Hangi Kapıdan Girdiler?

14 Ekim 2015 Çarşamba

Bir yönetim düşünün ki, başkentinde dünya görüşlerini paylaşmadığı, sürekli eleştirileri ile karşılaştığı büyük bir kitlenin üzerine atılan bombaların, yüze yakın belki daha fazla ölümün sorumluluğundan kaçabileceğini; eli kanlı IŞİD teröristi bulduğunu ilan edince kurtulacağını varsaysın. Yakın zamanlara kadar en azından çatışmamaya, Esad yönetimine karşı bir tür müttefik saymaya özen gösterdiği, son zamanlarda ise lütfen terörist ilan ettiği IŞİD’i göstermek kurtarıyor mu durumu? Katliama sorumlu arıyorsanız bilesiniz, suçlular bombacılardan ibaret değildir. Daha doğrusu, mantıklısı, suçluyu uyguladığınız politikalarda aramaktır.
Terör, işte sizin açık bıraktığınız o kapılardan girdi.

***

AKP hükümetlerinin dış politikasının iler tutar tarafı yoktur. En başta söylenecek söz de Türkiye’nin başka ülkelerin işlerine karışmasının mantığının olmadığıdır. Emperyalistler öteki ülkelerin işlerine burunlarını sokar, türlü bahanelerle çıkarlarının izini sürerler. Sizden istedikleri bu politikaların taşeronu olmanızdır. Taşeronluğun kanlı sonuçlarını size sormak da bizim boynumuzun borcu olur. Dışardaki işlerinizin acısını biz çekmek zorunda değiliz; sizin “öfkeler, dışlanmalar, hakaretler bir anda geniş bir cephede geniş bir reaksiyon doğurdu” diye tarif ettiğiniz örgütlerle bittiğinden kuşku duyduğumuz ilişkinin bedelini neden halk, halkın çocukları ödesin?

***

AKP “büyük Osmanlı” rüyası görüyordu; bu nedenle de hep kendisine özgü bir milliyetçiliği köpürtmeye heveslendi. “Millet”ten kasıtları “ümmet” olduğu için MHP’nin ya da şimdilerde başka taliplerin Türkçülük tabir edilen milliyetçiliğinden de farklı bir rotada gelişir onların “milliliği.Irkçılıktan çok ümmetçiliğe dayalı Sünni İslam dünyasının lideri olmak gibi içi boş hayalleri var; o hayal şimdi teröristliğini lütfen kabul ettikleri örgütlerle akraba, dost yaptı onları. O terör örgütlerinin yakın zamana kadar, belki hâlâ “kabul edilebilir Esad muhalifi” sayıldığını unutabilir miyiz?

***

Köktenciliğin egemenliğindeki, hemen her anlamda geri olan dünyayı, çoğunlukla radikal, silahlı akımlar, o akımların yönetimindeki devletler doldurmuştur. “Biz yüzümüzü hem Batı’ya hem İslam dünyasına döndük” diye çırpınsanız da, fanatik örgütlerle, devletler, devletçiklerle al takke ver külah ilişkiler kurmuş olsanız, oralara yaptığınız ziyaretler sizde derin bir hoşnutluk, rahatlama yaratsa da gerçek öyle değildir. İçeride gerçekleştirdiğiniz büyük tahribata, büyük yıkıma karşın onlara yaranamazsınız. Üstelik nesnel gerçek, sizi onlarla değil, emperyalist Batı ile Rusya ile baş başa bırakıyor.

***

Bir de tümüyle yabancısı olduğunuz başka bir gerçek daha var: Sizin ümmet diye bir ideolojik yanılsama içine hapsetmeye çabaladığınız sosyolojik kavramın, milletin içini sınıflar, onların hareketleri, hareketlilikleri doldurur. Ekonomik sultanıza, ideolojik dayatmalarınıza, zorbalığınıza fazla güvenmeyin; ansızın değişir dünya. Geçmişten medet uman, tarihi bugüne taşımak gibi “anakronik” hayallerse yalnızca edebiyatta prim yapar; gerçek hayat, nesnel gerçeklerden güç alan ütopyalara değil, içi boş hayallere kapalıdır. Belki “vakit daha o vakit değil” diyorsunuzdur ama zaman hızla geçiyor sizin için.
Yola çıktınız artık...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları