Divitçioğlu İçin

15 Eylül 2014 Pazartesi

Eğer ülkeler arasında uzmanlığın değersizleştirilmesi ve bilim insanlarının yok edilmesi konusunda bir yarışma yapılsaydı, bu ülke uzak ara birinci gelirdi.
Bu ülkede, düşünceleri ve belli konularda uzman olmaları nedeniyle öldürülen, işkenceden geçirilen; işinden kovulan ve yapılanları onuruna yediremeyip işini bırakmak zorunda kalan binler var.
Geçen hafta yitirdiğimiz İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sencer Divitçioğlu, uzmanlığı nedeniyle çile çeken ve alanında çalışma olanağı bulamayanların önemli bir simgesiydi.

***

Lisans ve doktora eğitimini ekonomi dalında alan ve “Marx’da İktisadi Büyüme” (1959) konulu çalışmasıyla doçent olan Divitçioğlu, uzmanlığını hangi yıllarda tam anlamıyla değerlendirebildi biliyor musunuz?
1960-1970 on yılında!
Askeri darbe sonrası olması bir gerçeği değiştirmez; 1960’larda bu toplum, 1961 Anayasası’yla, bugüne dek tarihinde hiç yaşamadığı ve bugün bile mumla aradığı, yalnızca on yıl süren çok geniş bir düşünce özgürlüğü ortamıyla buluştu.
Bu özgürlükçü ortam, ekonomi ve toplumbilim başta olmak üzere, özellikle sosyal bilimlerde, araştırma ve yayınların hızla çoğalmasına, üniversitelerin bilimsel üretim yönlerinin gelişmesine ve güçlenmesine yol açtı.
Divitçioğlu ve çok az sayıda bilim insanı, tarihsel maddeci yöntemle yapılan bilimsel araştırmaların öncüsü oldular. Divitçioğlu, uzmanlığının en özgün ve etkili ürünlerini de yalnızca o yıllarda verebildi: Asya Tipi Üretim Tarzı ve Azgelişmiş Ülkeler (1966); Asya Tipi Üretim ve Osmanlı Toplumu/Marksist Üretim Tarzı Kavramı (1967) ve Das Kapital Üstüne Çeşitlemeler (1969).

***

Profesörlüğü üniversite senatosunca yıllarca onaylanmayan Divitçioğlu ve onun gibi tarihsel maddeci yöntemi kullanarak araştırma yapanların çalışabilecekleri bilimsel araştırma özgürlüğü ortamı çok kısa sürdü. 12 Mart 1971’de dönemin başbakanı ve Genelkurmay başkanının, bu anayasa ile ülke yönetilemez görüşünde birleşmeleri ve ABD’nin de katkılarıyla, özgürlüğün altın yılları sona erdirildi. 12 Mart, 12 Eylül 1980 ile tamamlandı ve sonrasında ise bilimsel özgürlük ortamı tamamıyla yok edildi.
Divitçioğlu, 1983’te benim de aralarında bulunduğum 95 öğretim üyesi gibi, 1402’lik oldu; YÖK aracılığıyla askeri rejim tarafından ve hiçbir gerekçe gösterilmeden üniversiteden uzaklaştırıldı (Haldun Özen, Entelektüelin Dramı, Ankara: İmge, 2002). Asıl uzmanlık alanı olan ekonomiyi tamamen terk etmek zorunda kalan Divitçioğlu, “Tarih acaba bizim üniversiteden niçin atıldığımızı açıklayabilecek mi” sorusunun, hiç bulamayacağı yanıtını aramak için, araştırmacılığını Türk tarihi alanına taşıdı.

***

12 Mart ve özellikle de 12 Eylül sonrasında solcuların bilimsel çalışma yapabilecekleri özgür ortam ve buna koşut olarak emekçilerin siyasal çalışma olanağı yok edilirken, siyasal İslamın 1971’den başlayan iktidar yürüyüşü, kimi iniş çıkışlardan sonra giderek büyüdü ve 2002’de AKP ile tek başına iktidar oldu.
Bilimsel özgürlük ortamına ne mi oldu? Hukukun ve bilimsel araştırma kurumlarının bu kadar aşırı siyasallaştığı bir ortamda bu soruyu sormak, saçma oluyor!

***

Divitçioğlu’nu, 87 yaşında yitirdiğimize bakmayın, o gerçek anlamda yalnızca, uzmanlığına uygun üretimde bulunabildiği 1960-70 arası 10 yıl yaşadı; ailesine, onu izleyen öğrencilerine ve sevenlerine başsağYazarımız yıllık izninin bir bölümünü kullan- lığı dilerim; ışıklar içinde yatsın.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları