Hayatın içinden kahramanlar

Richard Brautigan, kısa öykülerinin yer aldığı “Çimlerin İntikamı”nda, okura herhangi bir ders vermeden yaşamın yalın tarafını gösteriyor. Yazar, bu kez öyküleriyle ava çıkıyor.

Yayınlanma: 29.03.2016 - 15:16
Abone Ol google-news

Richard Brautigan, yolculuğun kendisi gibi gerçeğin peşinde koşmanın en önemli amaç olduğunu savundu. 1950’lerin ikinci yarısından itibaren Beat Kuşağı’nın limanına; San Francisco’ya demirlemesinin nedeni de buydu. Orayı, “avlanmak” için ideal bölge ilan eden yazar, “temiz Amerikalılar’a karşı kirlilerin” tarafında saf tutarak rengini belli etmişti.

1960’lardan itibaren ise Brautigan yola koyuldu. Kirli akarsularda, eşiyle ve çocuğuyla beraber “alabalık avı”na çıktı. Gördüğü, rastladığı ve düşündükleriyle belli bir zaman sonra alabalıkların yok olmaya yüz tuttuğunu anladı. Belki de şu kritik soru o günlerde aklında dolaşmaya başladı: “Hayatımın geri kalanıyla ne yapacağım?” İşte Çimlerin İntikamı’ndaki kısa öyküler, Brautigan’ın bu ve benzeri sorulara vermeye uğraştığı edebi yanıtlarla dolu.

“AMERİKAN EDEBİYATININ KAPILARINDA...”

Brautigan, tam bir gezgindi. Hareket halinde olmadığı anlarda bile zihninin derinliklerinde, düşünceler arasında seyahate çıkıyordu. Çimlerin İntikamı’ndaki hikâyelerin her biri böylesi yolculuklarla çevrelenmiş durumda.

1930’ların ABD’sinden 1960’lara uzanan Brautigan, bizi türlü tiplerle buluşturuyor. “Normal” insanların içinde ya da yanı başında çılgınlıkların yaşayıp gittiği, tüm hareketli ortamlara inat, kendi halinde ve deliliğinde var olmaya çalışanları görüyoruz. Peki, onları çatlak kılan ne? Hayatın gidişatını kavramaları ya da hayata meydan okumaları olabilir mi? Dünya, savaş naralarıyla inlerken ejderha bokuna batan kimi kahramanlara rastlıyoruz.

Yukarıda bahsi geçen avın, Brautigan’ın öyküleriyle böylesi bir anlama büründüğünü söyleyebiliriz: Bizi, yarattığı karakterlerin peşine takarak hemen hepsinin geçtiği yola girmemizi istiyor; bu da sağlam bünye ve keskin bir gözlem yeteneği gerektiriyor.

Kitaptaki “Amerikan edebiyatının kapılarını yumruklarken” deyişi, Brautigan’ı hayli iyi tarif ediyor. Okuru sürüklediği araziler ve karakterleri, yazarın da aynı şekilde hareket ettiğini gösteriyor.

Brautigan’ın kalemine pelesenk olan San Francisco’nun puslu havasında, sıradan insanların hayatın özünü kaçırmadan, kimi zaman sert rüzgârlarla savruluşunu izliyoruz. Tabii benzer gelgitlere maruz kalırken tek bir fincan kahveden yaşam kılavuzu üreten Brautigan’a da hayretle bakıyoruz.

Öykülerinde, evrendeki küçük yerleri ve olağan işlerine devam eden insanları sıralayan Brautigan, âdeta bir ofis resmeder gibi hayatın akışına dâhil oluyor. Fakat bir farkla: Onun anlatımındaki ofis, dünyaya dönüşüyor ve kimsenin aldatmayacağı bir hale geliyor. Böylece biz okurlar da kitaptan uzaklaşıp ortalıkta salındığımız dakikalarda, kimi trajedilere veya komedilerle karşılaşıyoruz; tıpkı “Bahçelere Duyulan İhtiyaç” öyküsündeki gibi: “Oraya gittiğimde arka bahçeye yine aslan gömüyorlardı. Hep olduğu gibi mezar yarım yamalak kazılmıştı, aslanı alacak kadar geniş değildi, azami beceriksizlikle kazılmıştı, aslanı küçücük bir deliğe tıkmaya çalışıyorlardı. Aslan hep olduğu gibi sabırlı davranıyordu. Geçen iki yıl içerisinde en az elli kez gömüldüğü için aslan, arka bahçeye gömülmeye alışmıştı.”

BRAUTIGAN’IN GÜNLÜĞÜ GİBİ

Brautigan, San Francisco’nun görünürdeki sakinliğinin altında, herkesin herkes gibi davranmasının yattığını da anlatıyor bir taraftan. Hayat akıp giderken bu sadeliği “Ben de herkesin yaptığını yapıyorum: San Francisco’da yaşıyorum. Bazen Tabiat Ana beni otobüse binmeye zorluyor” cümlesiyle açıklıyor. Yüzümüzde bir tebessüm... Bir başkası da şu: “Hayat, ona her baktığımda beni deli gibi mutlu eden bir kızın yanında otururken ödünç alınmış bir cipi New Mexico’da sürmek kadar basittir.”

Brautigan’ın cümleleri, yaşamımızda bir yerlere kolayca dokunabilir nitelikte. Üzerinde durup düşününce yazarın bir şekilde bize yakın geçmişten seslendiğini hissedip öykülerle aramızda bağ kuruyoruz. Hemen bir örnek daha: “Çocukluğumun atıklarını inceliyorum. Onlar, biçimi veya anlamı olmayan uzak bir yaşamın parçaları. Tıpkı pamuk tiftikleri gibi öylece ortaya çıkıyorlar.

Tüm bu olup bitenden sonra, iki teknik konu var Çimlerin İntikamı’yla ilgili. Birincisi, öyküler, bazı anlarda Brautigan’ın günlüğü izlenimi uyandırıyor, kimi anlarda ise bu izlenim suya düşüyor çünkü çağrışımlar ve zihinsel mesainin yoğunluğu dikkat çekiyor. İkinci konu, Brautigan’ın hikâyelerinin, biraz daha vakit geçse ve üstüne gidilse birer novella olabilecek kadar ucu açık. Çimlerin İntikamı’ndaki öyküler, bize yaşamın yalın tarafını gösteriyor. Brautigan’ın yazdıklarının eskimemesinin nedeni bu galiba.

Brautigan, Çimlerin İntikamı’nda bize herhangi bir hayat dersi vermeye uğraşmıyor. Yaptığı şey, yaşamı olduğu gibi bırakmak. Tabii hal böyle olunca Brautigan’ın avcılık güdüleri harekete geçiyor. Öykülerini de hayattan alıp hayata fırlattığı kahramanlarla kuruyor.

Çimlerin İntikamı/ Richard Brautigan/ Çeviren: Kerem Uğur/ Altıkırkbeş Yayın/ 144 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler