Özgür Mumcu

Birbirimizi unutmayalım

26 Aralık 2015 Cumartesi

Dün, Erdem Gül hapishaneden bir mektup gönderdi. Herkesi Güneydoğu’da süren çatışmalar üzerine düşünmeye çağırıyor:
“Ben şimdi durup düşünebilme imkânının fazladan verildiği bir yerde olmanın bencilliğini de göze alarak söylüyorum. Daha sonra ‘bunlar iyi günlerimizmiş’ dememek için, ‘henüz vakit varken’ bir an düşünmenin zamanıdır.”
Görmezden gelmek ya da hazır ezberlerle pozisyon almak işin kolay tarafı. Ancak bu, yaşananları yaşanmamış hale getirmiyor. Ortadoğu’ya model olmaya soyunulmuşken Ortadoğu memlekete model olma yolunda.
Çözüm sürecinin beceriksizce yürütülmesi bugünkü manzarada önemli bir paya sahip. Meclis’in bu süreçte tamamen devre dışı bırakılmasının, çözümün iktidarın oy hesaplarına endekslenmesinin bedelini ödüyoruz.
Bütün bir ülke bedel ödüyoruz çünkü sayın Erdoğan çözüm sürecinin haziran seçimlerinde AKP’ye bedel ödettiğini düşünüyor. Hatırlayalım söylediklerini:
“Ama ne yazık ki çözüm sürecini istismar edenler çıktı. Bedelini son yapılan seçimlerde ağır ödedik.”
Başkanlık bloku için Kürtlerle işbirliği denendi. Olmadı. O vakit çözüm süreci rafa kaldırıldı ve güvenlikçi politikalarla bu defa milliyetçi oylar hedef alındı.
2013’te atılan nutukta “biz her türlü milliyetçiliği ayaklar altına almış bir iktidarız” denmesi başkanlık hayalinde Kürtlere ihtiyaç olduğu düşünüldüğü içindi.
Şimdi, meşhur 90’lara rahmet okutacak bir yola girilmesi ise başkanlığa giden yolun Diyarbakır’dan değil Tekir yaylasından geçtiğine ikna olunması.
Suriye’de Kürtlerin kazandığı görece meşruiyet ve devlet kurma ihtimalinin rahatsız ettiği askeri ve sivil bürokrasinin AKP’ye mesafeli kesimleri de bu yeni başkanlık yoluna hizmet etmekten geri durmuyor.
Suriye’de PYD’nin, AKP’nin desteklediği cihatçıların Cerablus ötesindeki varlığını tehdit etmesi de başkanlık meselesinde milliyetçi ve güvenlikçi tavrın iyiden iyiye güç kazanmasına yol açtı.
İktidarın Erdoğan dahil en yetkili isimlerinin kendi itiraflarından anlaşıldığı üzere çözüm süreci boyunca örgütün “yığınak yapıp, cephane toplaması”na ise ya göz yumuldu ya müdahale edilmedi.
Kobane meselesinde başlayan kopuş, Suruç ve Ankara katliamları ile devam etti ve hendekler, sokağa çıkma yasakları, şehir sokaklarında tanklara kadar varıldı.
Bu kazanılabilecek bir savaş değil. Daha evvel defalarca tecrübe edildi ki çatışma uzun vadede örgütün güçlenmesine, sivil halkın ise kaybedilmesine sebep oluyor.
Hele çatışma kırsaldan şehirlerin göbeğine gelmişse. Bir ordunun kendi ülkesinin şehirlerinde operasyon yapmasının ne denli zor ve çoğu zaman verimsiz olduğunu karşı-isyan literatürüne biraz göz atan herkes bilmekte. Şu günlerde yaşadıklarımız bir çözüm değil. Henüz karşılaşmadığımız büyük bir felaketin öncü işaretleri. O sebeple, Erdem Gül, hapishanede kendi tutukluluğunu bir kenara bırakmış ve herkesi düşünmeye çağırıyor.
CHP’li Sezgin Tanrıkulu’nun ifade ettiği şekilde bu iş tankla ya da hendekle çözülmez. Bu çatışma ancak başkanlık blokuna oy devşirmeye ve örgütün radikal kanadının kopuş stratejisini hayata geçirmesine yarar.
Hâlâ psikolojik kopuş tamamen gerçekleşmediyse bunu biraz da 10 yaşındaki Nusaybinli Elif Akboğa gibilerine borçluyuz. Bakın ne diyor:
“Buradan batıdaki çocuklara sesleniyorum; Nusaybin’de okullar yakılıyor, dersler yok. Bu sabah ben okuldayken anonslar yapıldı, sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Hemen dersi yarıda bırakıp eve doğru koştuk, son anda eve yetiştim, yetişemeseydim ölürdüm. Okulumuz artık yok, bu yıl okuyamadık, ama siz bol bol okuyun ve güzel bir dünya yaratın. Bizi sakın ama sakın unutmayın, Çünkü biz sizi unutmayacağız, eğer biz daha önce güzel bir dünya yaratırsak sizi unutmayacağız.”
Birbirimizi unutmayalım.
Başkanlığın provası bile böyle.
Meclis acilen göreve.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları