Konuşan fotoğraflar

15 Mart 2013 Cuma

Ahmet Ertuğ’un ‘Estetiğin Kontrastı’ Sergisi:

\n

Biliyorum, geç kaldım, bu ve daha nice sergiden size çok daha önceden söz etmeliydim. Ama Türkiye öylesine kahredici sorunlarla boğuşurken ve de İstanbul çılgın bir etkinlik yarışına girmişken, sorunlarla “güzel konular” arasında, duygularla düşünceler arasında, vefayla sefa arasında; görevle sorumluluk arasında binbir parçaya ayrılıp yetişmeye çalışırken parmaklarınızın arasında kayıp gidiveriyor zaman...
Ahmet Ertuğ’un “Estetiğin Kontrastı” adlı sergisini görebilmek için tam bir haftanız kaldı. 22 Mart’a dek Tophane’deki “Riff Art Projects” Galerisi’ne giderseniz görürsünüz birbiriyle konuşan fotoğrafları yoksa, geçmiş olsun! Bir daha ne zaman birbirleriyle bir araya gelirler ya da hiç gelirler mi, birbirlerine seslenirler mi, yoksa birbirlerine sırtlarını dönüp, suskunluğa mı bürünürler orasını bilemem...
Görünen ve \t\tgörünmeyen
Bugüne dek Ahmet Ertuğ, açtığı sergilerle, yayımladığı kitaplarla mükemmeli yakalamanın örneğini vermişti bize. Başta Türkiye’nin ama aynı zamanda dünya kültür mirasının, insanlığın kültür mirasının göze görünmeyen yanlarını önümüze sermişti fotoğraflarıyla... Bu kez farklı: Bu kez fotoğraflarını birbiriyle konuşturuyor Ahmet Ertuğ.
“Estetiğin Kontrastı” sergisi, Ahmet Ertuğ’un bugüne dek gördüğüm, bildiğin kimi fotoğraflarıyla (kütüphaneler, operalar, kubbeler, saraylar, vb.) bugüne dek hiç görmediğim, bilmediğim fotoğraflarını (fabrika, sanayi, elektrik santralı, terk edilmiş virane yapı, mahalle) bir araya getiriyor.
Birbirinden çok farklı iki estetik anlayışa çevrilen bir kamera, bir mercek, bir göz... Farklı ne demek neredeyse birbirinin zıddı!\t
Bakan göz, mercek ne yana dönerse dönsün, ortak payda, derinlik ve fotoğrafın içine girip kaybolma dürtüsü... Ortak payda bütünü yakalarken tüm ayrıntıları yüceltmek...
Güzel ve çirkini \t\tsorgulamak
Dev boyutlu bu fotoğrafların karşılıklı ya da yan yana sergilenmeleri, bakan ve gören öteki gözlere de sorular sordurtuyor; bizleri görmekle yetinmeyip, düşünmeye zorluyor.
İzmit’teki Tüpraş Rafinerisi, Roma’daki St. Peter Katedrali ve Paris Pantheon Anıtmezarı... Üçü bir arada... Paris Garnier Operası, Berlin Parlamento binası ve İstanbul Ayasofya sohbete dalmışlar... Hadi bunları anladık, birbirlerini görünce tanıdılar elbet denebilir.... Ya Versailles Sarayı’nın Aynalı Salonu’yla; 2012 Tarlabaşı sokaklarının yarenliğine... Venedik’teki Fenice Operası’yla Büyükada’da terk edilmiş Yetimhane’nin; Silahtarağa Elektrik Santralı’yla Topkapı Sarayı, Harem’deki Çinili Çeşme’nin yarenliğine ne demeli?
Bugüne dek Ahmet Ertuğ’un fotoğrafları bana hep bir an ve sonsuzluğu çağrıştırırdı. Bu sergiyi gördükten sonra o ana, o sonsuzluğa bir de
“güzeli”, “çirkin”i, “sıradan” ve “sıra dışı” olanı sorgulama duygusu eklendi...
Görülen ne olursa olsun, çelişkilerde ve
“kontrastlarda”, Ahmet Ertuğ bakınca, baktığının içinde bir estetik denge buluyor. Fabrika borularında, kazan dairesinde, paslı çelikte, yıkılmak üzere olan yapıda dahi...
İstanbul’da mimariyle içli dışlı bir önemli fotoğraf sergisi daha var şu sıralar. Meraklıları kaçırmasın: Elipsis Galeri’de Alman Sanatçı
Christopher Thomas’ın “Venedik &New York” sergisi mart sonuna dek sürüyor.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları