Siz önce tıkadığınız adalet kanalını açın!

06 Ocak 2020 Pazartesi

Adalet kanalını tıkadınız.

Hukuk sistemi “adaletsiz kararlar” mekanizması oldu.

Savcılarınız var, yargıçlarınız var, binalarınız var, işlemleriniz var ama “adalet” yok!

Adalet Sarayı değil, Saray Adaleti var.

Sarayın adaleti de bu işte. Reis ne isterse o olur.

Sözcü gazetesi yazarlarına, Emin Çölaşan’a, Necati Doğru’ya, arkadaşlarına “FETÖ’cülük” iddiası ve bundan ceza verilmesi sözün bittiği yerdir.

Cumhuriyet gazetesi eski yönetici ve yazarlarına da aynı suçlamalar yapılmış, cezalar verilmiştir.

Osman Kavala, hem de AHİM kararına karşın hapistedir.

Selahattin Demirtaş hapistedir.

Arkadaşımız Işıl Özgentürk’e bir yazısından dava açılmıştır.

Tutukluluk, bir tedbir olmaktan çıkıp bir cezaya dönüşmüştür.

Ben de, Barış Derneği’ndeki arkadaşlarımla birlikte “tutuklu olarak” 38 ay hapiste yattım ve sonuçta suçsuz olduğumuz kabul edildi.

O zamanlar 12 Eylül faşist cuntası dönemiydi. Bugün ise güya demokratik bir rejimde mi yaşıyoruz?

Demokratik bir rejim mi? Hayır. Bugün otokratik bir rejime dönüşmüş sistemde yaşıyoruz.

Önemli her şeye TEK ADAM karar veriyor. Parlamento çoğunluğunu oluşturan AKP milletvekilleri itaat disiplini içinde bu kararı onaylıyor. Bitti gitti. Üst tarafı etkisi de olmayan itiraz sesleri.

Libya’ya asker gönderme kararı Meclis’te onaylanıyor. Kaç asker gidecek, ne zaman gidecek, nereye gidecek, ne kadar kalacak, ne kadar sürecek, kararda bilinmiyor. Bu soruların hepsinin yanıtı Cumhurbaşkanı’nın yetkisine bırakılıyor.

Artık toplumun ne düşündüğünün hiçbir önemi kalmamıştır.

Parlamentonun karar vermede önemi kalmamıştır.

İşte bu sistem, artık “otokratik sistem”dir.

Adalet kanalı da böyle tıkanmıştır.

Çünkü adalet, ancak bağımsız yargı eliyle gerçekleşir.

Adalet Sarayı, Sarayın Adaleti’ne dönüşmüştür.

Saray ne karar verirse o uygulanır.


* * *

Kanallar ülkesi olmak mı?


Kanal İstanbul doğurmuş; bir de Kanal Çanakkale lazımmış.

Eliniz değmişken bir kanal da İzmir’den Akdeniz’e açın.

Kanallar ülkesi olalım. Süksemiz tam olsun.

İşsizliğe de çare olur belki.

Üniversite bitirenler en önde işsiz. Kanalların kazılması var, toprağın hafriyatı var, yıkımdı yapımdı derken iş alanı açılır.

Bu çevrelerin yeni rantları olacak, alımdı satımdı, tanıtımdı derken bir sürü iş.

Hitler, Almanya’da işsizliği otoyollarla, kent çevrelerinin yeniden düzenlenmesi ile aşmaya çalışıyordu. Nerden geldiyse aklıma.

İnşaat sektörü tıkanınca kanal sektörü devreye mi sokuluyor acaba? İnşaat sektörü tıkandı biliyorsunuz. Yapılan evler satılamıyor. Oysa, inşaatın birçok yan sanayisi var. Kapıydı, pencereydi, ahşaptı, menteşeydi derken birçok yan desteği var. Bu sektör tıkanınca ekonomi bunalıma giriyor.

Kanallar bunların çareleri mi oluyor acaba?

Oysa, bu yapay girişimler hiçbir bunalımın çaresi olamaz.

Önce “Adalet Kanalı”nı işler duruma getireceksiniz.

Önce “adalet”!


* * *


Neden önce adalet?

Önce adalet olacak ki ülkeye güven gelsin.

Adalet olmayınca ülkede “güven” kayboluyor. Güvensiz ortamda hiçbir şey olamaz.

Güvensiz ortamda çalışma hayatı altüst olur. Ülkenin gençleri bu güvensizlik nedeniyle yurtdışına yöneliyor.

Adalet olmayınca geleceğe güven kalmıyor.

Ekonomik istikrar ortadan kalkıyor. Vurgunculuk, soygunculuk cezasız kalıyor. Geleceğe güven kalmıyor.

Laik eğitim, bir ülkenin uygarlık güvencesidir. Onu ortadan kaldırırsanız ülkenin geleceğini karartırsınız.

Laik eğitim her gün bir yoldan tehdit altına sokuluyor.

Toplumun özgür aklı, laik eğitimin güvencesidir.

Ortaçağı yeniçağa taşıyan da özgür akıl, özgür iradedir.

İşte, bütün bunlar için “Önce adalet”.

Adalet, güven, eşitlikçi refah, halkın iradesi, demokrasi.

Bunlar olmadıkça ne huzur olur ne de mutluluk.

2020 yılı, bizim özgür irademizin başarı yılı olsun.

Bu yıl için de kararımız bu olsun...

-------------------------------------------






Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Özeleştiri?... 8 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları