Tanrılarla Kucaklaşmak...

11 Ağustos 2011 Perşembe
\n

Hep o soru kafamda dönüp dolaşan: Bebeklerden katil yaratmak, katilleri çocuk ilan etmek yerine, çocuklardan insan yaratmaya kaç müzik okulu gerek?

\n

***

\n

Hayır! Önce tanrılarla kucaklaşmamı anlatmalıyım:

\n

Tanrılarla kucaklaşmak böyle bir şey olsa gerek... Adlandıramadığın bir gücün seni taa içinin derinliklerinden bir yerinden kavrayıp, bulutların üzerine çekmesi, yükseltmesi, yükseltmesi... O gücü hiç ama hiç sorgulamadan, ona teslim olmak... Kendini o güce bırakıp, bir tüy gibi hafif hissetmek... Bulutların üzerine ulaştığında onun bir güç değil sana bahşedilmiş bir armağan olduğunu kavramak... Hiçbir sözcük kullanmadan o güç ya da armağanla anlaşmak, onunla bütünleşmek... Sanki parçalanmış ruhunun tüm parçalarını bir araya getirmişsin duygusuna kapılmak... O mutluluğun bir parçası olmak, mutluluğu çoğaltmak...

\n

Evet tanrılarla kucaklaşmak böyle bir şeydi...

\n

O kucaklaşmadan sonra yeryüzünün daha güzel, daha iyi, daha adil, daha doğru, daha vicdanlı bir yer olacağına dair umudun büyümesini beraberinde getiriyordu.

\n

\t\t...\t\t\t

\n

Sahnedeki tanrılar, Venezüellanın farklı kentlerinden, kasaba ve köylerinden genellikle de Barriolardan, yani en yoksul mahallelerden gelmiş çocuklar, gençlerdi

\n

Yokluk ve yoksulluk kaderleri olacakken; yokluk ve yoksulluğun neden olduğu tüm kötülükler tetikte beklerken; hastalığa, açlığa, şiddete ve ölüme yazgılıyken Bütün bunlar elle tutulur gerçeklerken Onlar, makus talihi yenmişlerdi. Önce kendileri değişmiş, sonra çevrelerini, toplumu değiştirmişlerdi. Bunu, müzik sayesinde gerçekleştirmişlerdi.

\n

Bütün bunlar hayal kurmaktan korkmayan, hayallerinin peşinden koşan bir insanın, başarılı bir ekonomist, müzisyen, besteci, şef José Antonio Abreunun vizyonu sayesinde olmuştu. Dünyanın birçok ülkesinde hızla yayılmakta olan El Sistema eğitim sistemi sayesinde olmuştu..

\n

Sevgili okurlar, günlerdir Venezüella Simon Bolivar Senfoni Orkestrası ve bilge kurucusu José Antonio Abreu ile kendi de El Sistemadan yetişen olağanüstü genç şef Gustavo Dudamel hakkında yazılar okuyorsunuz. Tekrarlamayacağım.

\n

Onları dinlerken kapıldığım düşüncelerimi paylaşmayı sürdüreceğim.

\n

***

\n

İlki konseri izledim:

\n

Romantiklerin en romantiği Çaykovskinin abartılı müziği... Shakespearein Hamlet”, “Romeo Juliet”, Fırtına ve Dantenin Riminili Francescası üzerine kurulu duygu fırtınaları... Müzik öylesine dışavurumcu ki, 200ü aşkın genç müzisyen içlerinden biri olan Şef Gustavo Dudamelin peşine takılmış, bütün o duygu fırtınalarının, coşku okyanuslarının adeta resmini çiziyor. Kendimizi o resmin içinde, o denizin, o dalgaların, o rüzgârların, o volkanların, çağlayanların içinde buluyoruz.

\n

Dinlerken düşünmeden edemiyorum: Bir tank parasına, Anadolunun kaç kasabasına kaç piyano alınır, kaç yüz keman, kaç yüz kontrbas

\n

Her bakan, her müdür, makam arabasını satıp parasıyla müzik aleti alıp dağıtsa okullara?

\n

Bebeklerden katil yaratmak, katilleri çocuk ilan etmek yerine, çocuklardan insan yaratmaya kaç müzik okulu gerek?

\n

Potansiyel suçlu olmakla müzisyen, usta müzisyen olmak arasındaki yol nereden geçer? Akıldan mı yürekten mi? Yoksa vicdandan mı?

\n

Atatürkün vizyonuMuhsin Ertuğrulun düşleri Köy Enstitülerinin çabası Onların yokluğu genzimi yakıyor Gözyaşlarım bunlardan mı kaynaklanıyor, yoksa sahnedeki gençlerin yaşama sevincinden mi, müziğin gücünden mi bilmiyorum. Belki de konser öncesinde, Şef Abreunün insana yaraşır biçimde yaşayabilmek için, gelecek için kaçınılmaz saydığı o üç sözcükten kaynaklıyor:

\n

O üç sözcük: Barış - Adalet - Özgürlük

\n

Teşekkürler İKSV ve tüm katkıda bulunanlar!

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları