Kocatepe’de gerçekleşen, eşi benzeri olmayan ‘Büyük Taarruzu’ anlatmaya devam ediyorum.
Hasan Rıza (Soyak) Bey, ‘artık sıra düşmanı ‘vatanın kutsal yerinde boğmak’ hareketine gelmişti” diyen Gazi Paşa’yı ve ordusunu şöyle anlatır:
“Bu gerçekleşmeden eski düşmanlarımızla, milli and ve tam istiklal esasına uygun bir barış yapmanın imkânsız olduğu anlaşılmıştı. Diğer taraftan, Milli Ordunun hazırlıkları olanakları ölçüsünde tamamlanmıştı. Memlekette orduya gerekli ve yararlı ne kadar malzeme mevcut ise hepsine el konmuş, orduya verilmişti. Bunun adı; ‘Tekalifi Umumiye’dir. Öyle ki, artık yıpranan malzemenin yerine yenilerini bulup koymak olanaksız hale gelmişti, bundan dolayı, gün geçtikçe ordunun hareket ve harp kudreti azalacaktır.
Bunu gören Başkomutan, Hükümet ve Ordudaki arkadaşlan ile uzun görüşmeler ve tartışmadan sonra düşman ordusuna hücum etmek kararını vermiş ve 1922 senesi Ağustos’unun sonuna doğru bir gün, sessiz sedasız Ankara’dan cepheye hareket etmiştir.
25 Ağustos 1922 akşamı Başkomutan Afyonkarahisar’ın 20 kilometre kadar güneyinde Şuhut kasabasında, bir köy evinin üst katında kurulmuş sofrada, bir petrol lambasının sönük ışığı altında, akşam yemeğini yemektedir; hücum ertesi sabah başlayacaktır.”
Yunanlıların cephede 120.000, geride 30.000 askerleri vardı. Bizim ordu 105.000 kişi. Topçumuz Yunanınkinden eksik, süvarimiz daha fazla idi.
26 Ağustos 1922 günü, “Çadırlı Karargah”a ulaşan Gazi, Nutuk’ta o anı şöyle anlatır:
“…Cephe Komutanına o gün vermiş olduğum emri tekrarladım. Komutanlar harekete geçtiler. Hücumun, strateji ve aynı zamanda bir taktik baskını halinde yürütülecekti. Bunun gerçekleştirilebilmesi için de kuvvetlerin yığmak ve hazırlıklarının gizli kalmasına önem vermek gerekiyordu. Bu sebeple bütün yürüyüşler gece yapılacak, birlikler gündüzleri köylerde ve ağaçlıklar altında dinleneceklerdi. Savaş bölgesinde, yolların düzeltilmesi gibi benzer çalışmalarla düşmanın dikkatini çekmemek için diğer bazı bölgelerde de benzeri yanıltıcı hareketlerde bulunulacaktı.
24 Ağustos 1922 tarihinde, karargahımızı Akşehir’den, hücum cephesi gerisindeki Şuhut kasabasına getirttik. 25 Ağustos sabahı da Şuhut’tan savaşı idare ettiğimiz Kocatepe’nin güneybatısındaki ‘Çadırlı Orduğah’a naklettik. 26 Ağustos sabahı Kocatepe’de hazır bulunuyorduk.
Başkomutan, cepheden, İcra Vekilleri Heyeti Başkanı Rauf Bey’e gönderdiği telgrafı şöyledir:
“Ağustos’un 26. günü düşmana hücum başlayacaktır.”
Sabah saat 5.30’da, Kocatepe’den Anadolu yaylasına güneş doğarken, birden, bir gök gürültüsü gibi topçu baraj ateşi başlar. “Büyük Taarruz” başlamıştır. Birkaç saat içinde, iki tepe dışında tüm hedefler ele geçirilmiştir.
Yunanlar, bir aydır kendilerine yaklaşan ve bir gece önce gizlice yamaçlardan tırmanıp yanlarına dek sokulan Türk birliklerinin varlığını, akıllarından bile geçirmemişlerdi.
Ani baskın şeklinde gelişen bu taarruz karşısında şaşıran Yunanlılar, bozguna uğrayarak, geri çekilmeye başlamışlardır.
Düşman işgalindeki Afyon'a giren Türk ordusunun bu ilerleyişi karşısında Yunanlılar, askerlerini Dumlupınar mevzilerine çekilme kararı almışlardır.
Başkomutan, cepheden Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına harekât hakkında çektiği telgrafta şunları yazmıştır:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının eşsiz kıymet ve kabiliyeti sebebiyle yüksek Meclisi tebrik ederim. Komutanlarımızın sevk ve idarede düşman komuta heyetine üstünlüğü belirgin bir surette görünmektedir.”
Başkomutan, İcra Vekilleri Heyeti Başkanı Rauf Bey’e çektiği telgrafında verdiği müjde şöyledir:
“Askerlerimiz pek keyiflidir. Yorulmak bilmiyorlar. Bu gece Afyon-Karahisar’dayım, halk şenlik yapıyor.”
Başkomutan, gece, Afyon Belediye binasının bir odasında Fevzi ve İsmet Paşalarla savaş vaziyetini gözden geçirmiş ve şu değerlendirmeyi yapmışlardır:
“Üçümüz vaziyeti bir defa daha gözden geçirdik ve kesinlikle anladık ki, Türk’ün hakiki kurtuluş güneşi 30 Ağustos sabahı bütün parlaklığıyla doğacaktır.
Yunan ordusunun tamamen sarılması ve imha edilmesi neticesinde “Dumlupınar Meydan Savaşı” kazanılmıştır.
Batı Cephesi Komutanlığı tarafından, Dumlupınar Meydan Savaşı’na “Başkomutan Meydan Savaşı” adı verilmiştir.
Eşme’ye gelen Başkomutan Mustafa Kemal, savaşı buradan idare etmeye başlar. Başkomutan, Vekiller Heyeti’nin telgrafına şu cevabı vermiştir:
“Anadolu’daki Yunan ordusu kesin şekilde mağlup edilmiştir. Anadolu için herhangi bir görüşmeye gerek kalmamıştır. Mütareke, ancak Trakya için söz konusu olabilir.”
Evet, Türk Ordusu, İzmir’e ve Bursa’ya doğru koşmaktadır, zafer yakındır. Haftaya, Büyük taarruzu anlatmaya devam edeceğim. 18 Ağustos 2025
Ahmet Gürel