Cumhuriyetimizi kutlayacağız 29 Ekim’de. Bir yüzyılı çoktan devirdik. İkinci yüzyılın ikinci kutlamasını yine coşkuyla karşılayacağız. Onca olumsuzluğa karşın cumhuriyetin yalnızca bir yönetim biçimi değil, onurlu bir yaşam olduğunu yineleyeceğiz yılmadan.
“Cumhuriyet bebeği doğduğunda adı çoktan konmuştur” diyeceğiz örneğin. Amasya’da, ardından 1921 Anayasa’sında “Egemenlik kayıtsız koşulsuz milletindir” diyerek belirlendiğini anlatacağız. 23 Eylül 1923’te Neue Freie Presse muhabiri Hans Lazari’ye vurguladığı gibi Türkiye’de yönetim biçimi anayasaya göre zaten tek bir sözcükle ifade edilir: “Cumhuriyet” diyeceğiz. Saltanat’ın da hilafetin de kaldırılmasının yalnız siyasi değil, hukuksal bir karar olduğuna dikkat çekeceğiz. Sesimizin tonunu yükselterek, “Çünkü egemenlik kendisine denk başka bir iktidar tanımaz. Millet egemenliği ile kişi egemenliği yan yana yürümez, yürürse devlet olmaz” diyeceğiz.
Evet 102. yılı kutluyoruz ama ben size Cumhuriyet’in birinci yaş kutlamalarını anlatmak istiyorum. Biliyor musunuz, Cumhuriyet bir yaşına bastığında, 1924 yılında da ülke gergindir.
Doğu Anadolu’da İngilizlerin kışkırttığı Nasturiler ayaklanmış, 11 Eylül’de Türk ordusunun karşı harekatı başlamıştır. Harekat 28 Eylül’de sonlandırılır ama etkileri sürmektedir. Ayaklanmanın temel nedeni olan Musul sorunu nedeniyle İngiltere 9 Ekim’de Türkiye’ye nota vermiştir. O, tepeden bakan amir gibi istekleri kabul edilmediği takdirde her türlü askeri önlemi almakta özgür olduğunu da bildirmiştir (Kaymaz: 100-411).
İç politikası gergindir ülkenin. Nasturi ayaklanması başlamıştır çoktan. I. Ordu Müfettişi olan Kâzım Karabekir Paşa İzmir’dedir. Rauf Orbay’ın annesinin evinde. Ali Fuat Cebesoy Paşa da gelir. 24 Eylül’de yaptıkları toplantıda yeni parti kurma kararı alırlar. Artık bir çiftçi gibi yaşayacağını söyleyerek dört ay önce milletvekilliğinden istifa eden Refet Bele Paşa da siyasete döner. Ekim ayı başında yeni parti kuruluşu kamuoyuna yayılır. Yetmez. Türkiye, Musul konusunda İngiliz tehdidine karşı askeri önlemler planlarken 26 Ekim’de Karabekir Paşa ordu müfettişliğinden istifa eder. Milletvekili olarak kalmayı tercih eder. Ali Fuat Paşa da 30 Ekim’de ona katılacaktır. Yeni safın yankısı Meclis’e de yansır ve Zümrüt-ü Anka parçalanmışlığı taşır sayfasına.
Kutlamaları gölgeleyen yalnız siyasi gelişmeler değildir. Milli Mücadele günlerinde Yunanla işbirliği yapan, onlarla Atina’ya kaçan general Antranik’in planıdır suikast. Türkiye’ye soktuğu altı Ermeni İstanbul’da yakalanınca başarılı olamaz (Akşam, 24 Ekim 1924. S. 1-2).
Suikast soruşturması sürerken kara bir haber daha alır ülke. 14 Ekim’den beri hastanede olan Ziya Gökalp 25 Ekim sabahı vefat eder. Gazi de Türk milleti de yasa bürünür (Hakimiyet-i Milliye, 26 Ekim 1924).
29 Ekim sabahı bütün bu sorunlar unutulur. Henüz resmi bayram olmasına bir yıl vardır (BC Arşivi30-18-1-1-12-75-6) ama Hakimiyeti Milliye gazetesi o günü “Bayramlar içinde en büyük Bayram” diye anar. Coşkuyla kutlanır Cumhuriyet. İstanbul’daki kutlamalar ise gövde gösterisine dönüşür. Kenti muhalefet odağı mevkisine çıkaran paşalara karşı iktidar bürokrasisinin gövde gösterisi gibidir kutlamalar. Anadolu halkı ise bütün hesaplaşmalardan uzak coşkuyla kutlar Cumhuriyetinin ilk yaşını.
