Veysel Ulusoy

Veri

30 Ağustos 2020 Pazar

Bu yılın başından beri Covid-19 salgınının etkisi altında toplumsal ve ekonomik düzenimizi ayarlamaya çalışıyor, tüm olumsuzlukları bilgilerimiz ışığında en aza indirme çabasına giriyoruz. Bunu yaparken de etkilerinin zamana yayılacağı düşüncesiyle modeller kurup senaryoları ona göre oluşturmaya çalışıyoruz.

Hal böyleyken, süreci başarıyla yöneterek kişi ve refah kaybını azaltmanın yolunun ise sağlıklı veriden geçtiğini çok iyi biliyoruz.

Fakat verilerin sağlığı son dönemde hiç olmadığı kadar bozuldu...

Hatta nereden çıktı bu sorusunu bile sordurmayacak dereceye ulaştı...

İsterseniz veri sağlığı bozulunca öncelikle ekonomide nelerin yanlış gideceğini, dengelerin nasıl bozulacağını ve bozulmanın yeni hastalıklara yol açacağını birkaç örnekle açıklayalım.

Enflasyon, işsizlik ve faiz oranlarını son dönemde yüzde 13’e eşitledik. Kolay kolay erişilemeyecek dengedir bu. Fakat ortada gariplikler var... Ekonomik büyümenin temelde iki kaynağı olan sermaye birikimi ve istihdamı incelediğimizde, istihdam ve işsizliğin aynı anda azaldığını, buna sermaye birikiminin aynı yönde hareketle eşlik ettiğini daha ilginç olanı da, ekonomide birinci çeyrekte küçülmediğimizi gördük.

Dahası var...

Enflasyonda da başarı hikâyesi yazıp pandemi süreci ve döviz şoklarına rağmen ona aşağı yönlü bir seyir izlediğini fark ettik. Doğal olarak tüketimden kaynaklanan bir azalma desek de üretici, hükümet ve dış ticaret enflasyonlarının dahil edildiği Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) deflatörü, diğer bir anlamıyla ülke genel enflasyonun da artmadığını hatta azaldığını gözlemledik.

Her yönüyle ilginç, ilginç olduğu kadar da ekonomik teoriye, sokaktaki ekonomik kararlara uyum göstermeyen bir veri yumağı örneği karşımızda. Cebimizdeki geliri eriten, olmayan zenginliği pompalayan, üretim planlarında yanlışlıklara yol açan ve daha da önemlisi dış ticaret dengesini tamir edilmesi zor olan bir sürece itmesi dahil birçok önemli sorunlar karşımıza çıkaran bu karmaşık ilişkinin çalışmak isteyen sayısı, istihdam edilenler ve işsizlerin aynı anda azaldığı bir dönemi tecrübe ediyoruz. Yarın açıklanacak üretim verilerine bu çarpıklığın nasıl yansıyacağını da ayrıca göreceğiz.

Döviz piyasasında da durum farklı değil...

Açıklayalım!

Sanki bir ekonomik kader gibi tüm ülkelerin para birimleri herhangi bir dalgalanmada ABD Doları’na endekslenmiş bir hareketle liraya karşı değer kazanmakta ve sonuçta göreceli refahımızı azaltmaktadır. Örneğin, Afrika kıtasının batı bölümünde yer alan ve pamuk ithal ettiğimiz ülkeler grubunda olan Burkina Faso Frangı’nın son bir yılda lira karşısında yüzde 30 değer kazanmasını ve ithalatımızın daha pahalıya gelmesini anlamak ve açıklamak zor oluyor. Dahası, ticaret yapmadığımız, ekonomik bağımızın hiç olmadığı bir ülke para biriminin de liraya karşı değer kazandığını hayretle gözlemlemekteyiz.

Rekabetçi kur yaklaşımı fikriyle liranın değer kaybetmesi sonucunda ihracatımızın, oynaklığı artan faiz oranına da yatırımların yanıt vermediğini söylemek zor değil. Bunların yanında, KDV oranlarının yeniden ayarlanması sonucunda fiyatı aşağı çekilmesi gereken ürün grubuna zam yapılması ise garipliğin doruğa ulaştığı nokta olarak karşımıza çıkmaktadır.

Gelelim ekonomideki güven endeksi verilerine... Fabrika çatısı gibi inişli çıkışlı bir yol izleyen güven endeksleri tüketim ve üretimde özellikle kriz dönemlerinde daha oynak hale gelir. İnerken sessiz kalan karar vericiler aksine ucunu hafif yukarı taşıyan endekslerle iştahlanır ve belki de olmaması gereken yorumları yapar. Ankete dayalı gelecek hakkında bir görünüm ortaya koyan endekslerin aslında istihdamın 4.5 milyon azaldığı, işsiz sayısının iş olmadığından dolayı azaldığı, geleceğimizin çatısı olan gençlerin umutsuzluk içinde kıvrandığı ve üretim sürecindeki işletmelerin ağzını devlete doğru açtığı bir fotoğrafla uyumlu olması gerekir. Ama değiller... İşte bu uyumsuzluk önce hastalığın gizlendiği ve yanlış ilaçların kullanıldığı bir süreci başlatır ve dengesizlikler böylece devam eder.

Covid-19 sağlık verilerine ayrıntılı bir şekilde girmek istemem. Öte yandan alanında çalışan araştırmacılar, sağlık emekçileri ve birliklerin söylem ve veri analizi ile kurumsal verilerin pek de uyuşmadığını da vurgulamam gerekir. Alanı istatistik olan tüm uzmanlar, bu uyuşmazlığın verilere ulaşamama, verilerin tekelleşme sonucu saklanması, dolaylı yollardan veri toplama ve sağlama gibi faktörlere bağlı olduğunu bilir. Modern toplumlarda halkın verilere ulaşma ve değerlendirme hakkının yanında geleceğin planlanması, acil durumlara karşı alınacak önlemlerin hayata geçirilmesi gibi birçok konuda bu konu önem arz etmektedir.

Sözün özü, veriler, üzerinde tartışma yaratmayacak ölçüde güvenilir olmak zorundadır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerel 21 Nisan 2024
Döviz kuru şoku 24 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları