Deniz yıldızının hikayesini bilir misiniz?

Mersin'deki Akdeniz Çocuk ve Sanat Atölyesi, eğitim hakkından yararlanmakta zorlanan Roman çocuklara farklı bir geleceğin kapısını aralamayı amaçlıyor. Bunun için de sadece çocukları eğitmekle yetinmiyor, aileye yönelik de eğitimler düzenliyor. Gelin birlikte gezelim...

Yayınlanma: 13.05.2014 - 17:57
Abone Ol google-news

Ellerinde sıkı sıkı tuttukları etüd kitapları. Dersin başlamasını bekliyorlar bahçede. Anaokulu sınıfında ellerinde boyaları, hamurları yüzlerinde şekle dökmeye çalıştıkları hayalin mutluluğuyla karşılıyorlar bizi. Anneleri başka bir köşede. Kimi birazdan aramızdan ayrılıp işe gidecek, temizliğe, onlar neredeyse şanslı olanlar, çünkü “çingeneye ev temizletilmez”. Her yandan çocuk sesleri geliyor, sonra zil çalıyor ve derin bir sessizliğe gömülüyor merkez.   

Burası, Mersin'deki Roman çocukların eğitim hakkına uluşmakta eşit fırsatlara sahip olmalarını sağlamak için Akdeniz Roman Federasyonu'nun oluşturduğu; Mersin Valilik’in, Toroslar Belediyesi'nin ve Açık Toplum Vakfı'nın desteklediği Akdeniz Çocuk ve Sanat Atölyesi.
Günde iki kez sıcak yemek çıkan atölyede, 350 çocuk profesyonel öğretmenler ve gönüllü üniversite öğrencileriyle okul derslerine çalışıyor ve kültürel faaliyetlerde bulunuyor.

Aslında her şey bir hayalle başlamış. “Dört duvarla çevrili bir oda düşünün, sekiz kardeş, aynı odada büyüdük. Anne-baba okuma-yazma bilmiyordu. Buradaki çoğu Romanın durumu bu. Roman kültüründe misafir de boldur. Dolayısıyla dersini yapacak ortam bulamıyorsun. Bizim imkanımız olmadı, çocuklarımızın olsun istedik, o yüzden bu merkez çok önemli” diyerek anlatıyor Akdeniz Roman Dernekleri Federasyonu Başkanı Ali Daylam bu rüyayı. Sadece bir mekan sağlamıyor atölye. Okulda gördükleri ayrımcılığın aksine burası onların; burada öğretmenleri onları tanıyor, nasıl bir evde, ne zorluklarla yaşadıklarını, hangi şartlarda okumaya çalıştıklarını biliyor. Dolayısıyla “Aman bu zaten çingene çocuğu okumaz” söylemleri burada yerini, “Bir deniz yıldızı, bir deniz yıldızıdır”a bırakıyor. O yüzden çocukların kirli tişörtle derse gelmesi değil, hangi derslerde zayıf oldukları konu ediliyor. Merkezin öğretmenlerinden biri Hatice Kuşku. “Ben daha önce Romanlarla çalışmıştım” diyerek başlıyor söze, “Yedi sene beraber çalıştım, hiç zarar görmedim, çok iyi insanlar, dışardan bazı şeyler ters gözüküyor, ama öyle değil. Biz evlerine gidiyoruz. Bütün aileleri ziyaret ediyoruz. Çocuklar için dosya tutuyoruz ki, eğitimlerine devam edebilsinler”. Peki ama neden mi? “Siz deniz yıldızı hikayesini duydunuz mu? Bütün deniz yıldızları dışarı vurmuş, birini bulup denize atmışlar. Ne değişti, diye sorduklarında da, o yıldız için değişti demişler. Birini kurtarsak o da önemli”. Sonra sınıfına dönüp, “Oku oğlum” diyor bir öğrencisine, başarısı görülsün istiyor çocukların; Emek verdikçe, onları denize attıkça, nefes aldıklarını herkes görsün ki, elini taşın altına koysun...
Öğretmenler çocuklara, çocuklar öğretmenlere öğretiyor. Bir de veliler var tabii. Çocuğu büyüten, yönlendiren ilk onlar ne de olsa. O yüzden ebeveynler için de 3-6 yaş, 9-18 yaş aile eğitimleri düzenleniyor merkezde. Ayrıca okuma-yazma kursları da. 44 yaşındaki Fatma Erdoğan bu eğitimleri alan velilerden biri. Altı çocuğu var. İkinci sınıfa giden kızı geliyor merkeze. “Benim okuma-yazmam olmadığı için derslerine yardım edemiyorum. İstiyorum ki, ders çalışsın, o okusun. Biz okuyamadık. Ailemiz bizi okutmadı. İçimde kaldı o yüzden de, bu yaştan sonra okuma-yazma kursuna gittim. Ama bir yaştan sonra olmuyor, harfleri tanıyorum ama okuyamıyorum. Olsun çocuklarım okuyacak” diyor umutla. Dört çocuğundan üçü merkeze gelen Sabahat Eyük Tekin de umutlu: “İkizlerim anaokuluna geliyorlar. Parayla yollayamazdık, evde tek bakınca da dört çocuğumu sağlıklı büyütemezdim. Sağolsunlar, öğretmenleri çok ilgileniyorlar. Yemeklerini veriyorlar, düzenli beslenebiliyor çocuklarımız. Bir de 10 yaşındaki çocuğum eğitim görüyor. Dersleri kötüydü, burası sayesinde düzeldi. Belki okur, diye umutlanabiliyorum artık. Ben de ebeveny eğitimlerine katılıyorum. Şimdiye kadar çocuklarıma nasıl yanlışlar yaptığımı anladım. İyi davranamıyordum. Küçücük bir şey olduğunda hemen tepki gösteriyordum. Çok soru sorduğunda susturmaya çalışıyordum. Artık yapmıyorum. Daha iyi oldu, onlar için de, benim için de”.

Merkezin başarısının temeli, çocuk-öğretmen-veliden oluşan bu üç ayaklı sac ayağı. Bu başarı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın da dikkatini çektiği için, Bakanlık etüd evinin beş yıllık kira kontratını karşılayarak, daha büyük bir yere taşınmasını ve çalışmaların sürdürülebilir hale gelmesini sağlamış. En önemlisi de bu, sürdürülebilirlik zaten. Tabi ki bu üç ayağı oluşturmak hiç de kolay olmamış. “Okulları gezdiğimizde Roman çocuklarda çok büyük bir devamsızlık olduğunu gördük” diyor Daylam, “80 gün okula gitmeyen çocuklar vardı. Öğretmenlerin de umrunda değil. Normalde evleri gezmeleri, velileri ikna etmeleri lazım. Ama öğretmenler 'korkuyoruz o evlere girmeye' diyorlardı. Oysa öğretmenlerin gezişi çocuğun kazanılması açısından çok önemli. Kendi çocukluğumdan biliyorum. Bizim öğretmenlerimiz evimize geliyor, ailemizle konuşuyordu, okula devam edelim, diye. Böylece okula sevgimiz, öğretmenimize saygımız artıyordu. Eğer ikram edilen çayı Roman evinde öğretmen içiyorsa çok şey değişiyor. O sıcaklık hissediliyor çünkü. Dokunuyorsun sen ona, o da sana güveniyor... Başta ailelerı ikna etmek de kolay olmadı tabii. Okula gitmeyen çoğu çocuk hurda topluyor, çöpe çıkıyor. Dolayısıyla evi geçindirmek için önemli o. Ama aileri tek tek gezip, eğitimle çocukların nerelere gelebileceğini anlattık. Çocuklarına kendi ayakları üzerinde durma şansı vermelerini söyledik. Rol modeli istiyor tabii bu iş. Artık, çocukların ilerde şu olacağım diyecekleri bir hayali var, en önemlisi de bu”.

Burada devreye merkezin koordinatörü Özcan Purçu giriyor. O üniversite eğitimi alabilen “şanslı azınlık”tan çünkü. Kamuyönetimi okumuş. Proje için ailesiyle Mersin'e taşınmış. Geldiğinde ilk iş, liseye devam etmeyen ya da yarıda bırakan 15 Roman gençle mahallenin röntgenini çekmek olmuş. “Bin Roman ailesiyle anket yaptık. Okuma-yazma oranı nedir? Kadınlar işe gidiyor mu? Erkekler ne iş yapıyor? Düzenli gelir ne kadar? Evi kira mı? Sosyolog gibi çalıştık. Çok ilginç şeyler çıktı. Yüzde 96.5'i kayıt dışı işlerde çalışıyor. Yüzde 80'i evsiz. Evlerin yüzde 64'ündeyse iki-üç aile bir arada yaşamını devam ettiriyor. Yüzde 43 ilkokul mezunu var, yüzde 2 lise, binde 4 üniversite mezunu. Romanların çoğu müzisyenlik öldüğü için çöp toplayıcılığı yapıyor. Ciddi bir işsizlik var. Bunda en büyük neden de önyargılar, Roman olduklarından iş verilmiyor insanlara”.
Şimdi bunu değiştirecek bir hayalleri daha var; romanların kültürel değerleri, en önemli geçim meslekleri olan sepetçilik, müzisyenlik gibi dallar için bir eğitim merkezi kurmak. Kim bilir belki birkaç aya size onun haberini de veririz...



Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler