İnsan ilişkilerinin temelinde yer alan dinlemek ve konuşmak hepimizin sürekli yaptığı eylemlerin başında gelir. Bazen dinleriz bazen de konuşuruz. Sigmund Freud’un hepimizin kolaylıkla yaptığı bu eylemler üzerine çarpıcı bir ifadesi vardır:
“Karşınızdaki kişiyi dinliyor musunuz yoksa konuşmak için sıra mı bekliyorsunuz?”
Aslında çoğu zaman konuşmayı, sırasının bize gelmesini bekleyerek dinliyoruz hatta konuşan kişinin söylediklerine vereceğimiz cevabı onu dinlerken zihnimizde hazır etmeye çalışıyoruz. Dinleme eylemi bizde bir ihtiyaca kolay kolay dönüşemiyor.
Bir ihtiyaç olarak dinlemek, olasılıkla konuşma ve dinleme içeriğinin önemsiz olmadığı konularda ancak mümkün. Erich Fromm, “Var olma sanatını öğrenmenin önündeki engellerden biri önemsiz konuşmadır” der. Ona göre önemsiz konuşma kişinin kendinden söz etme ihtiyacından kaynaklanan konuşmalardır. Bu tarz konuşmaların genel içeriği sağlık, hastalık, çocuklar, seyahatler, başarılar, yapılan edilenler ana başlıklardan oluşmaktadır. *
Fromm’un şu tespiti nasıl da yerinde:
“Kişi, hiç sıkılmadan kendisinden sürekli söz edemeyeceği için kendisinden söz edecek olan diğerlerini de dinlemeye hazır olmalıdır. Bireyler arasındaki sosyal buluşmalar, kişinin kendisi hakkında konuşma ihtiyacını ve aynı ihtiyacı hisseden başkalarını dinleme arzusunu tatmin ettiği küçük pazarlardır.”
KONUŞMA ETİĞİ
Bu bir tür değiş tokuş düzenlemesidir. Düzenlemenin kendi iç kuralları vardır. Bu kurallar ihlal edildiğinde, örneğin karşısındakini dinlemekten çok onun konuşma süresinden çalıp hep konuşan kişi nezaketsiz olarak adlandırılıp pazarın dışına atılabilir.
Önemsiz konuşmalarda Fromm, zihinlerden geçen bir düşüncenin altını çizer:
“Konuştuğum sürece var olduğumu biliyorum; ben hiç kimse değilim, bir geçmişim, bir işim, bir ailem var. Bütün bunlardan söz ederek kendimi ortaya koyuyorum.”
Bu tarz bir ihtiyaçtan ortaya çıkan konuşma bir diyalog gibi görünse de aslında yalnızca bir monologdur. Sosyalleşme adı altında esasında herkes kendi kendisiyle konuşmaktadır.
Fromm’un önemsiz konuşma dediği konuşmalara “boşuna konuşma” da denilebilir. Boşuna konuşmalardaki temel özellik taraflarda bir dönüşüme neden olmamasıdır. Sözü edilen sosyalleşmelerde aynı konu başlıkları içeriğinde birkaç değişiklikle gündeme gelir ve amaç yalnızca konuşmak ihtiyacının giderilmesidir.
Dinleme ve konuşmanın gerçek birer eylem olması onun dönüştürücü olmasında aranmalıdır. Ancak bunun için öncelikle ihtiyaç duyduğumuz şey dinleme ve konuşmada derinleşmek için susmaya ihtiyaç duyulmasıdır. Susmak, yapılan konuşmanın bizim tarafından işitilmesini sağlayan şeydir. “Ben ne dedim? O ne dedi” sorularıyla yapılan konuşmaya özen göstermek aynı zamanda kendimize ve karşı tarafa özen göstermek anlamına gelir.
Üst üste bindirilmiş konuşmalar, yapılmış konuşmaların tamamını boşuna konuşmalar haline getirme olasılığı taşır. Bir ihtiyaç olarak susmak, konuşmanın ve dinlemenin dönüştürücü bir eylem olmasına yol açabilir. Susmak ve konuşulan bir cümle üzerinde biraz düşünmek belki de bizi cümlelerden tat alma aşamasına da taşır.
Cümlelerin tadı vardır, bakışların da. Gerçek bir ilişkide bize söylenen bir cümleyi, konuşan kişinin bir bakışını bir müddet zihnimizde gezdirmemiz o kişiye veya bunlar bizim cümlelerimiz ve bakışımız için yapılıyorsa bize gösterilen özendir. Bakış yalnızca fiziksel bir eylem değildir, bakış bir arkadaşımızın bize bakışıdır veya bizim bakışımızdır.
* Erich Fromm, Olma Sanatı, Say Yayınları.