Kaldırın… Şu bilimi!

13 Haziran 2016 Pazartesi

Üniversitelerde yıl sonu diploma törenleri yapılıyor. Cumhurbaşkanı bunların birçoğuna katılıyor; kendisine fahri doktora unvanı veriliyor ve konuşmalar yapıyor.
Gerek fahri doktora süreci, gerekse kimi tören konuşmaları, geçen hafta yaşandığı gibi, çok sorunlu özellikler taşıyor.

Doctor honoris causa
Dilimizde de fahri ya da şeref doktorası denilen bu unvan Latince onur nedeniyle verilen doktora anlamına geliyor.
Şeref doktorası, diğer ülkelerde, belirli bir alanda kendi toplumlarına ve insanlığa yaptıkları büyük hizmetleri görülenlere veriliyor.
Ülkemizde ise kimi üniversite rektörlerinin Cumhurbaşkanı’na şeref doktorası vermeleri son zamanlarda iyice yaygınlaşmış bulunuyor. Uygulamanın birçok açıdan sorgulanması gerekiyor.
Ancak o sorgulamaya geçmeden rektör atanması yönteminin anımsatılması gerekiyor. Rektör seçimi yapılacak üniversitede adaylara öğretim üyeleri oy veriyor. Bu oylamada en çok oy alan altı adayın adı YÖK-Yükseköğretim Kurulu’na bildiriliyor. YÖK bunlardan üçünün adını cumhurbaşkanına öneriyor. Cumhurbaşkanı da bunlardan birini rektör olarak atıyor.
Rektör seçimi süreci, ODTÜ dışında kalan üniversitelerde çoğu kez en çok oy alan adayın rektör olarak atanmasıyla sonuçlanmıyor. Belki de yalnız ODTÜ’de öğretim üyelerinin en çoğunun, bu sayı kaç olursa olsun, oyunu alan rektör adayının atanmasının sağlanması için geleneksel bir uygulama yapılıyor. Rektör adaylarının tamamı oylamadan önce en çok oyu alamazlarsa rektör olmayı kabul etmeyeceklerini kendilerine oy verecek olan üniversite öğretim üyelerine ve kamuoyuna açıklıyor; buna söz veriyor ve bu sözlerinde duruyor. Böylece ODTÜ’de öğretim üyeleri ile yönetim arasında çıkabilecek sorunlar da en aza indirilmiş oluyor.
Pek çok üniversitede en çok oyu alamamasına karşın bir adayın cumhurbaşkanı tarafından rektör atanması çok büyük sorunlar yaratıyor, uyuşmazlıklara, giderek iç çatışmalara neden olabiliyor.
En çok oyu alamamasına karşın rektör seçilen kimileri kendilerini cumhurbaşkanına karşı borçlu sayıyor; karşılığında şeref doktorası veriyor; şeref doktorası sıradanlaşıyor. Doktora tarafı gerçek olmayan işin şeref tarafı da pek kalmıyor.

Oylamayla bilim! Geçen hafta katıldığı ve şeref doktorası aldığı bir üniversitenin mezuniyet töreninde konuşan Cumhurbaşkanı, kendi dönemlerinde imam hatip okullardaki öğrenci sayısının 60 binden 1 milyon 260 bine yükseldiğini söyledi. Bu okullardaki öğretmen açığının bir türlü kapatılamadığını; bu konudaki en büyük engelin formasyon eğitimi zorunluluğu olduğunu belirten Cumhurbaşkanı:
- Kaldırın şu formasyonu; Milli Eğitim Bakanı da burada; isterseniz burada oylayalım… deyince rektör dahil katılan öğretim üyelerinden ve öğrencilerden büyük alkışlar yükseldi. Cumhurbaşkanı da noktayı koydu: Bakın (formasyonun kaldırılması) oybirliğiyle isteniyor.
Cumhurbaşkanı’nın formasyon diye kaldırılmasını istediği, öğretmen adaylarının, bu mesleği ya da sanatı nasıl yapacaklarını öğrenmek üzere almaları zorunlu olan ve eğitbilim (pedagoji) denilen eğitimin adıdır.
Cumhurbaşkanı, dünyanın hiçbir ülkesinde görülemeyecek bir tutumla, bir bilimsel uygulamayı, üstelik kendisine şeref doktorası veren rektörün ve öğretim üyelerinin de bulunduğu törene katılanların oylarıyla kaldırmak istiyor
Bu yapılırsa uluslararası karşılaştırmalarda yerlerde sürünen bu ülkenin eğitiminin çok daha ağır bir zarar uğraması kaçınılmazdır.
Bu kadar büyük hizmete (!) şeref doktorası verilmez mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları