Dağlarla Çöller Arasında...

03 Şubat 2013 Pazar

Şu an uzaklardayım. Dağlarla çöller arasında. Haberleri izlememeye çalışıyorum. Ne ülkemden ne de dünyadan… Yanımda kitaplarım, yüreğimi dinlendiriyorum.
Çantama son anda attığım
Ferit Edgü’nün yeni çıkan kitabı “Giden Bir Kedinin Ardından” (Notos Yayınları) birbirinden çarpıcı “Barok Öyküler” içeriyor. Minimalist öykülerden sonra, yine yalın, duru, olağanüstü özenli bir dil; yine “minimal”; ama bu kez kuralları yok sayan, kuralları kıran ve içinde mutlak sürprizi barındıran öyküler…
Kitaba adını veren son öykü, bir kediye yapılabilecek en muhteşem sevgi ve saygı duruşu…
“Onları Tanıyordum” bölümünde siz de “tanıdıklara” rastlayacak; “Dostoyevski’nin Oğlu Osman”daki gibi gerçek düşlerle karşılaşacaksınız.
Barok öykülere dönecek olursak: Barok mimarideki şaşaayı, süslemeyi, abartıyı unutun, daha çok barok müzikteki ritmi ve uyumu düşünün. Bence bunlar
Bach, Vivaldi, Corelli, Monteverdi’ye göz kırpan ve okuduktan sonra bitmeyen öyküler…
Sizi içlerinden seçtiğim ikisiyle baş başa bırakıyorum:

\n

‘Benim tufanım’

\n

“Herkesin tufanı kendine” Hun atasözü.
“Hayır, ben onun teknesinde yoktum.
Bencil Nuh, kendinden başka erkek almadı teknesine.
Neyse ki benim, Nuh’un teknesinden çok önce, Dicle üzerinde bir salım, bir keleğim vardı.
Nuh, hayvanları aldı teknesine. Bense ne hayvan, ne insan, hiç kimseyi.
Seller bastığında onun teknesi, kuzeye yönelmiş, efsaneye göre uzun ve dertli yolculuğunun sonunda Ağrı Dağı’nın doruğuna oturmuş.
Benim keleğimse güneye yönelip kum tepelerine oturdu.
Sular çekildiğinde, Nuh dağda, bense çöldeydim.
Yaratık olarak, yalnız sürüngenler, yılanlar, kertenkeleler, çıyanlar, akrepler vardı çevremde.
Nuh’un gemisinde tüm hayvanların olduğu söyleniyor. Ama sanırım hiçbir sürüngen yoktu. Onları bana bırakmıştı.
Bu nedenle olsa gerek, tufan olayı Nuh’la özdeşleşmiş, benden söz eden ne bir türkü, ne bir şiir, ne bir destan, ne bir söylence kalmıştır. Kutsal Kitaba gölgeciğimin zerresi bile yansımamıştır. Oysa tufanı yaşayan ve tufandan kurtulan ben, hayatımın geri kalan yıllarını su arayarak geçirdim.”

\n

‘Bir öykü’

\n

“Senin öykünü biliyorum, dedim ona.
Diğerlerinden farkı yoktur, dedi. Tabii ki bilirsin.

Diğerleri kim, bilmiyorum. Ama senin öykünü çok iyi biliyorum, diye yineledim.
Aslında benim kendime özgü bir öyküm yoktur, dedi. Otuz yaşındayım. Beş çocuk anasıydım. Şimdi iki çocuğum var. Bir kocam vardı. Onun iki karısı daha vardı. Kocamın o iki kadından da yedi çocuğu vardı, üç oğlan dört kız. Bıldırın öldüler. Bizler de üç kadın, altı çocuk böyle dımdızlak kaldık. Sonra, onlar gelip, bir gece köyümüzü yaktılar. Biz de çoluk çocuk yola koyulduk.
Şimdi buradayız. İşte benim öyküm budur. Buranın adı ne oluyor, sen önce onu söyle bana ki, ben de sana öykümün sonunu anlatayım. Ya da anlatmayayım.”
Hepinize iyi pazarlar, iyi öyküler…

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Dans hayattır 2 Mayıs 2024
Kaburga sohbetleri 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları