Beyaz yakaların 1 Mayıs'ı
Büyük hayallerin temeline kurulmuş hayatlar şu günlerde sallantıda. Ekonomik kriz tüketim çarkının en geniş halkasını oluşturan beyaz yakalıları duygusal çöküntüye itiyor.
Bu topraklar, hayallerini yaşayamamış anne ve babaların yetiştirdiği ‘zorlama’ hayatlarla dolu. Hayallere ‘kavuşmak’ için, imkânlar dahilinde gidilmiş en iyi okulların iş garantili bölümlerini okuyan, kariyer planlayan; giyim kuşamlarından yaşadıkları bölgeye, sosyal çevrelerinden ‘konuştukları dile’ kadar kendine ait alışkanlıkları olan beyaz yakalıların uzun süredir en büyük gündemi “standartlarının düşmesi”...
Pandemi ve akabinde gelen ekonomik kriz, sosyal ve ekonomik statülerini korumaya çalışan beyaz yakalıları da hayli etkiledi, etkiliyor. TÜİK’in açıkladığı Mart 2022 tüketici fiyat endeksi bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 61,14 artış gösterirken, yeterli maaş zammını alamayan beyaz yakalıların gelirleri enflasyon karşısında hızla eridi.
TÜRK-İŞ mart ayı araştırma sonuçlarına göre yoksulluk sınırı olan 16 bin 52 TL’nin çok altında kalan beyaz yakalıların büyük bir bölümünün maaşı, net 4 bin 253 lira olan asgari ücrete her geçen gün biraz daha yaklaşıyor.
O görkemli cam binaların içinde büyüyen yoksulluk ve mutsuzluk bulaşıcı hastalık gibi hızla yayılıyor ve hayallerinden vazgeçme noktasına gelen milyonlara her gün yenileri ekleniyor. C.İ. ve Z.G. onlardan yalnızca ikisi. Biri medya sektörü çalışanı, diğeri ise bankacı. Hayata ayrı şehirlerde, farklı düşlerle başladılar, ama bugün iş hayatlarında yaşadıkları sorunlar ve geleceğe dair endişeleri ortak. Ortak olan bir diğer konu da yoksulluğun ve yoksunluğun kendini psikolojik açıdan da hissettirmeye başlamış olması.
Biz de ekonomik kriz ile sınıfların netleştiği, hayli görünür olduğu bu ortamda, dayanışmaya ve örgütlenmeye daha fazla ihtiyaç duyan beyaz yakalıların 1 Mayıs meydanlarında çıkmayan sesini buradan duyurmak istedik.
Tüketim çarkının en geniş halkası olan bu sınıfın içinde bulunduğu buhranı daha iyi anlamak için de Ankara Medipol Üniversitesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi İlker Dalğar’la konuştuk.
"EĞLENMEYE AYRILAN BÜTÇE GİDEREK DARALACAK"
Her geçen gün artan enflasyon karşısında hayallerinden, hayatlarından ödün vermek zorunda kalan büyük bir kitle de beyaz yakalılar... Düşen alım gücüne karşın durmaksızın ihtiyaçları artan ve bir anda hayat standartları değişen bu kesim ilk olarak neyden etkileniyor?
Kendisini orta sınıf olarak düşünen toplumsal kesimlerin düşük gelirlilerle ayrıştığı asıl özellikler eğitim seviyesi, yaşam biçimi ve kendilik kurgularıydı, ama ekonomik krizle birlikte yaşam pratikleri doğrultusunda dünyayı algılayış biçimleri zorunlu olarak değişecek. Ekonomik yoksunluğun arttığı dönemlerde ilk olarak ödün verilen kalemler lüks harcamalar olur ve onu da sosyal etkinlikler izler, tıpkı bugün olduğu gibi. Yaşanan asıl dramatik değişim ise kişilerin kendilerini yeniden üretmesine yarayan, yaşamlarını anlamlı kılan sosyal etkinliklerin kaybedilmesi... Sanat üretimine ve etkinliklerine, spor yapmaya ya da eğlenmeye ayrılan bütçe giderek daralacak; hatta tatiller kısalacak ya da hiç yapılamayacak. Krizin uzamasıyla bir vadede mutfak, eğitim ve sağlık harcamalarından da kısılmaya başlanacak.
Beklenmeyen, istenmeyen ve “normalin” dışında gelişen bu kriz durumu beyaz yakalıları psikolojik açıdan nasıl etkiliyor?
Yoksullaşmanın, depresyon, kaygı bozukluğu ve somatik bozukluklar gibi genel psikolojik sorunların ortaya çıkması ve yaygınlaşması ile yakından ilişkili olduğunu gösteren geniş bir literatür var. Beyaz yakalıların yaşam doyumlarının azalması hem fiziksel hem de psikolojik esenliklerinin azalma riskini ortaya koyabilir. Depresyon semptomlarının artması kesinlikle bir risk faktörü. Ayrıca ilk ortaya çıkacak belirtilerin de yüksek stres ve psikolojik baskı olması muhtemel.
Şartların değişmemesi ve bozulan psikolojileri karşısında tedbir alınmaması halinde onları neler bekliyor? Bu bireysel meseleden çıkıp toplumsal bir tramvaya dönüşebilir mi?
Stresin çok arttığı zamanlarda pasif baş etme yolları da artıyor. Yani sorunlardan kaçınma ve içe kapanma başat strateji olabiliyor. Bir bütün olarak aile için de benzer etkilerden bahsedebiliriz. Bireylerin üzerindeki baskının ya da stresin artması diğerlerini de etkilerken, aile içindeki iletişimin kalitesi, sorunlar karşısında birlikte hareket edebilme ve adaptasyon becerileri, inanç sistemleri strese karşı gösterilecek direnci belirler. Örneğin çocukların bakımında desteğin azalması, eğitim masraflarını karşılamada zorluk ve işsiz kalma riskleri de düşündüğümüzde aile içi ilişkilerin olumsuz etkilenmesi de ayrı bir risk olarak tanımlanabilir. Geleneksel olarak Türkiye’de ekonomik sorunlar yakın çevrede dayanışma ile çözülür, ama toplumun çoğunluğunu içine alan kitlesel bir yoksullaşmada bu dar çevrenin dayanışması sınırlı kalacaktır. Yoksullaşma ve beraberinde getirdiği yoksunluğun öfke uyandıracağını öngörebiliriz. Asıl soru ise bu öfkenin nereye yönleneceği...
"YARINDAN DA UMUDUM YOK"
Düzensiz ve yoğun çalışma saatleri karşısında emeğinin karşılığını bugüne kadar alamadığını, ifade eden C.İ. medya sektörü çalışanı.
“İşe ilk girdiğimde kazandığım deneyimle birlikte şartlarımın da iyileşeceğini düşünüyordum. Çünkü bize emek ve vakit harcar, işini iyi yaparsan karşılığını alırsın diye öğrettiler. Maalesef bugün hayat tecrübem bana deneyim sonucu artan maaşımın enflasyon karşısında kuşa döndüğünü ve hiçbir zamanda emeğimin karşılığını alamayacağımı söylüyor” diyor.
Onun hayattan tek beklentisi, kendine ait 1+1 de olsa bir ev tutup, ayaklarının üzerinde durabilmek… “27 yaşında genç bir kadın olarak çıkar yolu zengin bir eşte mi bulmam gerekiyor” diyor gülümseyerek ve sözlerini şöyle sürdürüyor:
"Ben özgürce seyahat edip, farklı ülkeler görmek istiyorum ama dışarıda bir arkadaşımla oturup kahve dahi içemiyorum. Artık buluşma yerlerimiz kafeler, restoranlar değil, parklar... Giyinip süslenerek kendimi şımartmak dahi istemiyorum; çünkü onun bedeli bile çok yüksek. Yarına dair hiç umudum kalmadı. Her sene bir öncekini aratacakmış gibi geliyor açıkçası bana. Her geçen gün hayatımla ilgili kaygı seviyem artıyor. Duyduğum kaygılar nedeniyle yüksek anksiyete sorunu yaşıyorum ve ilaç kullanmaya başladım."
"GERGİN VE MUTSUZUM"
"28 yaşındayım, bankacıyım. Beş yıldır bu sektörde çalışıyorum. Pandemiye kadar herkes gibi ofise gider, aldığım maaşla kurduğum düzen içerisinde isteklerimi, ihtiyaçlarımı fazlasıyla karşılayabilirdim. Fakat salgın süreci ve akabinde gelen ekonomik krizle birlikte ne emeğimin karşılığını alıyor ne de geçinebiliyorum. Birkaç ay öncesine kadar İstanbul’da yalnız yaşıyorken, bugün uzaktan çalışma imkânı dahilinde küçük bir Anadolu şehrinde yaşayan ailemin yanına döndüm. Artık İstanbul’da kira ödeyemez hale geldik. Sabit gelirler olarak bizler her sene artan ev ve araba fiyatları karşısında maaşımızın giderek eriyişini izliyoruz."
"Ekonomi alanında çalışan biri olarak bazı sınırları çoktan geçtiğimizi düşünüyorum, o yüzden de yurt dışına gitmek istiyorum. Buradaki baskılar ve yoğun iş ortamında düşen performans kalitesi sonucu işime karşı saygım da kalmadı. Her günümü gergin ve mutsuz yaşamak istemiyorum."
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Colani’nin arabası
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Bakanlık 5 ildeki lahmacuncuları ifşa etti