Öztin Akgüç

Faiz Sorunu

26 Temmuz 2013 Cuma

Türkiye’de günlerdir faizden, faiz sömürüsünden yakınılıyor, faiz lobisinden söz ediliyor, “kahraman şövalye faiz lobisine karşı” türünden destanlar yazılıyor. Ekonomik başarısızlıklar, “halkın mağduriyeti” alalaması ile siyasal kazanca dönüştürülmeye çalışılıyor.
Laf kalabalığını bir yana bırakıp,
“faiz lobisi, “para politikasının ekonomiye yansıması, yansıma kanalları”, “Merkez Bankası’nın işlevi”, “faizler nasıl belirlenir” gibi soruları yanıtlamaya çalışalım.
“Faiz lobisi” ile ne kastediliyor, faiz lobisini kimler oluşturuyor? Faiz lobisi bankalar mı? Mevduatı milyon TL veya doları aşan az sayıda para, birikim sahibi mi? Yoksa Türkiye’ye borç veren dış kurum ve kuruluşlar mı? Tümü mü? Çok açık değil, lobi sözcüğü yerine kullanım amacına göre değişiyor. Amaç herhalde halk nezdinde, yaşanan ekonomik olaylar nedeniyle bir sorumlu, hatta bir canavar yaratmak, o canavarla savaşım veriliyor izlenimi oluşturmak.
Klasik iktisat kuramına göre para politikasının piyasalara yansımasının aktarımı faiz oranlarının değişimi ile olur. Para politikasının piyasalara yansımasının faiz akışında da kanallar vardır. Ancak en etkili kanalı faiz oranlarının değişimidir. Merkez bankaları, zorunlu karşılıklar, reeskont, açık piyasa işlemleri gibi para politikası araçlarını kullanarak, bankalar arası para piyasasında borç alma, borç verme faizlerini belirleyerek, faiz kanalı oluşturarak, sonuçta ekonominin likiditesini, faiz oranlarını etkiler. Faiz oranlarındaki değişimin de, bir zaman aralığı ile ekonominin tüketim, tasarruf, yatırım baremini, fiyatları, döviz kurlarını etkileyeceği varsayılır.
Bir yandan neoklasik kuramı ve politikaları benimseyeceksiniz,
“Para politikasının belirleyiciliği, yürütücüsü Merkez Bankası’dır” diyeceksiniz, sonra da Merkez Bankası’nın en etkili aracını kullanmasını bir şekilde engelleyeceksiniz, yüksek faizden yakınacaksınız. İşte burada tam bir tutarsızlık var.
Kaldı ki ülkemizde hükümetin faiz oranlarına üst sınır getirme konusunda yasal yetkisi de bulunmaktadır. Bu bağlamda 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun ilgili maddesini anımsatmakta yarar var.
“Bakanlar Kurulu, bankaların ödünç para verme işlemleri ve mevduat kabulünde uygulanacak azami faiz oranlarını tespit etmeye, bunları kısmen ve tamamen serbest bırakmaya yetkilidir. Bakanlar Kurulu, bu yetkilerini Merkez Bankası’na devredebilir.” Bakanlar Kurulu, ülkede faiz lobisi görüyor, faizlerin yüksek olduğunu düşünüyorsa, üst sınır getirmek yetkisine sahip bulunmaktadır. Halka yakınma yerine, yetkilerini kullanır, varsa faiz sömürüsünü önler. Yüksek faizden yakınılması, kullanılmaması önerilen banka kredi kartlarının faizlerini de bankalar değil, TC Merkez Bankası belirlemektedir. TCMB, 1 Temmuz 2013’ten itibaren kredi kartı faizini aylık yüzde 2.12, gecikme faizini de yüzde 2.62 olarak belirlemiştir. Kredi kartının, gecikme olmasa dahi, yıllık birleşik faizi yüzde 30 düzeyine yaklaşmakta, BSMV ve KKDF gibi vergi ve fonlarla, yıllık ücreti ile kullanıcılara maliyeti yüzde 30’u da aşmaktadır. Bu düzeyde faiz yüksek görülüyorsa, bu oranı aşağıya çekmek de TCMB’nin yetkisindedir. TCMB, aylık faizi yüzde 2.22’den yüzde 2.12’ye çekeceğine çok daha düşük bir orana indirilebilirdi. Faiz, yıllık bazda belirlenir. Aylık faiz de ayrı bir aldatmaca.
Türkiye, dış borçları, cari işlemler açığı, sıcak para girişleri nedeniyle yurtdışına büyük tutarda faiz ödemektedir. İzlenen politikanın sonucudur bu. Türkiye’nin cari işlemler açığının bir nedeni de AKP döneminde yurtdışına kâr payı ve dış borç faiz ödemelerindeki artıştır. Burada da yakınma yerine, izlenen politikayı değiştirip, cari işlemler açığını kapatmaya yönelmek dürüst ve akıllıca bir politika olur.
Bir yandan faiz oranları konusundaki yasal yetkilerinizi kullanmayacaksınız, yetkinizde olan faiz oranlarını da yüksek belirleyeceksiniz, öte yandan kolayınıza geldiği için cari işlemler açığını kısa süreli sıcak parayla fonlamayı sürdüreceksiniz, sonra da bir faiz lobisi canavarı korkusu salacaksınız, savaşım veriyormuş izlenimi yaratacaksınız. Kamu yönetimindeki şeffaflık ve hesap verme yükümlülüğü ile bağdaşmayacak davranış göstereceksiniz. İşte esas sorun bu tutarsızlıktan kaynaklanmaktadır.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yeni anayasa alalaması 15 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları