‘Bilimadamları nihayet ölüme çare buldu!’ Bu cümleyi sizce önemli yapan nedir? Büyük olasılıkla nihayet ölüme çare bulunmuş olması. Fakat itiraf etmeliyim ki cümledeki “nihayet” ifadesi biraz rahatsızlık verici. “Nihayet” bu cümlede bize şunu söylüyor: Ölüm doğal bir olgu değil bir tür hastalıktı, bir türlü tedavi edilemiyordu ama bu sorun gecikmeli de olsa halledildi.
Hiç ölmemek nasıl bir şey olurdu acaba? Ölüm korkusu ortadan tamamen kalkar mıydı? Niye kalkmasın canım, hiç kimsenin ölmediğini görünce ölümün nihayet olmadığına ikna olurduk ve artık korkmazdık. Sonra ne yapardık acaba? Ben, örneğin “şu kitapları ne zaman okumaya sıra gelecek!” gibi bir telaştan kurtulurdum.
Sonra yeni kitaplar sipariş ederdim ve bir de birkaç üniversite daha okumak için internette istediğim bölümler kaç puanla alıyor acaba diye bakardım. Aklıma memlekette sınav sorularının cami avlusundan ayakkabı çalınır gibi çalındığı, sahte diploma çetesinin elini kolunu sallayarak sokaklarda gezdiği gelir, canım sıkılırdı ama ölmeyeceğimiz için bu ahlaksızlığı bir şekilde ortadan kaldıracağımızı düşünür yine sevinirdim.
HİÇ ÖLMESEK...
Hiç ölmesem kaç kitap yazardım acaba? Nereden bileyim? Çok yazardım, hep yazardım kuşkusuz. Hatta yepyeni bir ontoloji, epistemoloji falan kurardım. Fizik biliminin içinde bulunduğu tüm sorunların aşılması için sağlam bir paradigma sunardım dünyaya. Çok mu ileri gittim acaba? Sanki biraz öyle oldu.
Ama şimdi ölmeyince de insan bir şeyler yapmalı, yoksa sıkılırız. Bir dakika! Sıkılmak deyince işin rengi değişti biraz. Hiç ölmezsek sıkıntıdan kesin bunalırız. 80 yıllık ömrümüzün bile büyük bir bölümü sıkılmakla geçiyor. Sıkılma derdini baskılamak için yapmadığımız iş yok. 80 yılda bile bu kadar sıkılırken hiç ölmeyince nasıl olacak?
Neyse hiç ölmeyeceğimiz için bunun da bir çaresi bulunur, hapla, bir şekilde halledilir.
Ancak bu hiç ölmeme konusuyla ilgili beni rahatsız eden başka bir şey var. Biz ölmeyeceğiz peki ama ya bizden önce ölenler… Bu onlara büyük bir haksızlık gibi geliyor. Haksızlığı bir şekilde aklım rasyonalize edebilir ama sevdiğim kişi öldüyse ben de ölmek isterim! O yaşamıyorken benim hiç ölmeyecek olmam gönlümün kabul edeceği şey değildir. Bir yolunu bulur mutlaka ölürdüm.
Margaret Atwood’un bir sözü geliyor aklıma: “Erkekler, kadınların onlara güleceğinden korkar. Kadınlar, erkeklerin onları öldüreceğinden.”
Kendim ölmek isterdim, bir erkek tarafından öldürülmek değil! Erkeklerin kadınları, çocukları, hayvanları bolca öldürdüğü bir dünya burası. Erkek kolonisi kontenjanından taciz suçu işlemesine karşın işinde gücünde hiçbir sorun yaşamayan tuzu kuru, bilinci “insan” bilinci olmayan erkeklerin dünyası…
Bir bilinç önce dilde değişir! “Bilimadamları nihayet ölüme çare buldu,” cümlesindeki “bilimadamları” ifadesi örgütlenmiş erkek faşizminin bir göstergesidir. Tarih boyunca sayısız kadın fizikçi, kimyacı, mühendis, filozof ve daha niceleri oldu ve bugün sayıları katlanarak artıyor ancak “bilimadamı” ifadesi eğitimli eğitimsiz herkesin dilinde var olmaya devam ediyor. “Bilim insanı” diyemeyen dilde insan bilinci henüz yoktur.
Kadınlar günlerdir erkekler tarafından uğradıkları taciz, haksızlık ve acılardan söz ediyor. İfşa hareketi başladı ve büyüyerek sürecek. Tüm kız kardeşlerim adına şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Dilini, davranışlarını, bilincini insan olmaya yöneltmeyen erkekler bizim meselemizdir. Bu meseleyi öyle ya da böyle çözeceğimizi beyan etmek isteriz!