Veysel Ulusoy

Enflasyon

03 Ocak 2021 Pazar

Her yönüyle toplum hayatını etkileyen bir göstergedir enflasyon. Gerçeği vardır, bekleneni vardır, hedefleneni vardır. 

Zararı vardır ama faydası da vardır... 

“Zararını belirtmeye gerek yok da faydası nereden çıktı” diyebilirsiniz. Esasında çok yerinde bir soru ve aslında yanıtını da bugünlerde iyiden iyiye tecrübe etmekteyiz. 

Malumunuz, yeni yılın başladığı şu üç gün içinde kamu mallarına moda olduğu üzere inanılmaz zamlar gelmeye başladı. Yol ve köprü geçiş ücretlerinde söylenen enflasyonun çok üzerinde artış oldu. Bununla da kalmadı, elektrik, doğalgaz, trafik cezaları, pasaport ve diğer haçlar gibi tüm kamu mallarının bedelleri üretici fiyat endeksi (yani üretici enflasyonu) oranı veya üzerinde zamlandı. 

Kamu mallarına yapılan bu eklemeler enflasyon oranı gözetilerek yapıldığına göre, bunun bütçeye hem de hiç zahmet etmeden ve bir ek çaba harcamadan gelir kazandırdığı gerçeği ortadadır. Diğer bir anlamıyla, enflasyon bir bakıma vergi niteliğiyle devletin bütçesine fayda sağlarken, halkın bütçesine de maliyet yüklemektedir.  

Bununla beraber, fiyatlardaki değişimi, en çok da halkın alım gücünü belirleyen reel ücretler ile birlikte değerlendirmek gerekiyor. Reel ücretler, alınan maaş/ücretlerin zaman içinde fiyat endeksine oranı ile elde edilen bir değer olarak karşımıza çıkıyor. Bu oran fiyat değişiminin yukarı olduğu zamanlarda reel ücretleri, yani alım gücünü düşürücü etki yaparak toplam harcamaları, dolayısıyla da milli geliri düşürücü etki yapmaktadır. 

Buraya kadar her şey mekanik bir anlam ifade ediyor. Öte yandan, ücretlerin fiyat endeksine oranını açıklayan reel ücretlerin ne zaman fakirliğin, gelirsizliğin ve çaresizliğin bir ölçüsü olacağını ortaya koymak gerekecektir.

Toplumun fakirleştiğinin göstergesinin en temel ölçüsü asgari ücretin artık normal ücretle yan yana olmasıdır. Bu bile asgari ücretin belirlenmesi sürecinde tartışmaların ne derece ateşli olduğunun bir göstergesidir. Bu işareti zaten asgari ücret belirleme sürecinde oldukça yoğun yaşıyoruz. Neredeyse her yılın son iki ayı “asgari ücret seviyesi” haberleri ile harcanıyor. Hal böyleyken, bir de hem işveren hem de iş alanın memnuniyetsizliği ile sonuçlanan bir zaman dilimi geçiriyoruz. İşveren tarafı, çalışanların büyük oranı veya ağırlığının asgari ücretli olduğu gerçeğiyle, maliyetlerin yüksekliğinden yakınırken, emek kısmı ise alım gücünün düştüğü gerçeğiyle, bu seviyenin insanca yaşam koşullarının çok dışında olduğunu vurguluyor. 

Nereden bakarsanız bakın, her şeyin merkezi olan işgücü piyasasındaki dağılmanın işaretidir bu sonuç... 

Tüm bunlara bir de söylenen enflasyondan çok farklı olduğu vurgulanan halkın, firmaların, devletin, ihracat ve ithalatın enflasyonunu katarsak, ortaya çok farklı bir resim çıkmaktadır.

Bu resmin ayrıntılı incelenmesi ise bir zorunluluktur...

Halkın ve tüm tarafların alım gücü ve maliyet yükünün bir göstergesi olan söz konusu enflasyon oranlarının, söylenen enflasyondan farklı olduğu gerçeği bizi akademik çalışmalara yöneltmektedir. Bu çalışmalar özellikle krizi sıklıkla tecrübe eden bizim gibi ülkelerde yaşanan şokların enflasyonu nasıl yönlendirdiğini vurgulayan türden araştırmalardır. Merkez Bankası’nın uzman grubunda değerli araştırmacıların da modellerinde gözüktüğü üzere Türkiye’de örneğin yüzde 10’luk bir döviz kuru şokunun enflasyon oranına ortalama 1 yılda yüzde 1.6 ile 1.8 puanlık ekleme yaptığı gerçeği ile karşılaşıyoruz. Ekonomik daralma ve ithal fiyatlarının da olumsuz etkilerini düşündüğümüzde enflasyonun her çeyrekte daha da yukarılara geldiğini görmekteyiz.

Araştırmalar bunu belirtiyor ama söylenen enflasyonda bu şokların etkisini görüyor muyuz?

Yanıt belli... Hatta son iki-üç yılda yaşanan şokların enflasyonu daha da aşağılara çektiğini açıklıyor karar vericiler. Bununla da kalmıyor, bu söylenen verilere göre işsizlik oranı azalırken istihdam ya yerinde sayıyor ya da düşüyor.

Özet olarak, verilerin ekonomik ve istatistiki anlamları, bilimsel araştırmalara ters düşüyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Fakirsiniz çünkü... 1 Aralık 2024
Çaput 17 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları