Düşsel bir gemi

27 Mayıs 2016 Cuma

Venedik Mimarlık Bienali Türkiye Pavyonu’nda İstanbul ve Venedik tersaneleri arasında köprü kuruluyor

Karşımda dev bir gemi! Gemi değil, heykel. Hayır, “Sherazat Akdenizi Anlatıyor” ya da “Alis Harikalar Denizinde” masalı... Karşımda duran tarihsel katmanlar! Daha doğrusu bellek hafıza... Akdeniz’in belleği, bu güneşli Venedik sabahında karşıma geçmiş bana öyküler anlatıyor...
Baştan başlıyorum: Venedik Mimarlık Bienali’nde, Türkiye Pavyonu’nun açılışı. Pavyonumuzun muhteşem bir konumu var: Arsenale’in göbeğinde. (Arsenale, tersane demek!)
Feride Çiçekoğlu, Mehmet Kütükçüoğlu ve Ertuğ Uçar küratörlüğünde, Hüner Aldemir, Caner Bilgin, Hande Ciğerli, Gökçen Erkılıç, Nazlı Tümerdem ve Yiğit Yalgın’dan oluşan ekibin hazırladığı çok katmanlı proje Venedik ve İstanbul arasındaki ortak kültürel mimari mirası vurguluyor. İstanbul ve Venedik tersaneleri arasında bir köprü kurup merkezine sanki “kalk gidelim” diyen düşsel bir gemi yerleştiriyor.
Bu, 30 metre uzunluğunda, dört ton ağırlığında, Haliç tersanelerinde terk edilmiş malzemelerden, 500 parçadan oluşan bir gemi. Ahşap kalıplar; mobilya, tabela, gemi ıskartaları, dümenler, çürümeye terk edilmiş ahşap parçalar, çelik kablolar, ölçü birimleri, tekne kalıntıları, çelik kablolar... Her parçanın kendine özgü rengi, dokusu, görünümü bütüne yönelik farklı çağrışımlara yol açıyor. Kadırga kalyon arası bir görünüm.. Hem kürekle, hem yelkenle yol alan melez bir tekne.

Cepheleşme artarken
Haliç tersanelerinde inşa edilen son tekne bu. İstanbul’dan oluşturulduktan sonra söküldü Venedik Arsenale’de yeniden inşa edildi. (Tüm süreci duvardaki filmlerden izliyoruz.) Olay geminin adı “Baştarda”. Piç ya da “nesebi belirsiz” anlamında. Akdeniz’e özgü melezliği simgeleyen Latince kökenli bir sözcük. Osmanlı’da ve tüm Akdeniz’de kadırga ile kalyon arasındaki tüm tekneler için Emevilerden beri kullanılıyor. Baştarda, Venedik’e Akdeniz’e dair hikâyeler taşıyor.
Türkiye pavyonunun 3 küratöründen bol bol bilgi alıyorum. “Bu sınır ihlalleri ve melezlik üzerine bir proje” diyorlar.
Bienalin bu yılki teması “cepheden bildirmek”. (Bakınız dünkü yazım) “İşte” diyor Feride Çiçekoğlu, “Mimarlıkta bile ayırımcılık egemen. Milliyet, ırkçılık, etnisite, dil, din, cinsiyet gibi çeşitli aidiyetler kutsanıyor, sınırlar keskinleşiyor. Günümüzde Avrupa kimliğiyle, Türkiye kimliği daha da cepheleşirken biz bu projeyle Akdeniz kimliğine vurgu yapıyoruz. Sınırları kaldırıyoruz. Sınırları aşıp İstanbul’da inşa ettiğimiz tekneyle buraya Venedik’e geliyoruz.”
(Tam o anda “Üstelik İstanbul halkına kapalı, tel örgüyle çevrelenmiş bir tersanede yaptığınız gemiyle” demek geçiyor içimden... Feride Çiçekoğlu ekliyor:)
“Asıl önemli olan içimizdeki sınırları aşmak.” (İşte budur, diyorum.)
Çağdaş, evrensel değerlere sahip, anlatacak muhteşem bir hikâyesi olan, sınırları cepheleri aşıp mekânları dönüştürmeye çalışan projenin çok zengin açılımları var. Bu açılımlardan biri de Haliç tersanelerinin geleceği olabilir.
Sulara, sözcüklere sınır konamıyor. Yaratan, emeği geçen katkıda bulunanları kutluyor; İKSV’ye, Schüco Türkiye ve VitrA’ya eş sponsorluklarıyla gerçekleştirilen Türkiye Pavyonu için teşekkür ediyorum.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları