Geçtiğimiz günlerde 12. Bozcaada Uluslararası Ekolojik Film Festivali’nde gösterimi yapılan Ömer Faruk Çetin imzalı "Muzaffer" belgeseli izleyicilerden tam not aldı. Film Kütahya'da bulunan Dulkadir köyünde 1980'li yılların başında açılan maden işletmesinin yıllar içinde köyü tamamen yok etmesinin ardından tek başına yaşamını sürdürmeye devam eden Muzaffer karakterine odaklanıyor.
Madenin faaliyetlerine başladığı 1982 yılından itibaren maden alanına çok yakın olan Dulkadir köyünde kanser sebebiyle gerçekleşen ölümlerin sayısı hızla arttı. Siyanürün su kaynaklarına karışma riski uzmanlar tarafından sıklıkla vurgulandı. Hayvanların telef olduğu bazı kişilerin zehirlenme şüphesi ile hastaneye kaldırıldığı medyaya yansıdı. Bazı kaynaklarda köyde su ve elektrik kesintilerinin yapıldığı köylülerin göçe zorlandığı iddia ediliyor. 1992 yılının ardından köyden göç hızlandı, yaşayan birkaç ailenin kaldığı 2011 yılında Kütahya’da bulunan Eti A.Ş. firmasına ait maden alanında depolama barajı kısmen yıkıldı ve siyanürlü atıkların yayılmış olma olasılığı oldukça yüksek.
TERK EDİLMİŞ KÖYDE BİR NÖBETÇİ!
Muzaffer 90’lı yıllardan itibaren tamamen terk edilen Dulkadir köyünde yaşamaya devam eden bir köylü. Filme dair sorularımızı yanıtlayan Yönetmen Çetin, kamerasını distopya filmlerini andıran terk edilmiş bir köyde hayvanlarıyla birlikte yaşayan Muzaffer’e çeviriyor ve Türkiye’de vahşi madenciliğin yerel halkın hayatına yaptığı müdahaleyi tek bir karakter üzerinden gözler önüne seriyor. Herkesin terk ettiği, evlerin, cami ve kahvehanenin viraneye döndüğü köyde Muzaffer sakat ayağı ile anıları arasında dolaşıyor. En büyük korkusu köyde bulunan annesi, babası ve eşinin mezarlarını kaybetmek.
İlk olarak sinema yolculuğunuzun nasıl başladığını sormak isterim. Muzaffer ilk uzun metrajlı filminiz. Daha önce ne gibi projeler yaptınız?
“Akdeniz Üniversitesinden 6 yıl önce mezun oldum. Üniversitedeyken çektiğim iki kısa film ile çeşitli ödüller aldım. Muzaffer filminin yolculuğu 2022’de başladı. Hikayenin doğuşu Ahmet Uluçay’a dayanıyor. Bozkırda Deniz Kabuğu’nu o köyde çekmek istemiş çekimleri yaparken rahatsızlandı ve hayatını kaybetti. Günlüğünde Dulkadir köyü için ‘cennetten bir köşe’ demiş. Ben de bu yüzden gittim ama cennetten bir köşe değil bir viraneydi. Muzaffer amca ile orada tanıştım.”
Siz de Kütahyalısınız. O bölgede maden sebebiyle yok olan başka köyler de var mı?
“Kütahya maden açısından çok zengin bir bölge. Tunçbilek’te termik santral var, onun çevresindeki köyler de boşaltıldı. Gümüş ve linyit madenlerinin çevresindeki köyler de boşlatılmış. Ama Muzaffer amca gibi köyü terk etmeyip tek başına yaşayan kimse yok.”
MUZAFFER EVİNİ KAYBETME RİSKİYLE KARŞI KARŞIYA!
Muzaffer’in en büyük korkusu köydeki mezarlarını kaybetmek. Mezarlıklara ne oldu?
“Muzaffer amca mezarlarını kaybetmek istemiyordu, bu fabrikaya karşı dayanağıydı. Filmde de anlattığı gibi rüyalarına giriyordu bu durum. Geçen sene oradaki mezarların taşınması kararlaştırıldı ve bir başka köye taşındı. Muzaffer amca mezarları taşımamaları için oradakilerle tartışmış ama haberi alan köylüler ölülerini taşımaya çoktan gelmiş. Muzaffer amca bana ‘seveni olana güzel kefen getirmişler bazısının da çöp poşetlerinde kemiklerini taşıdılar’ dedi. Kepçeler kazıp çıkarmış yakınları taşımış anlayacağınız. Muzaffer amca hala orada, bir tek onun evi var diğer harabeler yıkıldı. O evden de çıkarmaya çalışıyorlar mahkemeler sürüyor.”

(Yönetmen Ömer Faruk Çetin)
Filmin gösterildiği festivallede ne gibi tepkiler aldınız?
“Genellikle güzel yorumlar aldım ancak bazı izleyiciler maden şirketinin daha fazla üzerine gitmemiş olmamı eleştirdi. Amacım bir şirketin reklamını yapmak ya da karalamasını yapmak değildi. Maden şirketlerinin faaliyetlerinin insan üzerinde nasıl bir etkisi olduğuna odaklandım. Binlerce şirket var ve on binlerce Muzaffer var.”
"BAŞKA TOPRAĞIMIZ YOK"
Muzaffer’in hikayesi Türkiye’de maden şirketlerinin köy yaşamını nasıl yok ettiğini ve sebep olduğu ekolojik yıkım, sağlık sorunlarını kitabın ortasından anlatıyor. Yaşam alanları, su kaynakları ve verimli toprakla birlikte geçmişleri de kaybolan köylüler göç ediyor. Bu ülke genelinde ve dünyada kuraklık, gıda enflasyonu, istihdam gibi çeşitli sorunları de tetikliyor. Sizce buna karşı nasıl bir mücadele verilmeli?
“Bu maden şirketi köye ilk geldiğinde köylüler sevinmiş çünkü bir iş kapısı gibi görmüşler. Şirket tarafından kandırılmışlar. İşe girenler hastalanmış, ölümlerin yüzde 80’i kanserden. Madenden çıkan kuvars kristalinin sağlığa zararlarını bilmeyen köylüler sıva olarak kullanmış. Suda arsenik çıkmış ama mahkemelerde üstü kapatılmış. Şirket satın aldığı arsalar dışında hiçbir bedel ödememiş. Toprakla büyümenin ne demek olduğunu çok iyi biliyorum. En yakınımdaki insanlar yerlerinden edilip ölünce bunu anlatma ihtiyacı duydum. Benim yapabileceğim bunu anlatmaktı ben de bunu yaptım. Umarım yetkililerin oturup bir düşünmesini sağlarız. Başka toprağımız yok.”