COVID-19 salgınının dünyayı sarsmasından beri sağlık uzmanlarının gündemi neredeyse hiç boş kalmadı. Uzmanlar 2025’te hangi hastalıkların ciddi boyutta kriz yaratabileceğine kafa yoruyor. Nottingham Trent Üniversitesi’nden mikrobiyal biyoenformatik doçenti Conor Meehan, The Conversation'da kaleme aldığı makalede kuş gribinin, 2025’teki sağlık gündeminin önemli bir bölümünü işgal edebileceğini yazdı.
Ülkemizde de zaman zaman benzer haberler kamuoyuna yansıyor ancak bugün sizi 100 yıl önceye götüreceğim. Benzer salgınlar konusunda Atatürk Cumhuriyeti’nin toplumu aydınlatma yönteminin bir örneğini vereceğim.
Yıl 1935. 7 Ekim günü Ankara’da Altıncı Ulusal Tıp Kurultayı açılır. Öncülüğünü Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Refik Saydam yapar. Kurultaya Türkiye’nin çeşitli kentlerinden 500’den fazla hekim katılır. Katılımcılar arasında Rus doktorlar da vardır. Açılış konuşmasını Başbakan İnönü yapar.
Tıp Kurultayı’nın Cumhuriyet tarihimize damga vuran özelliği bir ilk olan Sağlık Sergisi’dir. Üç gün sürecek olan serginin açılışı da sergi salonunda yapılır. Seçilen tema “salgın hastalıklar”dır. Kızılay’a da özel yer ayrılmıştır. Kurumun o güne değin yardımlarını gösteren kroki, yaralı askerlere hizmeti, gençlik organizasyonları ve hatta Karahisar maden suyu ya da Engelliler Enstitüsü ile ilgili köşeler yer almıştır Kızılay’a ayrılan bölümde. Yine bodrum katı zehirli gaz hücumuna karşı sığınak olarak tasarlanmıştır. Öngörüye bakın... Dünya yeni bir savaşa savrulurken Mamak’ta zehirli gaz maskesi üretmeye başlayan Cumhuriyet şimdi de halkını görsellerle eğitmeye başlamıştır. Gelelim sergiye ve özelliklerine...
Sergiye ilham veren düşünce, savaşlar ve salgın hastalıklar nedeniyle kırılan nüfusu artırma çabasıdır. Türk halkında kendini ve neslini koruma bilinci oluşturarak bu gayreti bilimsel temellere oturtma isteğidir. Bu isteği bir “dava” olarak gören hükümet, davayı başarıya ulaştırmanın yolunu halkının kendisiyle tam bir el birliği yapmasında görür. Bu nedenle sergi son derece ciddi bir hazırlık aşamasından geçmiştir.
Sergi salonuna girer girmez ülkenin sağlık kurumlarını gösteren bir harita karşılar ziyaretçileri. Ülkedeki bütün hastane, dispanser, süt damlaları ve kreşler gibi kurumlar haritada yanıp sönen “ampüllerle” işaretlenmiştir.
Sergide “sıhhi köy” tasarımına da yer ayrılmıştır. Bu, Cumhuriyet’in köy maketidir. Bir örnek, bahçe içinde, güzel küçük beyaz evleri, toplanma alanı, halkevi, dispanseri, okulu, parkı, geniş cadde ve sokaklarıyla insanca bir yaşam idealidir. Köyde hastalıklarla nasıl mücadele edilir sorusu yanıtlanır. Örneğin bataklıkları kurutma yöntemleri üç boyutlu modellerle anlatılır.
NÜFUS KIRAN SALGINLAR
Sonra asıl sergi bölümü açılır ziyaretçilerin önünde. Türk halkını kıran her bir salgın hastalık için ayrı bir mekân oluşturulmuştur. Kızamık, kızıl, şarbon, veba, kuduz, beyin iltihabı, dizanteri, kolera, lekeli humma, lohusalık humması, kuşpalazı, çiçek, trahom, sıtma, frengi, tetanos, barsak kurtları ayrı ayrı bölümlerde incelenmiştir. Yetmemiş çocuk, doğum, su başlıkları da ele alınmıştır.
Dr. Wadler’in dikkati çektiği gibi sergi etkili bir eğitim aracı olur. Bilimsel olarak doğruluk, çok basit anlatım benimsenen ilkelerdir. Walder der ki: “Ziyaretçiyi fark ettirmeden istenen hedefe götürmek istiyorsanız temelden ayrıntıya kadar net hedefler ve iç mantık gereklidir”. Cumhuriyetin Sağlık Sergisi hiç eğitimi olmayan bir ziyaretçinin bile anlayabileceği şekilde kurgulanmıştır. Örneğin bulaşıcı hastalıkların, sadece mikroskobik olarak algılanabilen küçük patojenlerin insan vücuduna girmesiyle nasıl ortaya çıktığı gösterilmiştir. Bu mikropların dokunma, yaralanma, hayvan ısırıkları ve sokmaları, solunum yolu, gıda ve cinsel ilişki yoluyla bedene nasıl girdikleri, nasıl çoğaldıkları ve bedeni zayıflatan toksinler ürettikleri maketlerle anlatılmıştır. Beden kendini mikroplara karşı nasıl savunur sorusu da aynı mantıkla yanıtlanır. Türk halkında aşı duyarlılığı oluşturmak hedeflenir.
Üç günde sergiyi 120 binin üzerinde insan gezmiştir. Erkekler, kadınlar ve çocuklar, kucaklarında bebekleriyle anneler meraklı gözlerle her bir “stand”ın önünde dakikalar geçirir...
Sonuç mu? Refik Saydam öncülüğünde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nın doğruluk, açıklık, basitlik, akılda kalıcılık ve sanatsal etki anlayışıyla yola çıkarak hazırladığı serginin “sessiz ve kahramanca” mücadelesi yalnız ziyaretçilerin değil alanında uzman hekimlerin de övgüsüyle karşılanır... Bu noktada Dr. Wadler’in yorumu dikkat çekicidir. Cumhuriyet sessiz ve dikkatli bir çalışmayla bilgi tohumlarını ekmiştir. İlk başta tohum görünmemiş olabilir. Ancak bir süre sonra, özellikle de hastaneler, danışma merkezleri, doktorlar ve sosyal yardım kuruluşları ülke çapında el ele çalıştığında, zengin sağlık hasadı meyvelerini verecektir.
Vermiş midir? Tohumların ne kadar meyveye dönüştüğü sorusunu düşünmek ve yanıtlamak bize düşer...
Kaynak
Dr. Wadler, “Hygiene Ausstellhing in Ankara”, La Turquie Kémaliste, S.11, 1936, pp 6-9.