Afife Jale’nin trajik öyküsü

Afife Jale’nin trajik öyküsü

27.07.2025 11:39:00
Güncellenme:
Tolga Aydoğan
Takip Et:
Afife Jale’nin trajik öyküsü

Aşkı şarkılarda ölümsüzleşti, cenazesi kimsesiz kalktı. Sahne yasağı, morfin ve büyük bir sevdanın gölgesinde Afife Jale'nin trajik portresi.

1960 senesinin soğuk bir şubat gecesi… Kalamış-Fener Caddesi’nden vapur iskelesine inen yolun sol tarafındaki meyhanenin pencerelerinden cılız bir lambanın sarımtırak aydınlığı ile tiz bir hisarbuselik dışarı taşar. Islık çalarak pencereleri okşayan keskin poyraz camdan zorla içeri süzülmeye gayret ederken kapı her aralandığında da gecenin ayazına şen kahkahalar karışır. 

İşte Todori’nin meşhur meyhanesidir burası. İçeri girince anason kokusuna karışan mezelerin o davetkâr iştah açısı kokusu müdavimlerini karşılar. Pencere önündeki bir masada kahkahalara karışan o hüzünlü hisarbuseliği mırıldanır bir adam. Gözleri dalar geçmişe ve düşünür sevdiği kadını… Dudaklarından dökülür bestenin o hüzünlü güftesi: 

“Anladım sevmeyeceksin beni sen nazlı çiçek/Hasta gönlüm yine hicranını yalnız çekecek/Belki ruhum seni çılgınca severken ölecek”. 

Ve sonra ansızın düşer kafası masaya… Verir son nefesini oracıkta… Ertesi gün gazeteler yazar: 

“Ünlü bestekâr Selahattin Pınar Todori’de geçirdiği kalp sektesi neticesinde ebediyete intikal etti”. 

Gözleri dalıp da düşündüğü kadın elbette eski eşi Afife idi. 

“Afife…”

Tiyatro sahnesine çıkan ilk Türk kadını olarak bilinir Afife Jale. 10 Kasım 1918 günü Behire, Memduha, Beyza, Refika adındaki Türk kızları ile Darülbedayi tiyatro topluluğuna kabul edilir. 1920 senesinde Apollon Tiyatrosu’nda Hüseyin Suat (Yalçın) Bey’in “Yamalar” adlı oyununda rol alır. 1929’da bestekâr Selahattin Pınar ile evlenir. Afife, altı senenin sonunda Selahattin Bey’e zarar verdiğini düşünerek boşanmayı tercih eder. Ama Afife’yi çok sevmiştir Selahattin Pınar. Onu morfin belasından kurtarmak için çabalamışsa da başarılı olamamıştır. Onun için şarkılar yazmış, bestelemiştir. Öyle ki sonradan evlendiği Seyyare Atıfet Hanım bile “En güzel şarkılarını Afife için yazmıştı” demiştir.  

SAHNEYE ÇIKIŞI

Refik Ahmet Sevengil 1934 senesinde yayımladığı ‘Yakın Çağlarda Türk Tiyatrosu’ adlı kitabında Afife Jale’nin sahneye çıkışına yer verir. Kitapta Afife Jale sahneye çıktığı günü şöyle anlatır: 

“Hayatımda mesut olduğum ilk gece… Sanatın ruhuma verdiği güzel bir sarhoşluk içindeydim. O piyeste güzel bir son vardır, orada taşkın bir saadetle ağladım, ağladım. Sahiden ağladım. Alkış, alkış, alkış… Perde kapandı. Bana çiçek getirdiler. Muharrir Hüseyin Suat Bey kuliste bekliyormuş. Ben çıkarken durdurdu. Alnımdan öptü. (…) İkinci hafta ‘Tatlı Sır’ temsil ediliyordu. Perde arasında bir gürültü işittim. Bir polis gelmiş, beni tevkif edecekmiş. (…) Hüseyin Suat Bey ile İbnürrefik Ahmet Bey onu lafa tutuyorlarmış. Kınar geldi. Haber verdi. Orada genç bir erkek arkadaşım vardı. O elimden tutarak makine dairesine indirdi. Oradan bahçeye çıkıp kaçtık. O zaman Üsküdar’da oturuyordum. Bir otomobille eve gittim. Ertesi hafta yine Kadıköy’ünde Apollon’da Odalık’ı oynuyorduk. (…) Üçüncü perdeye kadar bir şey çıkmadı. Meğer polisler tiyatronun etrafını sarmışlar. Çıkarken habersiz beni yakalayacaklarmış.” 

O gece Afife kaçar, Kadıköy İskelesi’nde yakalanır. Behzat Butak ve Ahmet Muvahhit’in araya girmesiyle polis müdürü Tahsin Bey ikna edilir ve Afife serbest kalır. 8 Mart 1921 günü Şehremaneti tarafından Darülbedayi meclisine gönderilen emirname ile Afife’nin tiyatrodan çıkarılması istenir. Tiyatro meclisi bunu kabul etmek zorunda kalır. 

İLK SAHNEYE ÇIKAN KİMDİ?

Öte yandan Refik Ahmet Sevengil aynı kitabında Afife Jale’den önce başka bir Türk kızının sahneye çıktığını belirtir. Bunu da ünlü tiyatrocu Ahmet Fehim Efendi’den öğrendiğini ifade eder. Ahmet Fehim’e göre, İstanbul’da yaşayan bir kazaskerin kızı olan Kadriye Hanım, konaklarında çalışan bir kişiyle evlenir. Kocasıyla tiyatro yapmaya başlar. O yıllarda bir Türk kızının sahnede olması hoş karşılanmaz düşüncesiyle de Kadriye adını “Amelya” olarak değiştirir. Ahmet Fehim’e göre sahneye çıkan ilk Türk kızı Kadriye Hanım’dır. 

1890’ların başında Ankara’ya yerleşerek 2.5 sene yaşayan Ahmet Fehim Efendi, Kadriye Hanım ve eşiyle burada tanışmış ve hadiseyi sonradan Sevengil’e aktarmıştır. Ayrıca başka bir tiyatrocu Necdet Mahfi Ayral da “O devirde bir aktörün hanımı, sahneye çıkmak istemiş. Ama bir Türk kadını bunu yapamayacağı için Ermeni ismiyle çıkmış” diye aynı kişiyi işaret etmiştir. 

Diğer yandan Gülriz Sururi 2003’te yayımlandığı “Bir An Gelir” adlı kitabında sahneye çıkan ilk Türk kızının teyzesi Mevdude Leyla Refik (Tepedelen) olduğunu iddia etmiş, ispatlayıcı bir mektup ile belgeler paylaşmıştır. Sururi’nin iddiasına göre 1919’da teyzesi Mevdude Hanım Şişli Heveskarlar Kulübü Tiyatro Şubesi’nin temsillerinde “M.R.” rumuzuyla sahne almıştır. Münir Süleyman Çapanoğlu ve Jeyan Ayral Tözüm de bu iddiayı desteleyen açıklamalar yapmıştır. 

AFİFE’NİN HAZİN SONU

Öte yandan Afife’nin son dönemi parasızlıkla ve morfin bağımlığıyla geçer. Acılarla dolu yaşantısı 24 Temmuz 1941 günü tedavi için yatırıldığı Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde son bulur. Ertesi günkü Cumhuriyet gazetesinde “İlk kadın sanatkâr Afife’nin cenazesi dün hemen hemen kimsesiz olarak kaldırıldı” başlığıyla okuyucuya sunulur. Haberde hastane idaresinin cenazeyi Darülbedayi’nin kaldırmasını beklediğini ancak defnetmeye kimsenin gelmediğini, bunun üzerine hastane yönetiminin cenazeyi defnettiği vurgulanır. Ayrıca haberde defin işlemine sadece iki aktör ile birkaç gazetecinin katıldığını belirtilir. O gün çekilen fotoğrafta bu kişilerin tiyatrocular Behzat Butak, Sait Köknar ile oğlu Ergun olduğu anlaşılır. 

26 Temmuz 1941 tarihli Akşam gazetesinde ise “Dört büyükle bir çocuktan ibaret olan bu cenaze alayı” ifadesine durumun “hazin ve düşündürücü” olduğu vurgulanır. Bu iki gazete haricinde Afife’nin vefatını duyuran olmamıştır. 

Vasfi Rıza Zobu da 1977’de “O günden bugüne” adlıyla yayımlanan kitabında şöyle anlatmıştır: 

“Zavallı Afife hastalandı. Yatağa düştü. Bacakları tutmuyordu. Şehzadebaşı camisinin Atatürk Bulvarı tarafında (…) küçük harap bir evin odasında tahta döşeme üstüne serilmiş incecik perişan bir şiltenin üstünde küçük bir çocuk gibi büzülmüş yatıyordu. Mektuplarını alıyordum. Benden istekleri oluyordu. Arkadaşlarının yardımını götürüyordum. Aktör ve doktor olan Neşat Halil Bakırköy Akıl Hastanesi’nin hekimlerindendi. Onunla karar verdik. Afife’yi Bakırköy’e naklettik. Aynı hastanede vefat etti ve Kazlıçeşme Mezarlığı’na terk edildi.” 

Evet, Afife Jale geçti bu dünyadan… Ne Todori’nin Meyhanesi kaldı geriye ne de Afife’den bir iz. Şimdilerde Kazlıçeşme’deki mezarlıkta nerede yattığı belli değil… Ama Selahattin Pınar’ın Afife’ye yazdığı o hicaz şarkı hâlâ dillerde: 

“Beni de alın ne olur koynunuza hatıralar/Dolanıp kalayım bir an boynunuza hatıralar” 

İlgili Konular: #Afife Jale