ANKARA’DA BAYRAM
29 Ekim Çarşamba günü Cumhuriyetin doğduğu başkentin dört bir yanı bayraklarla donatılmış, Belediye önünde büyük bir tak kurulmuştur. Resmi tören saat 14.00’te başlar. Hükümet üyeleri bir eksikle cumhurbaşkanına tebriklerini sunmaya hazırdır. Başbakan İsmet Bey “sıtmadan mustariptir” (Ahenk, 28 Ekim 1924). Cumhurbaşkanı Gazi Paşa o gün siyah ceket pantolonunu siyah kalpağı ile bütünlemiştir. Saat 15.00’e kadar TBMM’deki odasında tebrikleri kabul eder. “Halktan arzu buyuran kişiler” de Cumhuriyet gururunu onunla paylaşır. Kutlamaya gelen kadınların coşkusu ise cumhurbaşkanının en mutlu anlarından olur. Sonra resmi geçit töreni başlar. Ön safta Meclis Muhafız Taburu vardır. Ona askeri kıtalar, deniz ve jandarma müfrezeleri, kız ve erkek okul öğrencileri ile Süvari Bölüğü eşlik eder. Güneşte parlayan süngüleriyle disiplin içinde ilerleyen askerler Cumhuriyet ordusunun simgesidir. Tören bitince cumhurbaşkanı hasta yatağında İsmet Paşa’yı ziyaret eder. Ankara halkı ise başlayan fener alayıyla gece boyu tadını çıkarır kutlamaların. (Hakimiyet-i Milliye, Tevhid-i Efkar 28/29/31 Ekim 1924)
İSTANBUL’DA BAYRAM
İstanbul halkı da sabahın erken saatlerinde yollara düşmüştür. Dükkanlarda, tramvaylarda, vapurlarda ay yıldızlı al bayrak hafif hafif esen rüzgâra eşlik eder. Vilayet binası ise sancak ve defne dallarıyla süslenmiştir. Saatler 9.00’u gösterdiğinde vilayet kapısı içinde Bahriye Ertuğrul Mızıkasıyla bir bahriye müfrezesi, kapının dış alanında ise bir piyade ve bir jandarma müfrezesi ile Polis Okulu öğrencileri yerlerini almıştır. Vilayete gelenleri karşılayan Belediye Encümen Başyazmanı Zühdü Bey oradan oraya koşturmakta, mızıka gelenleri selam havasıyla karşılamaktadır. Tören, vilayet sahanlığında İstiklal Marşı’nın okunması ve müftü efendinin içe dokunan duasıyla başlar. Konuklar kabul salonuna alınır. Salonun ortasında yerini alan vali vekili Hüsnü Bey, sağında III. Kolordu Komutanı Şükrü Naili Paşa, solunda Belediye Başkanı Emin Bey ile İstanbul’u temsil etme onurunu üstlenir. Resmi kabul saat 10.00’da başlar, bir saat sürer. Konuklara şeker ve lokum ikram edilmekle yetinilir. Sonra kutlama alanına geçilir. Geçit töreni başlar.
Tam bir gurur tablosu. Hele her sınıftan askerin yürüyüşü... Şükrü Naili Paşa’nın önünde İstanbul yeniden kurtarılıyordur sanki. Neredeyse bütün İstanbul yürür, tören biter yürüyüş sürer. Fatih, Zeyrek yoluyla Unkapanı köprüsünden Beyoğlu’na kadar yollarda halkın konfeti ve çiçek yağmuruna tutulur tören alayları. Kutlamaların son durağı ise Taksim’dir. Halk ve katılımcılar Taksim’deki coşkuyu kentin bütün sokaklarında hava kararıncaya değin yaşar. Fener alayı ise İstanbul’un gecesini gündüze çevirir. Cumhuriyet aydınlığıdır o. (Cumhuriyet, İkdam, İleri, 31 Ekim 1924)
O gün bir de açılış yapılır. Mustafa Kemal Paşa caddesinin Yenikapı’dan başlayıp Kosta Tramvay caddesinde son bulan 500 metre uzunluğundaki birinci kısım açılışı için kurdele de o gün kesilir (İkdam, 31 Ekim 1924).
YURTTA BAYRAM
Bütün ülke kutlar Cumhuriyet’in bir yaşını. Örneğin Kastamonu’da duygu ve coşku tarifsizdir. Milli Mücadele’nin yükünü çeken kenttir o. İstanbul’dan kaçıp Anadolu’ya geçmek isteyen aydınlar, milletvekilleri, asker, mühimmat, silah hep bu şirin kentin ev sahipliğiyle kucaklaşmıştır. Cumhuriyet bu nedenle büyük gurur kaynağı olur Kastamonuluların. Coşku ve gurur Sabri Cemil’in “Cumhuriyetimiz” şiirine de yansır: Türk’ü Tanrı hür yaratmış/Hiç kimseye boyun eğmez/Zincirleri kırmış, atmış/Ona zalim eli değmez... (Açık Söz, 30 Ekim 1924)
İzmir’de, Yunan zulmünün yüzlere yerleşen acısı içe atılmış gözler, yüzler gülmektedir. Kürsüde İnceoğlu Hamid Şevket Bey şöyle seslenir katılımcılara: “Efendiler! Bugün buraya niçin toplandık, bu gençler, bu al bayraklar niçin toplanmış? Cumhuriyet, İngilizlerin 16 Mart 1920 tarihinde İstanbul’u baskın ettiği, Türk askerlerini şehit ettiği zaman aydınlarının kalbinde doğan bir ışık halinde belirmiş, Gazi Paşa’nın Anadolu’da Türk gençliği kalbinde işlediği Cumhuriyet akidesi 23 Nisan 1923 tarihinde Milli Meclis halinde fiilen ve resmen başlamıştır. Artık sarayların baskısı, artık hünkarların israfları bu aziz milletin yaralanmış yüreğinden söküldü. Artık söz tamamen milletindir.” (Anadolu, 30 Ekim 1924)
Bartınlıların neşesi ise sabahtan sabaha sürer. Resmi törenlerden sonra Bartın Birleşme Yurdu’nun özel programı vardır. Gelirinin yarısı okula, yarısı sporculara ayrılmak üzere düzenlenmiştir program. Yurt Musiki Kurulu, İstiklal Marşı’nı çalar önce. Gururla söylenir marş ve ardından türküler. Kâzım Karabekir Paşa tarafından kaleme alının “Hâlâ Bu Mektep” piyesi yurt üyelerince sahnelenir. Coşku, Bartın Lisesi öğrencilerinin sahnelediği Moliere’in “Zoraki Doktor” piyesi ile doruk noktaya ulaşır. (Bartın, 1 Kasım 1924).
Unutalım dostlarım, yaşadığımız olumsuzlukları bir an için olsun unutalım. Cumhuriyetimizi doyasıya yaşayalım.