Yaşasın tiyatro

28 Mart 2021 Pazar

Dün 27 Mart, Dünya Tiyatro Günü’ydü. Uluslararası Tiyatro Enstitüsü’nün girişimiyle 1961’den bu yana kutlanan bu özel günü, ne yazık ki pandemi nedeniyle yüz yüze kutlayamadık. (Malum, AKP kongresinde virüs yok ama mesafeli oturulan, tüm tedbirler alınarak izlenen tiyatroda virüs var!) Ancak dün bu sayfalarda, bu yıl Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’in hazırladığı ulusal bildiriyi ve Helen Mirren’in uluslararası bildirisini; CHP’li İlgezdi ile Sera Kadıgil’in tiyatroların ayakta kalabilmesi için yaptıkları saptamaları okumuş olmalısınız. (Cumhuriyet Kültür’deki arkadaşlarımı kutluyorum dünkü o iki sayfa için.) 

2004 yılında Türkiye Ulusal Tiyatro Bildirisi’ni hazırlama görevi ITI (Uluslararası Tiyatro Enstitüsü) tarafından bana verilmişti. AKP’nin iktidardaki ilk yıllarıydı. Ama izleyecekleri yolu hiç saklamamışlardı; bu yolun nereye varacağını görebilen görmüştü. İşte o günlerin öngörüsüyle hazırladığım bildiriden kimi satırbaşları: 

‘KAHRAMANLAR’

Tiyatro yapanları “Kahramanlar” diye selamlıyorum: 

“Karanlık bir salonda soluğunu tutmuş, perdenin açılmasını bekleyenlerin karşısında tüm benliklerini, yeteneklerini, birikimlerini, yaratıcılıklarını, düş güçlerini, düşüncelerini ve duyarlılıklarını tiyatro sanatına adamış insanlara, ben günümüzde ‘kahraman’ diyorum. Karşılığı olsa olsa bir avuç alkışla ödenen bir kahramanlık onlarınki.. Her biri çok çok değerli.” 

‘AYIRIMCILIK UÇURUMU’

İlk günden en büyük tehlike, giderek büyüyen ayırımcılık uçurumuydu.

“Yeryüzündeki en değerli nimet insan yaşamı bunca risk altındayken, belki daha da büyük bir tehdit; yaşam biçimlerindeki, düşünce biçimlerindeki uçurumdan geliyor. Her geçen gün daha da büyüyen bu uçurum, ayrımcılıkla körükleniyor. Ekonomik ayrımcılık, politik ayrımcılık, toplumsal ayrımcılık, cinsiyet ayrımcılığı, inanç ayrımcılığı, düşünce ayrımcılığı...

Güçlü varsayılanın güçsüz diye bilinene baskı uyguladığı, haklarını gasp ettiği, aşağıladığı bir ortamdayız. Hadi bilemediniz, güçsüzün ya da ötekinin umursanmadığı, yok sayıldığı, görmezden, duymazdan gelindiği bir ortam... Bu ortamda, tiyatronun her zamankinden daha büyük bir işlevi var.”

SAHNE KİR TUTMAZ

Muhsin Hocamızı anmadan edemem. 

‘Sahne kir tutmaz’ diyordu Muhsin Ertuğrul Hocamız. Yalanı, dolanı, talanı, yozluğu, yolsuzluğu, dalkavukluğu, kaba gücü, adaletsizliği, çıkar ilişkilerini de tutmaz sahne, geri püskürtür.

Sanatlar içinde insandan insana en dolaysız ilişkiyi, iletişimi, etkileşimi kuran tiyatroda, sahnedeki insanlarla salondaki insanlar arasında sözcüklerin ve imgelerin ‘gelgitleriyle’ yaratılan sinerjinin, bunlara geçit vermeyeceğini, tersine bu sinerjiden bir yaşamsal güç doğacağına her zaman inandım.”

‘TİYATRONUN ÖZÜNDEKİ YAŞAMSAL GÜÇ’  

“Tiyatronun özündeki bu yaşamsal güç, insanı insan yapan değerleri yüceltir. 

İnsanın yaratıcılığını körükler.

Tüm o ayrımcılığa meydan okur.

İnsanın kendini aşmasına yol açar. 

Ötekine, güçsüze karşı sürdürülen baskıya, haksızlığa, aşağılamaya isyan eder, tepki gösterir.

İnsanın toplumsal belleğini geliştirirken onu adalete, özgürlüğe yöneltir. 

İnsanın kendi içindeki cevheri yakalamasına yol açar.

İnsanın ve dünyanın değişebileceği umudunu yeşertir. 

Belki biz, koltuklarına gömülmüş oyun izleyen ölümlü izleyiciler, kahkahalarımız ya da gözyaşlarımız arasında o anda bütün bunların bilincinde değilizdir. Ama tiyatro büyüsü dediğimiz şey, zamana meydan okuyarak için için işler ve yaşamımıza eklenir. 

Ben, kadınların oldum olası anıların ve geleceğin bekçisi olduklarına inandım. Tiyatro tutkunu bir insan, bir kadın olarak ‘Yaşasın Tiyatro’ diyorum.” 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları