‘Merhaba’lara devam…

21 Nisan 2022 Perşembe

“Merhaba!

Kusura bakma geciktim. Malum a yaş dolayısıyla hastalık mastalık… Çatısını onarırsın, duvarı bel verir. Duvarı düzeltirsin tavanı çöker. Artık kime ‘Merhaba!’ desem, giderayak ‘elveda!’ diyormuşum gibi oluyor. Fakat neşem yerinde. Galiba beni yaratırken Tanrı hazretleri, ‘Bu kulumu para pul gibi dünya nimetlerinden mahrum kıldım; bari hiç kimsenin kabul etmediği neşeyi ve sevinci ona bağışlayayım!’ buyurmuşlar. Onun için durup dururken tayyare büyük ikramiyesi isabet etmişmiş gibi, yallah caba tarafından seviniyoruz.

 Hoşça kal Ara! Bin teşekkür. Merhaba! Cevat Şakir.”

 Mektubun orijinali… 

Ne muhteşem bir mektup değil mi! Birkaç satıra, yaşlılık düşüncelerini, duygularını sığdırmaktan öte, kendi kişiliğine ilişkin tüm ipuçlarını ortaya seriveren, ironisi hicvi eksiksiz bir mektup… (Sevgili okur anladın işte: Kürkçü dükkânına döndüm ama ruhum Bodrum’da Akdeniz Edebiyat Günleri’nde ve Halikarnas Balıkçısı için yıldönümü kutlamalarında kaldı.) 

Yukarıdaki mektubu, Ara Güler Arşiv ve Araştırma Merkezi ve Bodrum Deniz Müzesi işbirliğinde düzenlenen “Ara Güler Arşivinden Halikarnas Balıkçısı” sergisinde gördüm ve bayıldım!  Mausolos Galerisi’ndeki sergi Ara’nın birbirinden harika fotoğraflarını ve kimi belgeleri içeriyor. (8 Mayıs’a dek izlenebilir. Bodrumda yaşayanlar, kaçırmayın!) 

Cevat Şakir’in Anadolu’nun tüm kadim kültürlerine sahip çıkan, bütünleyici, güler yüzlü, evrensel değerleri yücelten, uygarlığı, doğayı ve doğanın tüm yaratıklarını kucaklayan  bilincine günümüzde öyle gereksinimimiz var ki! 

ÇEVRE VE ERİL GÜÇ 

“Akdeniz Edebiyat Günleri” boyunca gözlerim Bodrum Yarımadası’na yerleşmiş iki ustayı aradı hep: Latife Tekin ve Umur Talu’yu. Tam onların konularıydı tartışılanlar. Etkinliği düzenleyen Bodrum Belediyesi ve Livaneli Vakfı’yla paylaştım bu duygumu. 

“Çevre ve Edebiyat” temasıyla ilgili ilk oturumu daha önce yazdım. İkinci oturumun moderatörü Ayşe Arman’dı ve çok başarılıydı. Paneldeki iki değerli konuşmacıdan minicik  birer alıntıyı sizlerle paylaşıyorum. 

Buket Uzuner’den:

“Tabiatın efendisi değil, sadece bir parçası olduğumuzu bilen ve tüm canlılara saygı gösteren nine ve dedelerimiz gibi bu gerçeği kabul etmeden kurtuluş yok.

En büyük hayallerimden biri, anaokullarına ekoloji - tabiat bilgisi dersi konmasıdır. Çünkü tabiatın da canı olduğunu çocukken öğrenen çocuklar büyüyünce ağaca düşman yöneticiler olamazlar.”

Zeynep Göğüş’ten:

“Çevre krizinin iktidarların eril bakış açısıyla çözüleceğini sanmıyorum. Daha fazla tüketmek üzerine kurulu kapitalızmin kibirli efendilerinin kuşların ve yaprakların sesini dinlemeye vakitleri yok. Oysa dinlemesini bilen için doğanın bir dili var. Doğanın sesini duymayanlar bizlerin sesini de duymak istemezler. Bizi sessizliğe mahkûm etmek isterler. Zeytin ağacını kesenler, özgürlüklerimize kasteden sistemin parçası.”

Zeynep Göğüş, Buket Uzuner ve Zeynep Oral bir arada.

İşte böyle… Umarım kasvet dolu bugünlerde, şu birkaç satır sizi keyifli “yolculuklara” çıkarır! 

P.S Bu konuyla ilgili ilk yazıma  “Merhaba” mesajı yollayan tüm okurlara çok teşekkürler.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları