Bugünlerde “yeni” sözcüğü moda oldu. Yeni Türkiye, yeni anayasa, yeni millet... Hiç lafı dolandırmayalım, emperyalizmin yüzlerce yıllık hayalidir bu “yeni”ler. Trandafir G. Djuvara’nın “Türk İmparatorluğunun Paylaşılması Hakkında Yüz Proje” eserine göz atsak yeter. Eserde paylaşım projeleri 1913’e kadar gelir.
Sykes-Picot’nun da içinde olduğu emperyalist paylaşımlar Birinci Dünya Savaşı sırasında yapılır, Lozan Konferansı’nda da sürer mücadele. Örneğin azınlık tanımı tartışılırken Türkiye yutulabilir parçalara ayrılmak istenir. Osmanlı’daki gayrimüslim tanımı beğenilmez. “Dil, dil, soy” azınlığı önerilir. Kürt’ü, Laz’ı, Çerkes’i, Alevi’si azınlık yapılmak istenir. Demokrat oldukları için mi? Hayır, ne kadar çok azınlık o kadar çok Türkiye’nin içişlerine karışma aracı... Ve yine hayır, ben bugün “Türkiye nasıl dilimlere ayrılıp yutulmak istenmiş” sorusunu yanıtlamayacağım. Geçmişini biraz bilen yurttaş bugün yapbozun parçalarını tamamlayabiliyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli olan ve dört yılı aşkın süren Milli Mücadelemizi örnekleyecek tek bir günü ele almak istiyorum. 106 yıl önce 3 Ağustos gününü.
3 Ağustos 1919 Pazar... Erzurum Kongresi dokuzuncu toplantısını yapıyor. Sivas temsilcisi M.Fazlullah (Moralı) Bey’in önergesinden gür bir ses kaplamış toplantı salonunu: “Dinsiz ve ahlaksız milletler yaşayamaz...” (Kırzıoğlu: 159). Mustafa Kemal Paşa ile milliciler ise kongreye sunulan karşı programla yüz yüze kalır o gün. Sürmene temsilcisi Ömer Fevzi (Eyüboğlu) (hani şu yüzellilik olan) ve arkadaşları Tirebolu ve Giresun temsilcileri yerinden yönetim yani ademi merkeziyet önerir Türkiye için. Son güne kadar kongreyi baltalamak için çalışacaklar, hatta kongre beyannamesini de imzalamayacaklardır (Kırzıoğlu, 164-166). Diyeceğim o ki emperyalizmin işbirlikçileri hep vardır. Az sonra saraya sadakat yaftalarını da Trabzon sokaklarına asacaktır Ömer Fevzi.
Emperyalistler Türkleri yok etmeye ahdetmiştir ya, o nasıl olacaktır? O gün yanıt veren Yunan amiralidir. İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe ve Venizelos ile paylaşmıştır düşüncesini. Türkleri (Türkiyelileri değil) bastırmak için 100 bin kişilik bir ordu gerekliymiş. Müttefikler bunu sağlayamazmış. Bu güç Rum ve Ermeniler arasından oluşturulup İngiliz subaylarınca yönetilmeliymiş. Vatandaş Rum ve çoğu vatandaş Ermeni böyle devşirilir. Sonra Ermeni kaçar, Rum kaçar, kaçamayan Rum, gelen Müslümanlarla değiştirilir. Yunan benimsemez Rum’u, “Türk tohumu” diye aşağılar.
İçişleri Bakanı Adil’in bir gün önce verdiği demeç de gazetelerde yayımlanır. İçeriğini daha önce Doğu illerindeki valilere çoktan göndermiştir. “Mustafa Kemal ve Rauf Bey... Tutuklanmaları için her vasıtaya başvuracağız.” (Vakit, 3 Ağustos 1919) Erzurum Vali Vekili Kadı Hurşit Efendi’nin yanıtı da aynı gündür. Bakan Bey’i gerçekle yüzleştirir: “Mustafa Kemal ve Rauf Bey, yüce isteklere aykırı bir şey yapmıyorlar. İstanbul’a gelirlerse Ali İhsan (Sabis) Paşa gibi tutuklanacakları endişesi var. Tutuklarsak halk ayaklanır. Gönderilmeleri mümkün değil.” İki gün önce de Kazım Karabekir paşa savaş bakanına aynı yanıtı vermiştir (Sarıhan II: 17, 22).
Yurtsever kıyafetinin içinde kişisel ve partisel gömlek giyenler de vardır. Kara Vasıf suyu bulandırmak isteyenlere örnektir. İstanbul’da bir propaganda dönüp duruyormuş: Enver Paşa Erzurum’daymış. Hareketi o yönetiyormuş. Damat Ferit’in Kuvayı Milliye’yi İttihatçılığın devamı olarak gösterme çabasına destek verir Vasıf, rapor kaleme alır. Ali Fuat Paşa’ya gönderir. O da Mustafa Kemal Paşa’ya bildirir. Paşa’nın yanıtı nettir: “Erzurum Kongresi her türlü particiliğin üzerindedir.”
İNGİLİZ MANDASI MI AMERİKAN MANDASI MI?
Bekir Sami (Kunduh) ise “manda da manda” ısrarındadır. “Bağımsızlığı tam olarak istersek vatanın bölüneceği kesindir” düşüncesindedir (Halıcı, Ansiklopedi). O gün Amerikan mandası konusunda üçüncü telgrafını gönderir Mustafa Kemal Paşa’ya. Aslında Mustafa Kemal’in 1 Ağustos tarihli telgrafına yanıttır. Mustafa Kemal ona sormuştur, Amerikan mandasını kabul etmek istiyorsunuz ama bu kabule karşılık ne kazanacaksınız? Bekir Sami yanıt verir: Amerikalılarla konuşmaları özelmiş, bu konu üzerinde durulmamış. Sivas Kongresi bir an önce toplanmalıymış...” (Sarıhan II, 22) Bugüne ne kolay uyarlanan bir cümle değil mi? O gün Sait Molla’nın Türkçe İstanbul gazetesi de “Amerikan mandasını reddediyoruz” manşetiyle çıkar. İsteği İngiliz mandasıdır çünkü. Mustafa Kemal ve arkadaşları mandaların yayıldığı bataklıktan bağımsız bir Türk devleti çıkarma mücadelesinden dönmez. Dönen ise çoktur.
Sarayın ve hükümetinin atadıkları, işgal altındaki yurt toprağını emperyalistler daha iyi çiğnesin diye hizmettedir o gün de. İzmir Valisi İzzeti Nâm-ı diğer Kambur İzzet, Balıkesir’in öncü millicisi Hacim Muhittin (Çarıklı) Bey’i hedef alır. Tutuklanıp İstanbul’a gönderilmesini emreder. Suçu, Balıkesir’de ikinci kez kongre düzenlemektir. Kongrede Yunanların Anadolu’dan çıkarılması, yurt savunmasına koşmayanların sınır dışı edilmesi kararı alınmıştır. Hacim Muhittin Bey, Vali İzzet’i yanıtsız bırakmaz: “Bir Yunan birliğinin başına geçip siz tutuklayın.” (Sarıhan II, 12,22)
Jandarma Genel Komutanı Kemal Paşa da Denizli’ye gelir o gün. Saray, Batı Anadolu’da Yunan’a karşı silahlı direnişi önlemesi için göndermiştir onu. Denizli’deki millicilerle konuşur “Padişah efendimiz hazretlerinin sizlere selamı vardır. Rica ederim, Yunan’la silahlı çatışmadan vazgeçiniz. Zira bu girişiminiz boşunadır.” Yanıtı millicilerden Yusuf Bey verir: “Vatan ve memleketimizi ve onurumuzu korumak için silaha sarıldık. Bizi bu azmimizden döndürecek hiçbir güç ve fert tanımıyoruz.” (Sarıhan II, 23) Tam bir ay önce Mustafa Kemal Paşa’nın söylediği gibi... İzmir’in işgalinin ardından yurt çapında düzenlenen mitinglere işaret eden paşa ne demişti: “Milletin heyecanını ve milli gösterileri yasaklamak ve durdurmak için hiç kimsede güç ve takat göremem.”
Şimdi sormak isterim: Bütün yazı süresince pek çok isim andık. Peki hiç aklınıza onların soy bağının ne olduğu geldi mi? Türk mü, Kürt mü, Laz, Pomak, Çerkes mi, Alevi mi Sünni mi olduğunu düşündünüz mü? Sanmıyorum. Bu sanıyla diyorum ki işte bu nedenle Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.
Kaynakça
M. Fahrettin Kırzıoğlu, Bütünüyle Erzurum Kongresi, c.1, Kültür Ofset, Ankara, 1993.
Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, c. II, TTK Yayınları, Ankara, 1994.
Erdi Batur, “Tarihten Sayfalar Hacim Muhittin Çarıklı”, İdarecinin Sesi Dergisi, S. 202, Temmuz-Ağustos 2021, s. 69-76.
Şaduman Halıcı, https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/detay/710/Bekir-Sami-Kunduh-(1867-1933)