıkıyor.

Göreve başladığı gün Rusya’nın ulusal kahramanı bir generalin (Akhilleus) öldürülmesiyle karşılaşan Fandorin, çarlık tarihi uzmanı olan Akunin’in derinlikli Moskova bilgileriyle zenginleştirdiği romanda, bu olağanüstü cinayetin ardındaki giz perdesini, kurulan komploları, ülkeyi yönetenlerin konumlarını, darbe hazırlıklarını olanca merakı ve ataklığıyla açıklığa kavuşturuyor.

***

Akunin’in yeni tarihsel ve coğrafi kültürle dolu polisiye Erast Fandorin romanlarını merakla bekliyorum. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eğitim ve kitap 20 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları