Özgür Mumcu

Ders gibi iddianame

06 Nisan 2017 Perşembe

Ne iddianameler gördük. Cemaat yargısı sağ olsun. Ne sahte deliller, ne zorlama bağlantılar, ne hukuk boşlukları, ne dilbilgisi hataları gördük. Duruşmalarda şahit olduklarımız saç baş yoldurdu. Cemaat yargısının kumpas davalarına hizmet eden Gülenci medyanın ve elbette iktidar medyasının nice yalanlarını, türlü türlü çarpıtmalarını gözlemledik.
Ancak Cumhuriyet iddianamesi gibisine az rastlanır. Aylardır beklettiklerine göre iddianamenin içinde bir şey vardır diye bekleyen çoktu. Sonuç dağın fare doğurması bile değil. Daha çok dağın bir şey doğurmadığı halde doğurduğu halüsinasyonuna kapılması. Eninde sonunda fare de bir canlıdır. Ufaktır mufaktır ama vardır.
Siz bir gazetenin tasarımının değiştirilmesinin suç delili sayıldığı bir iddianameyi hiç işittiniz mi? Efendim, Cumhuriyet’in tasarımı değişince gazetenin logosunun üstüne de manşet atılabilir olmuş. Bu sürmanşetlerde Gülen ile ilgili haberler yer almış. Sürmanşetlerden estetik olarak özel bir grafik eğitimi almamış gözümle ben de pek hazzetmem. Ancak neredeyse Türkiye’deki bütün gazetelerin kullandığı sürmanşeti suç delili sayacak kadar da ileri gitmeyi düşünmemiştim.
Başka ne var suç delili olarak? Gazetenin haberleri ve köşe yazıları. Zaten savcılar işin kolayına kaçmış, kendileri üç beş sayfa yazıp geri kalan yüzlerce sayfayı Cumhuriyet’ten kopyalayıp yapıştırmış.
Daha ne delillerimiz var? Tutuklu Cumhuriyetçiler telefonunda ByLock olan bazı kişilerle görüşmüş. Kim bunlar? Büyük çoğunluğu gazeteci, bürokrat, asker, hâkim, polis. Haber kaynağı yani. Yanındaki yaverinin cemaatçi olduğunu çözemeyenler için iddialı bir suçlama. Hele Cumhuriyetçileri tutuklatan savcının “FETÖ” üyesi olmak suçlamasıyla müebbet hapisle yargılandığını göz önünde bulundurursak. Sorumuzu tekrar edelim. İktidar mensupları ve gazetecileri hatta bu davanın savcıları telefon kayıtlarını paylaşarak hiçbir ByLock’çu ile görüşmediklerini söyleyebilir mi? 200.000’in üzerinde insandan bahsediyoruz.
Tutuklamaları takip eden günlerde iktidar medyasının ağzına sakız ettiği MASAK raporları da var iddianamede. İnsanın içi acır. Mesela Turhan Günay birinden 600 lira almış, para aldığı o kişi de 2 yıl önce İMC TV’de çalışıyormuş. Öyle yani.
Akın Atalay birine 6 sene önce 2.500 lira göndermiş. O kişinin bir oğlu varmış. İşte o oğlu, şüpheli bir şirketten mal almış. Artık ne demekse. 600 lira havaleyle dünyanın en fakir terör örgütü diye tarihe geçmek de Cumhuriyet’in kaderindeymiş.
Başka da pek bir şey yok. Gerisi Cumhuriyet Vakfı’nın eski üyeleriyle ilgili sürmekte olan dava ve Cumhuriyet’in yayın çizgisine yönelik kimi çevrelerin eleştirileri.
Ama işin en güzeli tanıklar. Mesela Latif Erdoğan ve Hüseyin Gülerce. Senelerce Fethullah Gülen’in sağ kolu, vitrin mankeni, gazete yöneticisi, köşe yazarı yahu her şeyi olmuş ve hatta Fethullah Gülen’in adını çıkarsanız özgeçmişleri derin bir hiçlikten ibaret bu iki adam tanık sırasına girmiş. Bir şey bilmiyorlarmış ama cemaat Cumhuriyet’ten birilerine para vermiş olabilirmiş. Öyle yani, olabilirmiş çünkü Fethullah Gülen, Cumhuriyet gazetesini önemsermiş. Bu kadar.
Özet olarak elimizdeki senelerce Gülen’den izinsiz nefes bile alamamış Hüseyin Gülerce’nin Cumhuriyet’i cemaatçilikle itham ettiği bir iddianame.
Hey gidi bağımsız ve tarafsız yargı hey.
Hey gidi Hüseyin Gülerce’lere kalmış iddia makamı hey.
Bugünler geçecek ve bu iddianame hukuk fakültelerinde ders olarak okutulacak. O derste neler anlatılacağını tahmin edersiniz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları