Özdemir İnce

Milli Eğitim (5)

27 Ekim 2020 Salı

18 Haziran 2020 günü Hasan Kavuncu adlı okurdan aşağıdaki iletiyi almıştım. Okuyalım:

“Bugün Cumhuriyet gazetesindeki Milli Eğitim yazınızı okudum. Beni ilkokul yıllarıma götürdünüz. Ben de 1950-51 Kayatepe İlkokulu’nda eğitime başladım, Rahmetli Kadriye (Toksözlü) Öğretmen’in öğrencisi oldum. İkinci sınıfta çarpım cetvelini, dört işlem problemlerini, iyi ahlakı, düzenli olmayı, güzel yazıyı, el işlerini, resim yapmayı öğretti.

Daha sonra Türkan Aydın Öğretmen’in öğrencisi oldum. O öğretmenimiz de çok başarılıydı. Bu temel eğitim üzerine, 50-60 kişilik sınıflarda okuduğumuz Tevfik Sırrı Gür Lisesi öğretmenleri de çok başarılıydı. Kısacası yokluklar içerisinde, o zamanlar aldığımız temel eğitimi gelişen Teknolojiye, bilgiye rağmen bugün üniversitelerimiz veremiyor. Eğitimciler o zamandaki müfredatı bugün uygulasalar daha başarılı olmazlar mı?”

***

Şimdi 12 Ekim 2020 tarihli Cumhuriyet gazetemizden kahredici haber okuyalım:

“Matematikten kıstı dine ekledi

MEB, 8 Ekim’de illere gönderilen yazı ile yüz yüze eğitimin içeriğini duyurdu. Öğrencilerin haftada 2 gün okula gideceği aktarılan yazıda, okullarda işlenecek dersler ve kaç ders saati işleneceği de belirtildi. Buna göre, 4. sınıflar için duyurulan programda, ilk gün 3, ikinci gün 2 saat olmak üzere toplam 5 ders saati Türkçe; ilk gün bir, ikinci gün iki ders saati olmak üzere toplam 3 ders saati matematik, ilk gün ve ikinci gün birer olmak üzere toplam 2 ders saati fen bilimleri; birer ders saati de sosyal bilgiler ve yabancı dil yer aldı.

Ancak, MEB Temel Eğitim Genel Müdürlüğü tarafından 10 Ekim’de gönderilen ek yazı ile 4. sınıfların ders programında değişiklik yapıldı. ‘Uygulamada görülen tereddütleri gidermek amacıyla ek açıklamaların gerekli görüldüğü’ kaydedilen yazı ile toplam 3 ders saati olan matematik dersi azaltıldı ve 2 ders saatine düşürüldü. Matematikten azaltılan bir ders saati ise din kültürü ve ahlak bilgisi dersine eklendi. Yeni programa göre, 4. sınıf öğrencileri, yüz yüze eğitimin ikinci gününde bir ders saati de din kültürü ve ahlak bilgisi dersi görecek.”

***

Dolaylı olarak bana gönderilen bir ileti bölümü: 

“Ben klinik psikoloğum. Hem bir ilkokulda hem de özel bir klinikte çalışıyorum. Devlet memuru olduğum için bir yerde yazamıyorum. Malum, birkaç haftadır 1. sınıflar okula başladı. Fakat bazı çocuklarda çok ağır ruhsal problemler var ve okula gelmek istemiyorlar. Nedenini soracak olursanız; bu çocuklar sübyan okuluna (tarikatların anaokulu) verilmiş. Canım resim yapmak istiyor ama günah diye ağlayan, sınıfta Atatürk’ün resmini (kötü adam) günah diye öğretmenine indirtmek isteyen, cennete gitmek için ölmek istediğini söyleyen, erkekle aynı sırada oturmamak için kriz çıkaran, başı açık olduğu için öğretmenini değiştirmek isteyen çocuklar çok sayıda. Bu çocukların bir kısmı yaşadığı ruhsal sorunlar nedeniyle zekâ geriliği tanısı alıyor (aslında öyle olmadığı halde). Şu anda özellikle İstanbul’un birkaç elit semti dışında neredeyse her mahallede  sübyan okulu açılmış.”

***

Hasan Kavuncu’nun iletisinden benim de okuduğum Kayatepe İlkokulu’nda Kadriye Toksözlü’nün öğrencisi olduğu anlaşılıyor. Muhteşem bir öğretmendi. Birinci sınıfta Sıdıka Bediz, ikinci sınıfta Fikri Sağlar’ın anneannesi Feride Mutlu üçüncü sınıfta Macide Merze öğretmenlerimdi. Bu aslan yürekli Cumhuriyet öğretmenleri günümüz MEB’inin bütün mensuplarını kulaklarından tuttukları gibi karatahta önünde susta durdururdu. “Bu nasıl gaflettir, bu ne nankörlük!” diyerek tamamına hal ve gidiş dersinden sıfır verirlerdi. Cennet varsa eğer tamamı VIP bölümünde oturmaktadırlar!

***

Tarihi çok eskilere dayanır, ama bildiğim kadarıyla, postmodernizm (çağdaşlaşma karşıtlığı) dolaylarında semirmiş olabilir: Cehalet Bilimi’nden (l’agnotologie) söz ediyorum. AKP, iktidara geldiğinden bu yana eğitim-öğretim, sanat ve kültür hayatımıza Cehalet Bilimi’nin yöntemleriyle zarar veriyor. Cumhuriyet ülkesine “darülharp” muamelesi yapıyor. Ama Cehalet Bilimi’yle güdüldüğü için, bir çocuk gibi, bozduğu saatin parçalarını toparlayamıyor. Kim bilir, belki de Hiroşima benzeri bir enkaz bırakmak istiyordur.

***

Bu yakınlarda, bu “Cehalet Bilimi” ve onun karındaşı “post-truth” (post-verité; gerçekdışı, doğruluk karşıtı) konularında bir şeyler yazıp AKP’yi kantara vuracağım.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Din ve vicdan hürriyeti 13 Aralık 2024
Üst kimlik olarak İslam 10 Aralık 2024
Yandaş hakem 8 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları