Öztin Akgüç

Virüs senaryoları

06 Mayıs 2020 Çarşamba

Virüsün olası toplumsal, siyasal, ekonomik etkileri, sonuçları konusunda iyimserlikten kötümserliğe uzanan farklı senaryolar yazılmaktadır. Virüs aşısının, etkin ilacının bulunmasının, test edilmesinin, yaygın uygulamaya geçilmesinin süre alacağının öngörülmesine karşın; hükümetler, ekonomik ve siyasal kaygılarla, virüsün kontrol altına alındığı, normalleşme alalamasıyla önlemleri gevşetme, mevcut düzeni sürdürme senaryosunu sahnelemeye hazırlanmaktadır.

Krizden çıkamamış ekonomilere virüsün olumsuz etkisi de eklenince sonuçlar yıkıcı olmaya başlamıştır. ABD ekonomisi, 2008 sonrası ilk kez yılın ilk çeyreğinde yüzde 4.8 küçülmüş, işsizlik ödeneğine başvuru sayısı 30 milyona ulaşmış, işsizlik oranı yüzde 4’ten yüzde 20’ye yükselmiştir. Avrupa Birliği’nde 19 ülkeden oluşan Avro bölgesinde gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH), yüzde 3.8 azalmış, daralma Fransa’da yüzde 5.8, Almanya’da da yüzde 6.3 düzeylerinde daha dramatik olarak gerçekleşmiştir. Alman ekonomisi, II. Dünya Savaşı sonrası en derin resesyona girmiş, Çin’de de büyüme hızı son 19 yılın en düşük düzeyine gerilemiş; tüm ekonomilerde büyüme hızı, aşağı yönde eksi olarak revize edilmeye başlanmıştır. Dünya genelinde işsizlik oranının yüzde 20.0 düzeyine yükseleceği, ticaret hacminin yüzde 40.0 - 50.0, turizm gelirlerinin de yüzde 70.0 dolayında azalacağı tahminleri yaygınlık kazanmıştır.

Ulusal geliri azalan, işsizlik oranı yükselen ekonomilerin uzun süre desteklemeyi sürdürmeleri mümkün olmadığından, vaka sayısında en yüksek noktaya ulaşıldığı, vaka eğrisinin aşağı doğru iniş sürecine girdiği alalamasıyla ekonominin çarklarını döndürmek amacıyla koruma önlemlerinin gevşetilmesi, yeniden üretime açılma gündeme gelmiş, kısmen de uygulanmasına başlanmıştır. Başkan D. Trump, bu yaklaşımını “insanlar resesyonda açlıktan öleceğine virüsten ölsünler” şeklinde basitleştirerek formüle etmiştir. ABD’de bazı eyaletlerde kısıtlamalar kaldırılmış, Avrupa’da virüsün en şiddetli etkilediği İtalya ve İspanya’da dahi karantinanın kaldırılması, önlemlerin gevşetilmesi öngörülmüştür. Fransa’da Macron’un normalleşme programını 13 Mayıs’ta açıklayacağı ilan edilmiş, İngiltere’de B. Johson, vaka eğrisinin tepe noktasına ulaştığı, iniş sürecine girdiği gerekçesiyle, gevşetme planını gelecek haftalarda kamuoyuna açıklayacağını bildirmiştir. Merkel de “virüsle yaşama uzun süre alacağından, virüsle yaşamayı öğrenmeliyiz” önerisinde bulunmuştur. Açıklamalar, başlanan uygulamalar, siyasi ekonomik kaygıların toplumun sağlık sorunlarının önüne geçtiğini göstermektedir.

Gelişmiş ekonomiler, virüsün etkilerine karşı, bir yandan sosyal ve ekonomik güdülerle yoksul kesimlere parasal destek sağlayıcı, öte yandan da büyük işletmelerin üretim güçlerini yitirmelerini önleyici politikalar izlemektedir. Bu ülkelerde ekonomiyi canlandırmak için önce para enjekte edilmekte, ardından da talep artışı ile üretim çarklarının dönmesi beklenmektedir. GE’lerin 2007-8 krizinden sonra izledikleri politikaları, kapsamını genişleterek virüsle mücadelede de sürdürdükleri görülmektedir. Ancak parasal genişlemeye karşın beklentiler gerçekleşmemiş, AB Avro bölgesinde dahi tüketim harcamaları yüzde 7.8 düzeyinde azalmıştır. Küçülen ekonomilerde özel tüketim harcamalarının azalması doğaldır. GE’ler parasal desteklerin yanı sıra, elverişli koşullu krediler sağlayarak merkez bankaları varlık alım programları uygulayarak, şirket kurtarma yoluyla üretimi sürdürmeyi hedeflemektedir. Geçmişte olduğu gibi bu tür politikalar, kamuya yük getirmekte, yanlış seçimler kaynak israfına yol açmakta, merkez bankalarının bilançolarını da tehlike yaratacak şekilde bozmaktadır. Talebi teşvik yoluyla üretimi artırma, arabayı atların önüne koşmak gibi sonuç doğurmaktadır. İktisadın tartışmalı da olsa “arz talebini de yaratır” kuralı, bu bağlamda geçerlidir. Üretimin öncelikle artırılması için, kamu yararı gözeten devletin üretici olma işlevini de üstlenmesi gerekmektedir.

Ülkemizde bütçe açığı, dış kaynak bulmakta zorluk nedeniyle hükümetin açıkladığı paket, işletmelere nakit girişi sağlama yerine, taksitlendirme, erteleme, vergi indirimi yoluyla nakit çıkışını geciktirme yönünde olmuştur. İşletmelerin nakit ihtiyacını karşılama, siyasi baskılarla banka kredilerinin genişlemesi yoluyla sağlanmak istenmektedir. Kredi desteğinin getireceği finansal yük de fiilen negatif reel faiz uygulamasıyla tasarruflarını TL varlıklara yatırmış vatandaşların üzerine yıkılmaktadır. TL cinsinden varlıklara yatırım yapan tasarruf sahiplerinden işletmelere kaynak aktarılması amaçlanmaktadır. Tasarruf sahipleri gelir ve servet kaybına uğrarken, enflasyonist ortamda borçlanan kişi ve firmalar yarar sağlamaktadır. İzlenen politika ile virüsün ekonomik maliyeti de reel gelirleri azalan emekçilerin ve TL tasarruf sahiplerinin üzerine yüklenmektedir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları