Zeynep Oral
Zeynep Oral zeynep@zeyneporal.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Savaştan anladıklarım...

10 Ekim 2019 Perşembe

Herkes bir anda savaş ve savaş stratejileri uzmanı kesildi. Renkli kalemlerle haritalar, dikenli çitlerle yeni sınırlar çiziliyor, kaç kilometre içeri girmek, kaç kilometre çıkmak, ha bugün ha yarın, havadan karadan, yok yok havadan yasak, F-35, S-400, bir gece ansızın...
Ben bunlardan hiçbir şey anlamıyorum. Anladığım şunlar, özetliyorum:

Bize var da, Suriye’ye yok mu?
Davutoğlu - Erdoğan ikilisinin başlattığı yanlış dış politikalarla Ortadoğu batağına saplanmış debelenmekteyiz. Emperyal güçlerin kendi çıkarları için üzerinde tepiştiği batağa ne uğruna bulaştığımızı, hangi hayallerle girdiğimizi yinelememe gerek yok. (Nerede namaz kılacaklardı? Hani İslam dünyasının lideri? Hani halifelik? Şaşaalı Osmanlılık?)
Biz kendi toprak bütünlüğümüzü koruyacağız ama Suriye’nin toprak bütünlüğünü yok sayacağız, yıkmak için her yola başvuracağız. Bu ne ahlaksızlıktır!
Belki biraz geç ama umut yolu tek: Atatürk’ün dehasıyla, yeteneğiyle, bilgeliğiyle, olağanüstü öngörüsüyle, deneyimleriyle, diplomasi gücüyle sağladığı “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesine dönmenin yollarını aramak ve bir an önce Suriye yönetimiyle diyalog kurmak.

Megaloman açıklamalar:
Haklısınız ben de çok öfkelendim Trump soytarısının tweet’lerine, rezilliğine, küstahlığına... Ama inanın “Benim büyük ve eşsiz bilgeliğim” diye çırpınan bu yaratığın tek derdi kendi “şeyini”, yani koltuğunu korumak... Şu sırada görevinden “azledilmek” tehlikesiyle karşı karşıya. (Rakibini alt etmek için kullandığı yöntemler sorgulanıyor vb.)
Özetle içeriye oynuyor. Trump’ın derdi hem kendini kurtarmak hem de gelecek seçimlere yatırım yapmak... Bakarsınız bu akşam, dün söylediklerinin tam tersini söyler...
Hem oldum olası ve özellikle şu sıralar tüm politikacıların, tüm başkanların derdi aynı değil mi! Koltuğu kurtarmak, seçmene seslenmek, popülariteyi artırmak... Ondan bugün böyle; yarın öyle...

Ama bu arada
Ama onlar konuştukça bizi yine karpuz gibi ikiye bölmeyi başardılar... “Savaşa hayır” diyenler vatan hainliğiyle, teröristlikle suçlanırken; savaş tamtamlarıyla coşanlar kahraman ilan ediliyor.
Ama bu anlı şanlı kahramanlığa karşı, inanın savaşın kazananı olmaz. Sadece zenginler biraz daha zenginleşir; yoksullar biraz daha yoksullaşır.
Savaş isteyenler, kendi çocuklarının savaşa gitmeyeceğini bilenlerdi.
Savaş sonunda ekmek daha ucuza satılmayacak, işsizliğe çare bulunmayacak “ekonomimiz harika, enflasyon düşüyor” sevinç nidalarına karşın zamlar durmayacak.
Savaş var, “birlik beraberlik” nutukları arasında düşünce ve ifade özgürlüğü biraz daha yok edilecek; hak hukuk biraz daha çiğnenecek; baskı, yasaklar ve sömürü biraz daha artacak.

Bugün Ankara Garı...
Bugün 10 Ekim. Dört yıl önce sadece barış taleplerini, barış önerilerini bir araya getirmek için Ankara Garında toplananların katledildiği gün. 103 can, 103 güzel insan iyi insan, vicdanlı insan, IŞİD vahşetiyle yok edildi.
Katliamın yıldönümünde (adına ister IŞİD deyin, ister DEAŞ hiç fark etmez) din uğruna katliam yapanlar yine kucağımızda!
Şimdi savaşı beklerken aklımda hep o gerçek: “2 bini yabancı savaşçı, yaklaşık 10 bin IŞİD’li artık Türkiye’nin sorumluluğunda olacak...
Başka söze, bilmem gerek var mı...
Dilime Brecht’ten iki dize takıldı: “Yarasından kan boşanan ve doktoru bekleyen biri gibi: / Kan durmaz, hep boşanır.
Umutsuzluk benim işim değil ama... İşte savaştan anladıklarım bunlar...

NOT: Sevgili okurlar, 12 Ekim Cumartesi günü saat 16.00’da Moda Kadıköy’deki Tarihçi Kitabevi’nde söyleşim var. O tarafa yolu düşenleri beklerim...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları